Trump’ın israilsiz Orta Doğu turu: Körfez ülkeleriyle bol sıfırlı anlaşmalar

FEYZA GÜMÜŞLÜOĞLU
Abone Ol

ABD Başkanı Donald Trump, ikinci başkanlık döneminin ilk resmî yurt dışı seyahatini – Papa’nın cenazesi için Vatikan’a yaptığı kısa ziyaret hariç tutulursa – daha önce duyurduğu üzere Körfez ül-kelerine gerçekleştirdi.

İlk döneminin başlangıcında da Mayıs 2017’de Suudi Arabistan’a giden Trump, bu kez çok daha farklı bir manzara ile karşı karşıyaydı ve ziyaretinin içeriği de öncekiyle kıyaslandığında farklılıklar taşıdı.

En dikkat çeken fark, Trump’ın bu kez Suudi Arabistan’a ek olarak Katar ve BAE’yi de programa dâhil etmesiydi. Bu genişleme, Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerde artık ayrışmadan çok uyumun belirleyici olduğunu; ekonomik çıkarların ön planda tutulduğunu ve Trump’ın bölgeye yönelik yaklaşımında geçmişe kıyasla daha bütüncül bir çizgi izlediğini ortaya koydu.

Hatırlayacak olursak ilk döneminde Trump, Katar’ı “problem çıkaran ülke” olarak hedef tahtasına koyan Körfez liderleriyle bir araya gelmiş, nitekim o dönem ziyaretinden bir ay sonra Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır’ın başını çektiği grup, Katar’a yönelik diplomatik ve ekonomik ablukayı başlatmıştı. Bugün ise o dönem karşı karşıya gelen taraflar, aynı diplomatik turun durakları olarak öne çıktı.

Milyar dolarlık taahhütler

Trump’ın ziyareti beklendiği üzere çok büyük hacimli ekonomik anlaşmalarla taçlandı. Suudi Arabistan, ABD’ye toplamda 600 milyar dolarlık yatırım sözü verdi; bu paketin 142 milyar dolarlık kısmı “tarihin en büyük savunma anlaşması” olarak tanımlandı. Katar ile 1,2 trilyon dolarlık bir ekonomik iş birliği vizyonu açıklandı. Ayrıca Boeing uçakları ve GE Aerospace motorlarının Katar Havayolları’na satışını da içeren 243,5 milyar doları aşan anlaşmalar duyuruldu. BAE ile ise toplam değeri 200 milyar doları aşan ticari anlaşmalar açıklandı.

Toplamda üç ülkeyle 2 trilyon doları geçen taahhütle dönen Trump için ziyaret kârlı olduğu kadar sembolik bir anlam da taşıyordu. Elbette bu anlaşmaların ne kadarının gerçek hayata yansıyacağı muamma.

Gidilmeyen ülke: israil

Trump’ın ziyaret ettiği ülkeler kadar, rotasında yer almayan ülke de dikkat çekti: Trump’ın bölge turunda bu defa Tel Aviv’e uğramaması, bir süredir netanyahu hükümetiyle arasında hissedilen kırılmanın açık göstergesiydi. netanyahunun uluslararası baskılara rağmen Gazze’deki savaşı sürdürmesi, İran’la artan tansiyon ve israilin ülkeyi vurma tehditleri, Trump’ın netanyahuya karşı sabrını taşırmış görünüyor.

Oysa Trump, bölgede israille normalleşme sürecini derinleştirerek; Suudi Arabistan’ın bu adımı atmasını sağlayarak en büyük dış politika zaferlerinden birini kazanma arzusundaydı. Ancak Gazze’deki yürek burkan tablo ve netanyahunun geri adım atmayan tavrı, Trump’ın planlarını rafa kaldırarak elini zayıflattı. Nitekim ziyaretten önce basına yansıyan bazı haberlerde, Washington’un Riyad ile yapılacak savunma anlaşması karşılığında israille normalleşme şartını geri çektiği öne sürüldü.

Riyad’da Suriye sürprizi

Trump’ın Körfez turunun diplomatik açıdan en önemli manşetlerinden biri, Riyad’da Ahmed Şara ile görüşmesi oldu. Daha birkaç ay öncesine kadar başına ödül konmuş bir “terörist” olarak görülen bir ismin ABD Başkanı ile tokalaşması, bölgedeki siyasi dengelerin ne denli hızlı değiştiğinin de bir göstergesiydi. Trump’ın bu görüşmenin hemen ardından Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırıldığını duyurması da önemli bir dönüm noktasıydı.

‘Anti müdahale’ doktrini

Riyad’da düzenlenen ABD-Suudi Yatırım Zirvesi’nde yaptığı konuşma, Trump’ın bugüne kadarki en dikkat çeken hitaplarından biri oldu. Yazılı metinden okunan ve önceden hazırlanmış nadir konuşmalarından biri olan bu metin, ABD’nin Ortadoğu’daki yeni yaklaşımını ortaya koyar nitelikteydi. Obama’nın 2009’daki Kahire konuşmasına göndermeler içeren bu hitapta Trump, Batılı müdahaleciliğe eleştirel bir dille yaklaştı ve bölge ülkelerinin kendi kaderlerini belirleme iradesine vurgu yaptı:

“Gözlerimizin önünde, yeni bir liderler kuşağı; Orta Doğu’nun kaosla değil ticaretle tanımlandığı, terörizm değil teknoloji ihraç ettiği, farklı milletlerden, dinlerden ve inançlardan insanların birlikte – birbirlerini yok ederek bombaladıkları bir dünya değil – şehirler inşa ettiği yeni bir gelecek inşa ediyor.”

“Bu büyük dönüşüm, size ne yapmanız gerektiğine dair dersler veren Batılı müdahalecilerden gelmedi. Riyad ve Abu Dabi’nin parlayan harikaları, trilyonlar harcayıp Kabil’i, Bağdat’ı ve daha nice şehri kalkındıramayan sözde ‘ulus inşa ediciler,’ ‘neo-con’lar ya da ‘liberal sivil toplum kuruluşları’ tarafından yaratılmadı. Aksine, modern Orta Doğu’nun doğuşunu, bölgenin insanları olarak bizzat sizler sağladınız. Kendi bağımsız ülkelerinizi geliştirerek, kendinize has vizyonlarınızı takip ederek ve kendi kaderinizi kendiniz belirleyerek.”

BAE’deki tartışmalı dans

Trump’ın ziyaret ettiği her ülke, kendi sahnesini dikkatle hazırlamıştı. Özellikle uzun yıllardır ABD Başkanı ağırlamamış olan Katar ve BAE’de görkemli karşılama törenleri dikkat çekti. Ancak en çok konuşulan an, BAE’deki geleneksel “Al Ayyala” dansı oldu. Genç kızların uzun saçlarını savurarak sergilediği bu gösteri sosyal medyada hem ilgi hem de tepki çekti.

Modern değil oldukça eski olan, bilhassa BAE ile Umman’da yaygın olarak icra edilen bu Bedevî dansı, savaşçıları cesaretlendirme amacı taşıyan ve zamanla düğünlerle resmi etkinliklerde de yer alan geleneksel bir dans. Körfez ülkelerinin Bedevî kültürünü yaşatma adına devam ettirdiği bu ve benzeri unsurlar, ilk bakışta tuhaf gelse de aslında farklı kültürlerin kendi anlayışları içerisinde yargılanmadan anlaşılmasının önemini de hatırlattı.

Özetle, Trump’ın Körfez ziyareti yalnızca trilyonluk anlaşmalarla değil, bölgedeki diplomatik iklimin ne kadar değiştiğini göstermesiyle de öne çıktı. 2017’de ayrışmaları körükleyen bir ABD lideri olarak yalnızca Suudi Arabistan’a giden Trump, bu kez Körfez’in üç önemli ülkesini kapsayan, uyum ve iş birliğini öne çıkaran bir tabloyla öne çıktı.

Bu tablonun ne kadar devam edeceğini ise elbette zaman gösterecek.

  • Körfez’in artan rolüne alternatif bir bakış…
  • 28 Nisan’da TBMM ev sahipliğinde Antalya’da düzenlenen NATO Parlamenter Asamblesi (PA) toplantısında, NATO PA Türk Delegasyonu Başkanı ve eski Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun davetiyle, kendisinin yönettiği panelde Körfez’in artan rolünü ve bunun arkasında yatan sebepleri anlatma fırsatı buldum. Farklı ülkelerden gelen parlamenterlere yaptığım ve Körfez siyasetine giriş niteliğindeki bu sunumun Türkçesini, Körfez’le ilgili zamansız bir arka plan olması düşüncesiyle Ortadoğu Postası’nın bu sayısında paylaşmak istiyordum. Ancak yer darlığı nedeniyle gelecek sayıya kaldı. Nasipse gelecek sayıda.


  • Mayıs ayında neler oldu?
  • — 16 Mayıs: Körfez’den 3,2 trilyon dolarlık hâsılat
  • Trump, 13-16 Mayıs'ta dünyanın yakından izlediği Orta Doğu turu kapsamında sırasıyla Suudi Arabistan, Katar ve BAE’yi ziyaret etti. Trump'ın ziyaretinde yatırım, silah, savunma anlaşmaları birinci gündem oldu. Trump, üç günlük ziyaretinin ardından ülkesine yaklaşık 3,2 trilyon dolar değerindeki anlaşmalarla döndü.
  • Trump’ın ikinci başkanlık döneminin ilk Orta Doğu turuna israili dâhil etmemesi ve Şara ile görüşmesi çok mühimdi.
  • Riyad'da, ABD'nin Suriye'ye yaptırımlarını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Bin Selman'ın talebiyle kaldıracağını dile getiren Trump, Beşar Esed yönetiminin devrilmesinin ardından göreve gelen yeni Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile yüz yüze görüştü. Trump'ın Şara ile görüşmesine Cumhurbaşkanı Erdoğan da telefonla katıldı.
  • Trump’ın daha önceden ABD'nin Suriye devrimi sırasında başına 10 milyon dolar ödül koyduğu Şara hakkında yaptığı, "Genç, karizmatik, güçlü birisi ve öyle olması gerekiyor, zorlu bir mâzisi var, savaşçı" açıklaması öne çıktı.
  • — 17 Mayıs: Arap Birliği Zirvesi'nden yine yeni ninni temenniler
  • 34. Arap Birliği Zirvesi, 13 yıl aradan sonra yeniden Irak'ın başkenti Bağdat’ta gerçekleşti. Trump'ın Körfez turunun hemen ardından gerçekleşen 34. Arap Birliği Zirvesi’ne gelen ilk kişi, Filistin’in sözde Devlet Başkanı Mahmud Abbas oldu.
  • Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad El Sani de zirveye katılmak üzere Bağdat'a gelen isimler arasındaydı.
  • Bağdat'ta düzenlenen Arap Birliği Zirvesi'nin sonuç bildirisinde, Gazze'de kan dökülmesinin durdurulması, Suriye'de kapsayıcı bir siyasi geçiş sürecinin başlatılması ve Sudan'da siyasi bir çözüm bulunması gerektiği belirtildi.
  • Gazze'de devam eden kan dökülmesinin durdurulması için uluslararası topluma baskı yapma çağrısında bulunulan bildiride, Filistinlilerin her türlü zorla yerinden edilmesi ve göç ettirilmesine kesin bir dille karşı çıkıldığı bildirildi.
  • Bildiride, Lübnan'ın güvenliği, istikrarı ve toprak bütünlüğünün korunmasına destek verildiği kaydedildi. Yemen konusunda ise Başkanlık Konseyi ve hükümete destek vurgulanarak, BM ve bölge aktörlerinin krize kapsamlı siyasi bir çözüm bulmaya yönelik çabalarının desteklendiği açıklandı.
  • İran ile ABD arasında yürütülen nükleer program müzakerelerine destek verilen bildiride, bu görüşmelerin olumlu sonuçlar doğurmasının temenni edildiği aktarıldı.
  • — 18 Mayıs: İran, Umman ve Katar'dan Üçlü Görüşme
  • İran, Umman ve Katar Dışişleri Bakanları Tahran'da üçlü görüşme gerçekleştirdi.
  • Tahran Diyalog Forumu'nun oturum aralarında düzenlenen görüşmede, İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi, Umman Dışişleri Bakanı Bedr bin Hamed el-Busidi ve Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani üçlü görüşme yaptı.
  • Erakçi, görüşme sonrasında basına yaptığı açıklamada, "İran ile ABD arasında dolaylı görüşmelerin bir sonraki turunun yakın zamanda planlanması muhtemel" dedi.

Abone olmak için: www.birlikte.com.tr/gercek-hay...