Türkiye’ye en büyük zarar ancak Balkanlardan verilebilir

RAMAZAN BİÇER
Abone Ol

Türk gençleri kendileri ve tarihleri hakkında okullarda okutulan propaganda amaçlı menfi bilgilerden etkilenerek başta Osmanlı tarihi olmak üzere birçok alanda yanlış bilgiler ediniyor. Bu doğrultuda başta Bulgaristan ve Bosna-Hersek gençleri olmak üzere Balkan Müslümanları geçmişine sırt çeviriyor. Gençlerin çoğu seküler bir hayat tarzını benimseyerek Hristiyanlar gibi yaşamayı seçiyor.

Balkanlar, Müslüman nüfusun yoğunlukta olduğu, azımsanmayacak sayıda Türk’ün yaşadığı bir bölgedir. Aynı zamanda Balkanlar, yaşayan Müslüman Türk kültürünün en önemli merkezlerinden biridir. Öte yandan Türkiye’de ciddi bir Balkan göçmeni bulunmaktadır. Bu doğrultuda Balkanlar, Türkiye ve İslam dünyası için mutlaka önemsenmesi gereken bir konumda yer alır. Mevcut durum itibarıyla Balkan Müslümanları büyük sorunlarla karşı karşıyadır. Bunların çözümünde gerek Balkan Müslümanlarına, gerek Türk ve İslam dünyasına büyük sorumluluk düşmektedir.

EKONOMİK SORUNLAR

Balkanlarda yaşayan Müslümanlar genellikle tarım ve hayvancılık ile uğraşmakta. Son yıllardaki siyasî ve ekonomik gelişmeler, bu alanda yeterli gelir sağlama imkânını kısıtladı. Hayvan yetiştirme ve pazarlama alanı daraldı. Ziraî faaliyetler ağırlıklı olarak tütün merkezli. İşçiliği zor olan tütüncülüğün yapılmasında yeterli işçi mevcut değil. Aileye yönelik dar alanlı ekimler ise, gelir sağlamıyor.

Türk gençleri kendileri ve tarihleri hakkında menfi bilgilerden etkilenerek başta Osmanlı tarihi olmak üzere birçok alanda yanlış bilgiler ediniyor.

Diğer yandan gençler bu alanlarda çalışmak istemiyor. Türk ve Müslüman köylerdeki gençler genellikle ilkokul-ortaokul sonrası tahsile devam etmek istemedikleri için meslek sahibi olamıyor ve nitelikli eleman statüsü kazanamıyor. Köy hayatından uzaklaşarak şehirde dar gelirli alanlarda çalışmak durumunda kalıyor. Hangi şartlarda ve gelir düzeyi ne olursa olsun şehir hayatında iş bulanlar yine de şanslı. Zira geri kalanlar köy kahvehanelerinde zaman öldürüyor.

Köylerde işlenme bekleyen araziler boş dururken, bir köyde birden fazla kahvehanenin varlığı, gençlerin geleceği açısından ürkütücü görünüyor.

EĞİTİM SORUNLARI

Balkanlardaki Müslümanların çocuklarının büyük çoğunluğu üniversite okumaya yeni yeni yöneliyor. Genellikle ilkokulu Türk okullarında okuyan öğrenciler, okumaya devam ettikleri takdirde lise için devlet okullarına gidiyor. Liseye giden öğrenciler okul yönetimi ve öğretmenler tarafından ciddi bir etnik ayrımcılığa maruz bırakıldığı için ders geçme ve mezuniyet diplomaları düşük puanlı.

Balkanlardaki Müslümanların en büyük sorunu, idiyet ve kimlik konusu.


Durum bu olunca üniversiteye giden az sayıda öğrenci var. Bunların bir kısmı Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları (YTB) kanalıyla Türkiye’de okuyor. Geri kalanların çok azı Suudi Arabistan ve Mısır gibi Arap ülkelerine gidiyor. Akademik hayata atılanlar ise yok denecek kadar az. Bunun en büyük nedeni, lisede başlayan ve üniversite yıllarında devam eden ayrımcılığın daha da şiddetlenmesi.

Zira Balkan devletleri ve yönetimlerinde en büyük suç, Türk olmak. Hepsinde Osmanlı dönemine uzanan bir kin söz konusu. Osmanlılar ise Türk’tü. Maalesef bu durum yönetimi ve halkının ezici çoğunluğu Müslüman olan Balkan devletleri için de söz konusu.

Başta Suudi Arabistan olmak üzere Balkanlara yönelik faaliyetlerde bulunan Ortadoğu ülkelerinin çalışmaları daha çok mezhep merkezlidir.

KİMLİK VE AİDİYET SORUNU

Mevcut durum itibarıyla Balkanlardaki Müslümanların en büyük sorunu, idiyet ve kimlik konusu. Balkanlarda Türk demek Müslüman demektir. Bu bir vakıadır, bundan etnik ırkçılık kastı ve anlamı çıkmaz.

Nitekim yapmış olduğumuz alan araştırmasına göre Romanlar, Türkbaşlar / Torbeşler ve diğer bazı Müslüman etnik grup mensupları kendilerini Türk olarak beyan etmişlerdir. Türk olmak, Balkan Müslümanları için kültürel kimlik anlamına gelmektedir.

Sosyalist dönemde ciddi bir asimilasyon uygulanırken bağımsızlık sonrası Sosyalist dönemde başarılamayan asimilasyon, devletlerin gizli asimilasyon çalışmaları yürütmeleri sonucu “gönüllü asimilasyon”a dönüştü. Zulüm, baskı ve asimilasyon dönemini yaşamayan Müslüman gençler, gönüllü olarak kültürel bir asimilasyon sürecine girdiler. Aileler çeşitli nedenlerle çocuklarının dini ve milli kimlikleri üzerinde durmadılar.

Önümüzdeki on yıl içerisinde genç nüfusun büyük çoğunluğunun Batı’ya göç edeceği öngörülmekte.

Çocuğun dünyevî ikbal ve istikbalini düşünerek onları devlet okullarına yönlendirdiler.

Ailede eğitim noksanlığı olunca çocuklar dinî ve millî kimlikten uzaklaşıyor. Gençlerin bir kısmı Türkçeyi ya konuşamıyor ya da ciddi anlamda konuşmakta zorlanıyor. Bulgaristan’da geçen senelerde Türkçe kurslarına 150.000 öğrenci başvururken, bu sene başvuru sayısı 7.000’de kaldı. Diğer Balkan ülkelerinde de benzer bir durum söz konusu.

Öte yandan Türk gençleri kendileri ve tarihleri hakkında okullarda okutulan propaganda amaçlı menfi bilgilerden etkilenerek başta Osmanlı tarihi olmak üzere birçok alanda yanlış bilgiler ediniyor. Bu doğrultuda başta Bulgaristan ve Bosna-Hersek gençleri olmak üzere Balkan Müslümanları geçmişine sırt çeviriyor. Gençlerin çoğu seküler bir hayat tarzını benimseyerek Hristiyanlar gibi yaşamayı seçiyor. Domuz eti ve alkol tüketmek, günlük hayatın bir parçası oluyor, sıradanlaşıyor.

Bilindiği gibi Balkan Müslümanları yüzyıllardır Hanefi-Mâtürîdî eksenli Ehl-i sünnet akidine sahiptirler.

Bu gençlerin ataları, dini ve millî değerleri için hayatlarını ortaya koymuşlardı.

Öte yandan son zamanlarda Türkiye akademisyenlerinin de içinde bulunduğu kesimler tarafından Balkan Türk ve Müslümanlarıyla ilgili tehlikeli söylemler gelişiyor. Bu bağlamda Boşnaklar için “Müslüman Sırplar” tanımlaması yapılırken Bulgaristan’daki Türkler için “Bulgar Türkleri”, Pomaklar için de “Bulgar Müslümanları” şeklinde kimliksizleştirme metodu izleniyor.

GÖÇ SORUNU

Balkan Müslümanlarını bekleyen bir başka sorun da göç meselesidir. Özellikle gençlerin en büyük ideali Avrupa ülkelerine gitmek, çalışmak ve yerleşmektir. Türkiye’ye göç düşüncesi, eskisine göre gücünü kaybetmekte. Burada temel endişe, iş bulmak ve müreffeh bir hayat kazanmaktır. Önümüzdeki on yıl içerisinde genç nüfusun büyük çoğunluğunun Batı’ya göç edeceği öngörülmekte. Bu durumda Balkanlardaki kültürel mirasa, Türklerin yaşadığı topraklara ve dini değerlere sahip çıkacak kimselerin yokluğu çekilecektir.

Balkanlarda yaşayan Müslümanların büyük çoğunluğu siyasi parti mensuplarının, kendilerini temsil etmedikleri ve Müslümanlara sahip çıkmadıklarını düşünüyor...

TÜRKİYE VE İSLAM ÜLKELERİNİN BALKANLARA YÖNELİK FAALİYETLERİ SORUNU

Başta Suudi Arabistan olmak üzere Balkanlara yönelik faaliyetlerde bulunan Ortadoğu ülkelerinin çalışmaları daha çok mezhep merkezlidir. Onların çalışmaları, Balkanlarda Müslümanların güçlenmesi ve artmasından daha çok mezhebî endişeler barındırıyor. Öte yandan İran’ın Balkanlardaki çalışmaları da yine Şiilik mezhebi merkezlidir. Bu doğrultuda her iki kesim de ağırlıklı olarak Balkan Müslümanları üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Bu ise Balkanlarda İslam’ın güçlenmesine katkı sağlamak yerine, zayıflamasına ve ayrışmasına hizmet etmektedir. Bilindiği gibi Balkan Müslümanları yüzyıllardır Hanefi-Mâtürîdî eksenli Ehl-i sünnet akidine sahiptirler. İran ve Suudi Arabistan merkezli faaliyetler, Ehl-i Sünnet’in zayıflaması ve kendi mezheplerinin güçlenmesine yöneliktir. Bu da Müslümanlar arasında ayrışma ve çatışmaya yol açması nedeniyle Hristiyan misyonerlerinin çalışmalarına hizmet etmekte ve hız kazandırmakta.

20 Türk kökenli milletvekillerinin bulunduğu Bulgaristan olmak üzere tüm Balkanlardaki milletvekilleri, silik ve etkisiz bir görüntü vermektedir.

Son zamanlarda Roman Müslümanlar arasındaki misyonerlik faaliyetlerinin artması ve netice vermesi, üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gereken bir mesele.

STK’LAR SORUNU

Balkanlara yönelik Türkiye’de yaklaşık 240 civarında STK bulunmaktadır. Bunların 120 tanesi Bulgaristan ile ilgilidir. Türkiye merkezli bu STK’ların ezici çoğunluğunun Balkanlara yönelik kayda değer bir faaliyeti görünmemektedir. Genellikle belirli günlerdeki yemekli anma toplantıları dışında, Balkan Müslümanlarının hayrına ve iyiliğine yönelik faaliyet ve girişimler yok denecek kadar azdır.

Söz konusu dernek ve vakıfların Balkanlar’dan Türkiye’ye göç edenler ile ilgili dar alanlı kısır faaliyetleri görülmektedir.

Balkanlarda yaşanan sıkıntıların bir çok sebebi var ve bunların önüne geçilmesi gerekiyor, bunlardan sadece bir tanesi Müslüman çocuklar eğitime teşvik edilmeli. Aileleriyle görüşülüp destek olunmalı.

Balkanlar hakkında söz sahibi olduklarını ileri sürmekle birlikte ne Türkiye’deki ne de Balkanlardaki Türklere katkı sağlayacak yapıcı bir etkinliğe sahip değillerdir. Öte yandan Balkanlar hakkındaki STK’ların bir birlikteliği de söz konusu değildir. Bu haliyle Balkanlara yönelik STK’ların söylem ve eylem çelişkisi, sorgulanabilecek bir mahiyettedir. Bunu da bahsi geçen dernek ve vakıflar bir öz eleştiri mahiyetinde yapmalıdır. Zira bunların önemli bir kısmı, bir dernek açmış olmakla, başkan olmakla, siyaset için bir sıçrama tahtası görüntüsü vermektedir.

SİYASİ TEMSİLCİLER SORUNU

Balkanlarda yaşayan Müslümanların büyük çoğunluğu ülkelerinde bulunan ve kendilerini temsil ettiğini ileri süren siyasi parti mensuplarının, kendilerini temsil etmedikleri ve Müslümanlara sahip çıkmadıkları kanaatindedirler. Balkanlardaki Türk ve Müslüman toplumların içinden çıkan milletvekillerinin, kendi insanlarının sorunlarıyla ilgilenmemesi ciddi bir şikâyet konusudur. Bu haliyle başta yaklaşık 20 Türk kökenli milletvekillerinin bulunduğu Bulgaristan olmak üzere tüm Balkanlardaki milletvekilleri, silik ve etkisiz bir görüntü vermektedir.

Yaşadıkları devletin kültürü içerisinde büyüyen, ailelerinden yeterli eğitim ve öğretim alamayan genç kuşak, devlet okullarında öğrendikleri bilgileri sorgulamadan kabul etme durumuyla karşı karşıya.

NELER YAPILABİLİR?

-Balkanlarda Türk ve Müslümanlara yönelik ayırımcılık, ciddi bir boyutta. Söz konusu devletlerin Anayasaları bu tür ayırımcılığı imkân vermemekle birlikte, uygulama bambaşka. Öte yandan başta Bulgaristan olmak üzere Balkanlardaki Türk kökenli siyasilerden Müslüman toplumun sorunlarına yönelik çözüm beklemek, şimdilik gerçekçi görünmüyor.

  • -Her iki durumda da etkili bir sonuç beklemek ancak STK’lara düşüyor. Bu anlamda Türkiye merkezli STK’ların etnik ve dinî ayırımcılığa karşı faaliyetler yürütmesi gerekiyor. Bunun gerçekleşebilmesi için de bölük-pörçük durumdaki STK’ların Balkanlar konusunda ortak bir vizyon geliştirmesi lazım.

Balkanlarda Türk ve Müslümanlara yönelik ayırımcılık, ciddi bir boyutta.


-Balkanlarda yaşayan halk, bu STK’ların yeterli bir yarar sağlayamadığı kanaatinde. Bahsi geçen STK’lar, piknikler, sünnet şölenleri, Ramazan iftarları yerine, yöredeki halkın ekonomik sıkıntılarını giderici çalışmalara yönelmeli.

  • -Balkanlarda Müslüman çocuklar eğitime teşvik edilmeli. Aileleriyle görüşülüp destek olunmalı. Türkiye destekli Özel Türk liseleri yaygınlaştırılmalı. Bu konuda Maarif Vakfı gayretli fakat yetersiz kalıyor.

-Balkanlarda kalan Türk ve Müslümanlar ciddi bir kimlik erozyonu içerisinde. Özellikle Sosyalist dönemi yaşamayan ve bilmeyen gençler, millî ve dinî benlikten ve şuurdan uzak büyüyorlar. Onların her biri artık “gönüllü asimilasyon” mensubu. Yaşadıkları devletin kültürü içerisinde büyüyen, ailelerinden yeterli eğitim ve öğretim alamayan genç kuşak, devlet okullarında öğrendikleri bilgileri sorgulamadan kabul etme durumuyla karşı karşıya. Bu duruma acil müdahale şart!

Genellikle Balkanlar'daki Türkler ziraat ve hayvancılık ile geçiniyor.

  • -Bu genç kuşağa, öncelikle aileleri sahip çıkarak yönlendirme yapmalı. Yine burada Türk ve İslam tarihi öğretmeye yönelik faaliyetler açısından STK’lara büyük görev düşmekte. Maalesef Türkiye’deki öğrenim gören gençlerin birçoğundan “kendisinin Türk olduğunu burada öğrendiğini” ifade eden itirafları bizzat duydum.
Kendi tarihlerini öğrenince bu gençlerin özgüvenleri artıyor ve mensup olduğu değerlere sıkı sıkıya sarılıyorlar.

Balkanlar’da Türk ve Müslüman varlığı kaybolmaya yüz tutmak üzeredir.

-Balkanlar ile ilgili çalışma yapan STK’lar, sosyal medya ve internet kanalıyla güçlü bir bilgi ağı oluşturabilir. Ancak bu bilgilerin söz konusu devletlerin dillerinde yapılması zorunludur. Zira gençler, devlet dilini, anadilinden daha iyi bilmektedir.

  • -Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de Balkanlardaki Türk ve Müslümanlara yönelik olmak üzere ülke dillerinde sosyal medya kanalları ve Web sayfaları oluşturması büyük yarar sağlayacaktır. Bu konuda ciddi bir yetersizlik mevcuttur.

-İşsizlik ve geçim sıkıntısı, Balkanların genel bir sorunudur. Bu alanda TİKA, Yunus Emre Enstitüsü ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları (YTB) gibi resmî kurumlar, yöredeki gençlere iş edindirici kurslar ve seminerler düzenlemelidir. Özellikle ziraat ve hayvancılık ile geçinen Türkler, Pomaklar ve Romanlara yönelik meslek edindiren, uzmanlık kazandıran faaliyetler yürütülmesi yerinde olacaktır.

  • -Eğer toplu, ciddi, kapsayıcı ve birliktelik (birlik değil) içerisinde bir hareket başlatılmazsa, Balkanlar’da Türk ve Müslüman varlığı kaybolmaya yüz tutmak üzeredir. Bunun siyasî ve kültürel yansımaları ise Türkiye’yi doğrudan etkiler. Türkiye’ye en büyük zarar ancak Balkanlardan verilebilir!