Türk gazeteciler ağızlarını ve burunlarınıyabancı gazeteciler gözlerini ve kulaklarını kapatıyor

TEVFİK ŞAHİN
Abone Ol

Suriye’de devam eden savaşa ve Türkiye’deki göçmen sorununa Avrupa’nın gerçekte nasıl baktığını en net şekilde anlamak için bir kapıyı açmak yetti. Açılan o kapıdan sıkılan gazları, atılan bombaları ve kurşunları, günlerdir bölgede habercilik yapan gazetecilere sorduk. Ortaya koydukları manzara artık bizi şaşırtmasa da, bir kez daha batının insanlığı açısından umutsuzluğa sevk etti. Aylan bebek için ağlayan Avrupa basını, kendi topraklarına girmesini engellemek için gerekirse tüm Aylanların öldürülmesine dünden hazır. Ve tabii sonra arkasından sahte göz yaşları dökmeye.

Türkiye, İdlib’de 34 şehit verdiğimiz gece göçmenler için Avrupa kapılarını açma kararı aldı. O günden bu yana 150 bine yakın göçmen Yunanistan’a geçerek yeni bir hayat arayışına başladı. Ama onları bu arayışın daha başında batının karanlık yüzü karşıladı. Suriye’de, Afganistan’da, Afrika’da savaştan kaçan göçmenler, Türkiye’deki misafirlikten sonra bu kez Avrupa’ya girebilmek için kendilerini bir savaşın içinde buldu.

27 Şubat gecesinden bu yana devam eden bu savaşı, Yunanistan sınırında ve Ege Denizi’nde görev yapan gazetecilere sorduk. Kameraların görmediği, ekranlarda anlatılmayan şeyleri, gazeteci ve insanlık dramına şahit olan bir insan olarak onlardan dinledik:

Ahmet Akpolat

CNN Türk

Yunan polisi kadınlara cinsel tacizde bulunuyor

Özellikle kadınlara saldırıyorlar. Çocuklu kadınlara erkeklerin yanında cinsel tacizde bulunuyorlar.

Oraya gittiğimizde gördüğümüz ilk manzara, Afgan, Afrikalı, Pakistanlı, Tatar, Özbek, neredeyse dünyanın her milletinden bir mülteci temsilcinin geldiği binlerce insandan oluşan bir topluluk oldu. Aileyle gelenler sınıra biraz mesafeli duruyordu. Genç olanlar tampon bölgeye girmişlerdi. Yunanistan sürekli bir saldırı halinde. Araçların geçiş yoluna bile dikenli teller çekmişler. Genç mülteciler ise otomobil lastiklerine ip bağlayıp o telleri çekmeye çalışıyordu. Yunan askeri gazla, suyla, ses bombasıyla saldırıyor onlara. Bir ara uzakta çok yoğun bir duman gördük. Biz insanlar ateş yaktı diye düşündük ama oraya gidince bunun bir gaz bombası bulutu olduğunu gördük.

Yani çok sert davranıyor Yunan askeri. Burada kameramıza yansımayan bir durum oldu mesela. Yunan askeri, sınıra fazla yaklaşan bir mülteciye parmağıyla boğaz kesme hareketi yaparak ‘seni keseceğim’ diyordu. Hatta gazı biten Yunan polisleri yerden taş alıp mültecilere taşla saldırmaya başlıyordu.

Biz buradan haberleri veriyoruz ama iç kamuoyuna bunun çok faydası olduğunu düşünmüyorum. Biz zaten durumun çok kötü olduğunu biliyoruz. Yıllardır da onlara yardım ediyoruz. Burada iş yabancı basına düşüyor. Ama takip ettiğim kadarıyla, yabancı basının Türkçe servis ettiği haberlerle kendi dillerinde servis ettikleri haberler arasında çok büyük farklar var. Kendi kamuoyuna ve bizim kamuoyuna farklı haberler sunuyorlar. Niyet okumak istemem ama bunun iyi niyetli olduğunu düşünmüyorum.

Ben mülteci olaylarını başından beri takip ediyorum. Mültecilerin peşinde Yunan adalarının çoğuna gittim. Özellikle Suriyeli mülteciler sosyal medyada inanılmaz bir iletişim ağına sahipler. Hatta ‘Facebook’taki bilgi İslamiyetten bile hızlı yayılır’ diye bir sözleri de var. Muhtemelen bunu bilen Yunan polisi, insanlara verebildiği kadar zarar vermeye bunun da duyulmasına çalışıyor. Geri gönderilen insanların kıyafet dahil her şeyini alıyor. Coplarla, sopalarla dövüyor. Geri gönderilen 1 yaşındaki bebeğin süt dolu biberonuna bile el koymuşlardı. Özellikle kadınlara saldırıyorlar. Çocuklu kadınlara erkeklerin yanında cinsel tacizde bulunuyorlar. Bunu da erkekleri çok yaralayacağını bilerek, kasıtlı yapıyorlar. Gelmek isteyenler vazgeçsin diye. Yani yapabilecekleri bütün kötülükleri yapıyorlar.

Zuhal Demir

24 Tv

Çocuklar dil bilmese de karşılarındaki nefreti anlıyorlar

Daha iyi bir hayat için çıkmışlar yola. Ama onları dehşet karşıladı.

Daha adım atmayı bilmeyen çocuklar, nefes nefese koşan anne babalarının kucağında uzaklaşıyor. Boğazımızı yakan koku, çocuklarını korumaya çalışan anneler...

Ülkelerinde yaşadıklarını, nasıl zulümlerden kaçtıklarını anlatıyorlar. Daha iyi bir hayat için çıkmışlar yola. Ama onları dehşet karşıladı. Binlerce göçmen bu kadarını asla beklemiyordu, eminim. Biz de düşünmedik, ama sınır kapısı bir anda savaş alanına döndü.

Bir anne battaniye ile çocuğunun ağzını kapatmaya çalışsa da sesleri duymasına engel olamadı. Çocuklar, aklımdan bir türlü çıkmıyor. Karşılarında duranların dillerini anlamasalar da nasıl baktıklarının farkındalar. Nasıl nefretle, nasıl acımasız... İstenmemek, kovulmak, kök salamamak, çaresiz anne babalarının o hali... Çocuklar, zihinleri ile binlerce fotoğraf çektiler o sınır kapısında. Unutmayacak ve hep istenmeyen olmayı hatırlayacaklar. Bu, işin karada gelişen kısmı; gün aydınlık, her şey görünüyorken.

Hava kararıp basın mensupları daha uzağa yönlendirilince Meriç nehri kıyısında bulunan köylere gittik.

Artık bir tahta çubuk, bir poşet yetiyor çadır kurmaya, göçmenler kıyıda bekliyor. Onların mesaisi de hava karardığında başlıyor. Nehirden botlarla sınırı geçmeye çalışıyorlar. Bindikleri botlar da, güvendikleri insanlar da tekinsiz.

Bir düşünün, bu durumda bile vazgeçmiyorlar. Onları izleyen Yunan gözetleme kulesi mevcut. Gidemiyorlar ama kalamıyorlar da. Islak kıyafetleri, inatları ile kıyıya dönüyorlar. Yakılan bir ateşin etrafında yeniden denemek için bekliyorlar. Gün ağarana dek deniyorlar. Bunları saniye saniye kaydettiğinizi düşünün, sonra arkanızı dönüp gittiğinizi. Gidebildiniz mi? Siz aklınızdan o çocukları, kadınları, gençleri alıp evime götürsem diye düşünürken o acımasız bekleyiş devam ediyor. Rahat yatağınız, sıcak yorganınızdan utanırken bu duruma sessiz kalanlara isyan ediyorsunuz. Bekleyiş devam ediyor hâlâ... Ve insanlık iki arada bir derede tıpkı göçmenlerin bindiği o botlar gibi üzerindeki yükü taşıyamıyor, battı batmak üzere.

Ali Artmaz

TRT

Avrupa basını Yunanistan’ı haklı görüyor

Türkiye bu insanlara yıllarca baktı ama artık onların farklı umutları var ve Avrupa'ya geçmek istiyorlar. İlk günden bu yana bu geçişleri takip ediyoruz. Aileler, yalnız insanlar, engelliler, yaşlılar, evcil hayvanıyla gelenler var. Yanlarında bir miktar para ve belki bir küçük çanta ile buraya gelmişler. Hayatlarının tamamını o küçücük çantaya sıkıştırmışlar.

Şimdi başka bir ülkeye geçmek için buraya gelmişler ama ölümle burun buruna kalıyorlar, hayatlarını kaybediyorlar. Yunan polisi bu insanları silahla vuruyor. O kadar çok gaz atılıyor ki, biz bile ambulansta tedavimizi yaptırıp göreve öyle devam ediyoruz.

Aslında buradaki göçmenlerin bir şey yaptığı da yok. Sadece oturup kapıların açılmasını bekliyorlar. Polisle çatışan çok kimse yok ama herkese gaz atılıyor. Gazdan etkilenenlere yine Türk yetkililer yardım ediyor. Biz burada da misafirperverliğimizi yapıyoruz. Edirneli bir teyzemiz bir tencere yemek yapıp getirmiş, burada dağıtıyordu dün. Türk insanı dünyaya önemli dersler verdi ama Yunanistan’ın karnesi yine sıfırlarla dolu. Sadece Yunan polisi değil, Yunanlı aşırı sağcıların da göçmenlere saldırdığını görüyoruz.

Bu olaylar sadece Türkiye’nin gündeminde değil. Yabancı basında inanılmaz bir ilgi var. Dünyanın birçok noktasından basın mensupları burada. Kurumum adına onlarla röportaj yapmak istediğimizde, bu şiddeti nasıl gördüklerini sorduğumuzda, duruma farklı baktıklarını gördük. Özellikle Avrupalı basın mensupları, kendi ülkelerine de göçmen akını olacağı için Yunanistan’ı haklı görebiliyorlar. Bizim ‘insanların öldürüldüğü bir zulüm’ olarak gördüğümüzü onlar daha yuvarlak görüyor. ‘Türkiye o insanları buraya yığdı’, ‘Türkiye o insanları yalnız bıraktı’ şeklinde görme eğilimindeler.

Ümmü Gülsüm Durmuş

GZT

İstesek kardeşçe yaşayabiliriz ama bizi rahat bırakmıyorlar

Mülteci bir çocuk: “İstesek kardeşçe yaşayabiliriz ama bizi rahat bırakmıyorlar”

Sınır kapıları açıldıktan sonra bölgeye gittim. Yüzlerce insan, geceyi Pazarkule Sınır Kapısı’nda geçirmişti. İlerleyen saatlerde Yunan güvenlik güçleri, gaz bombası ile müdahale etti. Çocuklar ve kadınların ağlayışı gözlerimin önünden gitmiyor. Çocuklarla röportajlar yaptım. Bir çocuğun “İstesek kardeşçe yaşayabiliriz ama bizi rahat bırakmıyorlar” demesi beni çok etkiledi. Savaş ve zulüm nedeniyle yerinden edilmiş insanlar, orada bekliyorlardı. Bazıları umutluydu, çoğu ise yorgun.

Gökhan Pakkanlılar

TvNet

Yabancı basını içeri sokmuyorlar

Yunan tarafında yabancı basından kimse yok

Burada bizim can güvenliğimiz olsa da göçmenlere yapılan müdahale çok sert.

Ben Suriye sınırında da görev yaptım. Tel Abyad’a da girdik. Buradaki de sınır muhabirliği, belki daha az tehlikeli. Yunan polisinin bize direkt bir müdahalesi yok ama buradaki de savaş muhabirliği sayılır. Suriye sınırında can güvenliği daha tehlikede fakat göçmenlere böylesi bir müdahale yok. Burada bizim can güvenliğimiz olsa da göçmenlere yapılan müdahale çok sert.

Yabancı basının ilgisi büyük. Ben en son Cemal Kaşıkçı cinayetinde bu kadar çok yabancı basını bir arada görmüştüm. Az önce de bir yabancı gazeteci arkadaşım aradı. Israrla hayati tehlike var mı diye soruyorlar. Korkuyorlar buraya gelmekten. Şaşırtıcı olan, yabancı basının tamamı Türkiye tarafında. Yunan tarafına geçmiyorlar. Yunanistan tarafını görebiliyoruz. Orada sadece polis ve güvenlik güçleri var. Muhtemelen yabancı basını oraya sokmuyorlar.

Semih Çalışkan

DHA

En kötü durumda olanlar çocuklar

Afgan, Afrikalı, Pakistanlı, Tatar, Özbek, neredeyse dünyanın her milletinden mülteciler Yunanistan sınırında korkunç muamelelere maruz kalıyor.

Sahada yaşananları takip ederken bir yandan da anlamaya çalışıyoruz. Ama ne olacağı, olabileceği konusunu zaman gösterecek. Burada insanlarla konuşuyoruz, gördüğümüz kadarıyla Suriyeliler çok az. Çok fazla Afgan var. İranlılar ve Afrikalılar çok. Bugün bir Libyalı göçmenle konuştum. Üzerinde sadece atleti vardı. Botla geçmiş oraya, çok kötü şekilde darp edilmiş, Yunan askerleri neyi varsa almış ve geri göndermiş. Ağlayarak anlattı durumunu. 5 aylık bir bebek babasının kucağında karşıya geçmiş ama onları da geri göndermişler. Çocukların durumu çok kötü gerçekten, hepimizin içini yakıyor burada.