Unutulan darbe ve soykırımlar mutlaka tekrarlanır

DAVUT NURİLER
Abone Ol

28 Mayıs seçimlerinden sonra dünyanın en çok okunan ve etkili basın organları ‘NEREDE BİR KRİZ VARSA TÜRKİYE ORADA OLACAK’ manşetleriyle yayınlanmaktadır. Rusya-Ukrayna savaşı ve tahıl koridorunu açma başarısı bu manşetlerin doğruluğunu teyit eden son örneklerden biridir. Her geçen gün dünyanın birçok yerinde daha sık görmeye başladığımız ay yıldızlı bayrağın eninde sonunda Balkanlara da barış getireceğine inanıyorum.

Yılın en sıcak ayı Temmuz hem ülkemizde hem de Balkanlarda önemli tarihi hâdisenin cereyan ettiği bir zaman dilimi. ABD himayesindeki terör ve casusluk örgütü FETÖ, 7 yıl önce 15 Temmuz gecesi şimdiye kadar eşi benzeri yaşanmamış bir silahlı iç savaş ve işgal hareketi başlattı. Türk milletinin topyekûn direnişi ile akamete uğrayan bu hıyanet teşebbüsü, sadece ülkemiz için değil bölge için bir dönüm noktasıydı. Allah göstermesin bu kanlı işgal hareketi başarılı olsaydı, Türkiye yakın iki komşusu gibi parçalanacak; Irak, Suriye ve bizim güneydoğu topraklarımızda PKK uzantısı gayrimeşru sözde bir terör devleti kurulacaktı.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Filistin topraklarında ortaya çıkan Siyonist İsrail devletini korumak ve petrol bölgesine hükmetmek amacıyla ABD liderliğindeki batı dünyası, Ortadoğu’da bir dizi operasyonlara girişti. İran’da tezgâhlanan darbe ile Başbakan Musaddık görevden uzaklaştırıldı. 1952 de ise Mısır’da yine Temmuz ayında, adına genç subaylar denen bir cunta, askeri bir darbe ile Türk hanedanına mensup kral Faruk’u devirerek yönetime el koydu.

Arap dünyasını tek bir çatı altında birleştirme gibi büyük iddialarla iktidarı eline alan Cemal Abdünnasır, Siyonist İsrail’e karşı açtığı tüm muharebelerde tam bir hezimete uğradı. Büyük vaatlerle iktidara gelen Abdünnasır’ın mağlubiyeti, İsrail ve batının galibiyeti mânâsı taşıyordu. Nüfusu, coğrafyası, ekonomisi ve tarihi ile Mısır; Arap dünyasının lokomotifidir. İsrail karşısında alınan bu yenilgi tüm Arap dünyasının yenilgisi anlamını taşımıştır.

Arap dünyasındaki darbelerin sonuncusu, Mısır’ın halk tarafından seçilmiş ilk cumhurbaşkanına karşı 2013’de bir kere daha tekrarlandı. 28 yıl önce yani 11 Temmuz 1995 günü, Bosna-Hersek’in doğusundaki Srebrenica şehrinde 9 bine yakın Boşnak erkeği, Hollandalı barış gücü tarafından Bosnalı Sırp canilere teslim edilerek soykırıma tabi tutuldu. Bu cinayetin bir soykırım olduğu, 2007’de Lahey merkezli Uluslararası Adalet Divanı ve kısa adı ICTY olan Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından tescillendi. Srebrenica soykırımı 2. Dünya savaşından sonra Avrupa coğrafyasında yaşanan ilk soykırımdır. Okumakta olduğunuz bu ayki yazımızda bu iki konu hakkında bazı tespit ve kanaatlerimize yer vermeğe çalışacağız.

  • Türkiye’deki darbeler çağı 27 Mayıs ile başladı
  • Batı dünyası, Mısır’da desteklediği ve başarıya ulaşan askeri darbenin Türkiye’de de tekrarlanmasına tam destek verdi. Darbecilerin dünyaya gönderdikleri NATO’ya bağlılık mesajları bunu teyit ediyor.
  • 1960 yılının Mayıs ayında İzmir-Bornova Altındağ ilkokulunun 3. Sınıfında okuyordum. 27 Mayıs sonrasına tesadüf eden bayrak törenlerinde okul olarak İstiklal Marşından sonra o zaman ne mânâya geldiğini bilmediğim marş gibi bir şeyi topluca okuduğumuzu iyi hatırlıyorum. Bu marşın sözleri aynen şöyleydi:
  • Olur mu böyle olur mu?
  • Kardeş kardeşi vurur mu?
  • Kör olası diktatörler,
  • Bu dünya size kalır mı?
  • ‘Tuna nehri akmam’ diyor diye hepimizin bildiği ve sevdiği çok meşhur Osman Paşa türküsü, darbeciler tarafından çarpıtılmış sözlerle okullarda bayrak törenlerinde İstiklal marşının devamında okutuluyordu. Burada diktatörler tabirinden Menderes ve arkadaşları kast ediliyordu. Devam eden yıllarda 27 Mayıs günü Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak resmî tatil hâline dönüştürülmüştü. Yıllar sonra başka bir darbe (12 Eylül) sonrasında bu uydurma bayram, dönemin devlet başkanı Kenan Evren tarafından resmî tatil olmaktan çıkarılmıştı.
  • 27 Mayıs, ülkemizin tarihine bir darbe olmaktan çok öte derin ve kalıcı izler bıraktı. Bir yıl sonra Talat Aydemir ile devam eden darbeler serisi (12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat vs.) 15 Temmuz 2016’ya kadar kesintisiz devam etti. Ülkemizi fakirlik ve geri kalmışlığa mahkûm eden bu darbe fasit dairesinden (kısır döngü ) 50 yıl boyunca kurtulamadık.
  • Darbeciler adalet önünde hesap veriyor
  • 15 Temmuz 2016 yılına gelinceye kadar ülkenin başına musallat olan hiçbir darbe sorgulanmadı, sineye çekildi. Aksine her darbe meşruiyetini topluma dayatmanın yolunu buldu. Ne yazık ki, darbecilerin meşruiyetini topluma kabul ettirmek amacıyla başta medya dünyasından olmak üzere akademi ve siyasi çevrelerden gönüllü darbe destekçisi kitleler meydanlarda boy gösterdi. Hatta iktidar ümidini darbelere bağlamış, lâik rejimi koruma ve demokrasiyi rayına oturtma bahanesi arkasına sığınmış siyasetçiler mevcudiyetlerini korudular.
  • TBMM’de Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel başkanlığında kurulan darbeler tarihi araştırma komisyonu raporunu müteakiben darbeciler aleyhine soruşturmalar başlatılmış ve 28 Şubat ile 12 Eylül darbecileri adalet karşısına çıkarılarak hesap sorulmuştur. Halen darbe suçundan mahkûm asker, sivil birçok kişi müebbet hapis cezası ile hapishanelerdedir.

Sırbistan’ın vicdanları yaralayan bu inkârcı tavrı sadece Srebrenica soykırımından ibaret kalmıyor. Bosna-Hersek ve Bağımsız Kosova, Belgrad’ın varlıklarını bir türlü kabullenemediği, yok saymaya çalıştığı iki komşusudur.

Srebrenica’nın son soykırım olmasını dileyelim

28. yıldönümünde 11 Mayıs günü Srebrenica soykırım kurbanlarının defnedildiği âbidevî mezarlıkta kimliği bu yıl tespit edilen kurbanların defin töreni ile soykırım bir kere daha hatırlanıldı. Her geçen yıl anma törenlerine ilgi artmakta, ancak bu korkunç olayın arkasındaki ideolojinin hâlâ canlı bir şekilde yaşamakta olduğu gerçeğine dikkat çekmek istiyorum. Uluslararası mahkemeler ve global dünya kamuoyu bu soykırımı mahkûm ederken, Sırbistan devletinin soykırımı inkâr etmek konusunda inadını sürdürdüğüne şahit olmak üzücü ve düşündürücüdür.

Sırbistan’ın vicdanları yaralayan bu inkârcı tavrı sadece Srebrenica soykırımından ibaret kalmıyor. Bosna-Hersek ve Bağımsız Kosova, Belgrad’ın varlıklarını bir türlü kabullenemediği, yok saymaya çalıştığı iki komşusudur.

Doksanlı yılların başında Ermenistan’la Azerbaycan arasında baş gösteren Karabağ krizi, AB gözetiminde barışçı bir çözüme kavuşurken, Balkanlarda Belgrad’ın yayılmacı politikalarından kaynaklanan problemlerin çözümü konusunda iyimser hiçbir mesaj gelmiyor. Balkanlarda bütün komşuları ile ihtilaflı olan Sırbistan’dan başka bir ülke yoktur.

  • Nerede kriz varsa Türkiye orada
  • 1950’den bu tarafa Türkiye, dünya gündeminde darbeler, iç çatışmalar ve bitip tükenmeyen siyasi ve ekonomik krizlerle anılmıştır. Ekonomik krizlerle darbeler birbirini izleyen ikiz olaylar dizisi olarak hafızalarımıza kazınmıştı. 30 yaşın altındaki gençlerin bu konu hakkında ne kadar bilgisiz olduğuna dikkat çekmek isterim.
  • Türkiye Cumhuriyeti’nin Maliye Bakanları, memur maaşları konusunda IMF Türkiye temsilcisinden izin almadan açıklama yapma yetkisine sahip değildi. Bu karanlık devirlerin sona erdiğini görmenin mutluluğunu yaşıyoruz. 80’li yıllardan beri başta Balkanlar olmak üzere sürekli yurt dışı seyahatlere çıkan bir kişiyim. Türk kimliği ve pasaportu sebebiyle birçok ülkede aşağılanma, dışlanma hatta hakaretlere maruz kaldığımı bir kere daha hatırlatmak isterim. Özellikle Türk milletinin tarihi düşmanı olan ülkelerde kötü muamele görmek bizim normalimiz haline gelmişti.
  • Ancak özellikle 2010 yılından bu tarafa Türk kimliği ve pasaportuna karşı tavırlar tamamen değişti. Türk kimliği sebebiyle bizi aşağılayanlar artık saygı ve hayranlık ifadeleri ile muamele ediyorlar. Eski Yugoslavya vatandaşı ve göçmeni, sonradan Türk vatandaşlığı kazanmış bir kişi olmam hasebiyle bana bu günleri gösteren Yüce Allah’a hamd ediyorum. Sahip olduğu Türk kimliğinin kıymetini anlamayan, devletini kötüleyip bu ülkede yaşanmaz diyenleri bir kere daha düşünmeye davet ediyorum.
  • Dünya 5’ten büyüktür ve daha âdil bir dünya mümkün
  • Özellikle 28 Mayıs seçimlerinden sonra dünyanın en çok okunan ve etkili basın organları ‘Nerede bir kriz varsa Türkiye orada olacak’ manşetleriyle yayınlanmaktadır. Rusya-Ukrayna savaşı ve tahıl koridorunu açma başarısı bu manşetlerin doğruluğunu teyit eden son örneklerden biridir.
  • Her geçen gün dünyanın birçok yerinde daha sık görmeye başladığımız ay yıldızlı bayrağın eninde sonunda Balkanlara da barış getireceğine inanıyorum.