Vaat edilmiş toprak yok! Hele de Kıbrıs’ta...

MUAMMER KARABULUT
Abone Ol

Günümüzde Siyonistler vaat edilmiş topraklar kavramını özellikle Tanrı’nın bir buyruğu gibi göstererek, dînî olarak yadsınmaz bir haklılık elde etme algısı yaratmaktadır. İşte bu uydurulan “Arz-ı Mev’ud” sınırlarında, yani Büyük Siyon-İsrail Projesinde Kıbrıs da yer almaktadır. Artık Kıbrıs’daki gelişmelere bu pencereden bakarken, çelişkiler ve söylenen yalanları da dikkate almak gerekiyor.

Siyonistlerin en büyük yalanlarından birisi de yaptıkları her işe kendilerini haklı çıkartacak, dînî bir kılıf bulma ve konuya bu çerçeveden bakılmasını istemeleridir.

Haham Lazer Gurkow, “yahudi topraklarına ilişkin yahudi hakkı” başlıklı makalede,Kur'an-ı Kerim’de İsrailoğulları ile ilgili üç ayette geçen bölümleri delil olarak göstermiştir. Ancak verdikleri örneklerin biri ayette olmadığı gibi diğer ikisi de bahsettiklerinden farklıdır.

Haham Lazer Gurkow, “yahudi topraklarına ilişkin yahudi hakkı” başlıklı makalede, Kur'an-ı Kerim’de İsrailoğulları ile ilgili üç ayette geçen bölümleri delil olarak göstermiştir. Ancak verdikleri örneklerin biri ayette olmadığı gibi diğer ikisi de bahsettiklerinden farklıdır.

Şöyle ki ;

Birincisi “Ve bundan sonra İsrailoğullarına dedik ki: ‘Vaad olunan topraklarda emniyet içinde oturun.’(Kur’an: 17:104)” Kur’an’da adı geçen İsra suresinde böyle bir bölüm yok! Aksine şöyle buyurulur: “Arkasından da İsrâiloğulları’na, “Yurdunuzda oturun! Âhiret vakti gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz!” dedik.”

İkincisi “Beni İsrail halkına, Kutsal Topraklara girmelerini emreder: ‘Ey kavmim (Yahudiler)! Allah’ın sizin için yazdığı mukaddes toprağa girin.’ (Kur’an: 5:21)” diyerek yazılıdır.

Fakat Mide Suresinde (Kur’an: 5:21) “Ey Milletim! Allah’ın size yazdığı kutsal yere girin, ardınıza (arkanıza) dönmeyin yoksa kaybedenler olarak dönersiniz” demiştir.Burada da yani yazmadıkları bölümde Yahudilere açıkça bir uyarı vardır. Kur’an-ı Kerim’deki bu uyarıya uymadıkları için bugün kaybeden olmuşlardır.

Üçüncüsü de Yüce Allah, İsrailoğullarına dağılmalarını emrediyor ve şöyle buyuruyor: Ve daha sonra İsrailoğullarına dedik ki: “Dünyanın her tarafına dağılın ve orada yaşayın… Ve kıyamet yaklaştığında sizi tekrar vaat edilmiş topraklarda toplayacağız.”(Kur’an: 17:104) vardır.

Yine Kur’an’da İsra Suresi’ne (Kur’an: 17:104) baktığımızda “Sonra İsrailoğullarına, Bu memlekette siz oturun, ahiret va’di gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz” yazılıdır.

Görüldüğü üzere Kur’an’da var denilen, “vaat edilen topraklar” tamamen kendi uydurmalarıdır.

Siyon Dağı merkezli BİP (büyük israil projesi)

Siyon kökünden gelen siyonizm, Thedor Herzl’in gayretleriyle israil devletinin kurulmasına yol açan bir kelimeden ibarettir. “Arz-ı Mev’ud” ise Hz. İbrahim soyundan gelenlere verilecek olan vaat edilmiş topraklar olarak tanımlanmaktadır.

Sınırları yahudi metinlerinde olmasa da Filistin dışında kalan Yahudileri bir araya getirerek Süleyman Mâbedi’ni Siyon Dağı’na inşa etme ideali, siyonist propagandadan ibarettir. Şimdi bu ideal propaganda, küresel paylaşımın merkezinde yer alarak Yahudilerin Filistin’de bir devlet kurma eylemi Theodor Herzl (1860-1904) ile kurulan Dünya Siyonist Teşkilatı (1897) ile hızlanmış ve nihayet 14 Mayıs 1948 tarihinde İsrail Devleti'nin kurulmasının ardından Siyon Dağı merkezli Büyük İsrail Projesine veya Büyük Siyonist Projesine dönüşmüştür.

Günümüzde Siyonistler vaat edilmiş topraklar kavramını özellikle Tanrı’nın bir buyruğu gibi göstererek, dînî olarak yadsınmaz bir haklılık elde etme algısı yaratmaktadır.

İşte bu uydurulan “Arz-ı Mev’ud” sınırlarında, yani Büyük Siyon-İsrail Projesinde Kıbrıs da yer almaktadır.Artık Kıbrıs’daki gelişmelere bu pencereden bakarken, çelişkiler ve söylenen yalanları da dikkate almak gerekiyor.

En son anlatımlarına göre Kıbrıs, İsrailoğullarının yerleşim yeri olarak kayıp “kabile mirasından” kaynaklanan süreç ile ortaya çıkmıştır. Ve bu kapsamda Yahudi Dan kabilesine Kıbrıs dâhil “Kudüs'ün batısında, Gazze'den Yafa'ya kadar uzanan oldukça mütevazı bir kıyı parçası” verilmiş. Fakat Kıbrıs'ı da ihtiva eden sınırlar söz konusu olduğunda bunun aşırı bir azınlık görüşü olan, Lubavitch-CHABAD Hahamı MM Schneerson’a ait olduğu kabul edilebilir. Bu planın bir parçası olarak da Kıbrıs’ın Güney’inde 2003 ve Kuzey’inde de 2008 yılından itibaren siyonist CHABAD örgütünün faaliyete geçtiğini görüyoruz.

Stratejik hedef için derin uydurma

Stratejik derinliği tartışmasız olan Kıbrıs, 1996 yılında baskısı yapılan, “Kayıp İsrailli Kimliği. Kelt Irklarının İbranice Kökeni” adlı kitapta sıklıkla bahsedilmektedir.

Kıbrıs’a da uzanan “vaat edilmiş topraklar”, MÖ 1200 civarından başlayarak tüm önemli şehirler ile birlikte tamamen yok edilmiş. Anlatımlarında tarih biliminin kabul ettiği iz olmamasına rağmen, Kıbrıs'ta erken dönemlerden beri yaşayan İsrailoğulları Dan Kabilesi olarak gösterilmiştir.

“Kayıp İsrailli Kimliği. Kelt Irklarının İbranice Kökeni” adlı kitap

‘Kıbrıs Türk’ ise nedeni yahudi casus mu?

Aradan 3 bin yıl geçtikten sonra Portekiz kökenli Sefarad bir aileden gelen ve 1996'dan bu yana Portekiz'in İstanbul Fahri Konsolosu olan yazar Aaron Nommaz’ın ikinci kitabı olan 'Yahudi Casus - Josef Nasi' 27 Temmuz 2017 tarihinde yayınlandı.

Ve aradan 16 ay geçtikten (3 Ekim 2018) sonra üçüncü kitabın adı, ‘Jozef Nasi Büyük Hayaller Peşinde’ olarak baskısı yapıldı. Yazar Aaron Nommaz’a göre “Yahudi casus” ikinci kitabında kahramanlaşıyor ve eğer bugünKıbrıs Türk” ise yani Kıbrıs’ta Türk varlığı varsa bunda, banker ve diplomat olan, dünyanın en zengin kadını olarak bilinen Doña Gracia Mendes Nasí (1510-1569)’nin erkek kardeşinin oğlu olan Jozef Nasi’nin büyük rolü vardır.

1996'dan bu yana Portekiz'in İstanbul Fahri Konsolosu olan yazar Aaron Nommaz’ın ikinci kitabı olan 'Yahudi Casus - Josef Nasi' 27 Temmuz 2017 tarihinde yayınlandı.

Josef Nasi.

Şalom Gazetesinde yayınlanan Aaron Nommaz röportajına göre Josef Nasi’nin istihbarat gücü, para hareketlerini çok iyi takip etmesinden dolayı her yerde ajanları olan bir banker olmasından kaynaklanıyormuş. Bu özelliği sayesi ile de Jozef Nasi ilk önce Osmanlı’da Naksos’a dük tayin edilmiş, ardından da en önemlisi Kıbrıs’ın fetih edilmesinde önemli rol oynamış.

Uydurma hikâyeye göre, Padişah ile Nasi beraber içerlerken Selim, “Bir gün Kıbrıs’ı fethetmek bana nasip olursa seni kral yapacağım”diyor. “Nasi de hayaller kuruyor, dindaşlarını oraya toplamak istiyor.” Ne kendisi ne de dindaşları henüz Filistin’in işgali ile her geçen gün büyütülen vaat edilmiş topraklardan haberi yok.

Doğal olarak yazar da Kıbrıs’ın fethi kararını şöyle anlatıyor.Kıbrıs olayında iki kamp var: Sokullu ve Nasi kampı. Çok büyük çatışmaları var. Sokullu, İspanya’daki Moriskolara isyan çıkarttırıp, İspanya’ya girmek istiyor. Nasi ise donanmasının İspanya’ya girecek kadar güçlü olmadığını söyleyip, önce Kıbrıs’ı almak gerektiğini düşünüyor. Lala Mustafa Paşa ve Piyale Paşa Nasi’ye katılıyor. Ebussuud Efendi de Kıbrıs alınırsa hac yolu açılacağı için onların yanında yer alıyor.

Siyonizm = yalan + bankerlik + diplomasi + istihbarat

Ajan Nasi, Kıbrıs’a gidiyor ve çok kolay alınacağına dair bir rapor hazırlıyor. Rapor nerede derseniz o da yok! Neyse bu sırada Venedik’te olan bir patlamanın suçu, Nasi ve Kıbrıs’taki yandaşlarına atılıyor; akabinde Venedik’te yahudilere zulüm başlıyor. Nasi, bu haberi hemen Selim’e bildiriyor ve Kıbrıs’ın fethinin tam zamanı olduğunu söylüyor.Selim o zamana kadar Osmanlı’ya hiç toprak kazandıramamış, dolayısı ile büyük bir eksiklik hissediyor. Kıbrıs o açıdan, hem Selim’in eksiklik hissini telafi edecek hem de şarap kültürü ve güzelliğinden ötürü cezbedici bir yer. Hakikaten de Selim, Nasi’nin başını çektiği kampın sayesinde Kıbrıs’ı alıyor. Nasi’nin finansmanda çok büyük desteği oluyor. Fakat Nasi, Kıbrıs Kralı olamıyor. Ve tarihe de kral olarak geçemiyor.

Türkiye’de eceli ile ölen Jozef Nasi’ninmal varlığına ilişkin hiçbir şey bulunamıyor.Yalnızca yazarAaron Nommaz evini buldum diyor. Nasi’nin tapu kaydı olmayan, “dünyada evini tek bilen” dekendisiymiş.

Aaron Nommaz’ın her iki kitabının önsözünü yazan Prof. İlber Ortaylı da Ajan Nasi hakkında yazılan kitaba dair, “Bu kahraman hakkında yazılan ilk ve tek Türkçe eser” demiş. Demek ki kendisi de yazmamış. Ve Aaron Nommaz’ın yazdıklarını okuyarak böylesi bir yorumda bulunmuş.

Yahudi yazar Aaron Nommaz’un her iki kitapta vermek istediği mesaj, sanki Jozef Nasi olmasa 2. Selim 1571 yılında Kıbrıs’ı alamayacaktı. Yine aynı yazarın ilk kitabı olan, “Endülüs’ten Osmanlı’ya Paraya Yön Veren Yahudi Bankerler” isimli kitabının Amazondaki tanıtımı ise “Halil İnalcık önsözüyle” yapılır. Fakat yazar, Prof. Halil İnalcık’ı tanımaz. Halil İnalcık’ın “20 senelik asistanı Prof. Bülent Arı aracılığı” ile önsöz yazdırır. Böylelikle yazar Aaron Nommaz, “kitapları yazarken Halil İnalcık ve İlber Ortaylı’nın da desteğini aldığını” söyler.

Türkiye’nin önde gelen iki tarihçinin önsöz yazdığı kitaplar muhtevayı okumadan kabul edilecek niteliktedir. Yazarın tarihi romanı aynen Tanrı’nın emri ile verilen “vaat edilmiş toprak” gibidir.

Kıbrıs gerçeğinde mülklerin %19’unun Kıbrıs Türklerine, %26’sının Rumların üzerine, geri kalanının ise Osmanlı Vakıf malı olduğu kayıtlara geçmiştir. Kıbrıs’ta 1878 yılındaki vakıf çiftlikleri, camii ve mezarlıklardan da anlaşılacağı üzere yüzyıllardır Ada’da yerleşik olan Türkler vardır.

Ayrıca Kanuni döneminde Osmanlı’nın Doğu Akdeniz’in çevresindeki yerleri ele geçirmesi, Kıbrıs adasının stratejik önemi artırmış ve adanın alınmasında etkili olmuştur. Kıbrıs’ın alınmasını Jozef Nasi’ye bağlamak, Siyonist Yahudilerin tarihte kendilerine bir pay çıkartmak girişimidir. “Bu sebepler yanında adanın eski bir İslâm ülkesi olması da sefer kararında etkili olmuştur. Nitekim Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin Kıbrıs seferi ile ilgili verdiği fetvada, adadaki Osmanlıların miras hakkından bahsetmektedir.”

Bu şartlar altındaKıbrıs gerçeğinde mülklerin %19’unun Kıbrıs Türklerine, %26’sının Rumların üzerine, geri kalanının ise Osmanlı Vakıf malı olduğu kayıtlara geçmiştir. Kıbrıs’ta 1878 yılındaki vakıf çiftlikleri, camii ve mezarlıklardan da anlaşılacağı üzere yüzyıllardır Ada’da yerleşik olan Türkler vardır.

Yakın tarihte Kıbrıs adasında Yahudilerin ilk eylemi, yönettikleri İngiltere’nin 1830’lu yıllarda Asya toprakları üzerinde veya bu topraklara yakın bir yerde ordusu ve donanması için bir üssün bulunması gerektiğine karar vermesi ile başlamıştır. Süveyş kanalının 1869 yılında açılması, Kıbrıs’ın 1876’da kiralanması veya işgal edilmesinde etkili olmuştur.

Kıbrıs’ı kiralayan İngiltere değil siyonistler

Yahudi asıllı Benjamin Disraeli’n de 1830 yılında henüz 26 yaşında ziyaret ettiği, Kıbrıs’ı 2. Abdülhamit’in 4 Haziran 1878 tarihindeki kiralama törenine, İngiltere adına Yahudi asıllı ilk başbakan olan Beaconsfield Kontu Benjamin Disraeli ve Dışişleri Bakanı Kont Salisbury Markizi katılmıştır.

Siyonistlerin Kıbrıs adasına yayılması meselesi, Davis Trietsch tarafından Birinci Siyonist Kongre'den bu yana resmen benimsenen bir görüştür.

Yahudilere ilk yerleşim yeri olarak Uganda teklif edilir!

Herzl, 1902 yılının Temmuz ayının başlarında Lord James de Rothschild ile bir araya gelerek, İngiliz hükümetinden, kendisine ait bir toprakta Yahudi kolonisi kurma olanağı sağlayacak bir sömürgecilik beratı talep etmek istediğini açıklıyor.

Rothschild, "Uganda'yı alın!" diyor. Ardından Rothschild'e, Sultan'ın kendisine Mezopotamya'yı teklif ettiğini ve kendisinin reddettiğini bildiriyor.

Herzl, Ekim ayının sonlarına doğru Chamberlain ile bir araya gelerek Kıbrıs, El Ariş ve Sina Yarımadası topraklarını istediğini açıklıyor.

Birinci Siyonist Kongre'ye (1897) katılımından bu yana Suriye, Kıbrıs Adası ve El Ariş hep gündemde kalıyor. Davis Trietsch'in adı da çoğu siyonist kaynakta Kıbrıs ve Sina Yarımadası'nın sömürgeleştirilmesi çağrısıyla ilişkilendiriliyor. Siyonist örgüt, Büyük Filistin kavramını benimsediği gibi 1895'ten itibaren Kıbrıs'ın sömürgeleştirilmesini de defalarca gündeme getiriyor.

Theodor Herzl.

Herzl, Kıbrıs'ı, yahudi sömürge faaliyetlerinin merkezi haline getirmeyi ve ardından Osmanlı Sultanı'na ek ödeme yaparak, Filistin karşılığında takas etmeyi ciddi olarak düşünüyor. Bu düşüncesini de Herzl 20 Haziran 1896 tarihinde İstanbul’u ziyaretinde Sultan’a, "Kıbrıs'ı düşündüğünü" kaydetmiştir.

Ancak Siyonizm tarihçilerinin Kıbrıs projesini Herzl ile ilişkilendirme çabalarına rağmen, Herzl bunun Trietsch'in fikri olduğunu kabul etmiştir.

Tarihî olarak Kıbrıs'ın yahudiler tarafından sömürgeleştirilmesi fikrinin yıllar öncesine dayandığı ve on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde büyük bir örtü ile İngiliz yayılmacı politikasına bağlanmıştır.

Mesela 9 Ağustos 1986 tarihli Londra'daki Jewish Chronicle gazetesi, Yahudiler ile Kıbrıs arasındaki tarihi bağlantıları ele alan bir makalede, İngiliz sömürgeciliğinin arkasında siyonistlerin olduğunu gösteriyor.

Söz konusu makalede;

“Kıbrıs bir zamanlar gelişen bir Yahudi kolonisinin deniziydi. Neden tekrar öyle olmasın? Suriye Yahudileri [o zamanlar Filistin'i de içeriyordu] için de eski Yahudilere sunduğu cazip cazibenin aynısını, hatta daha fazlasını sunuyor. Anakaraya bir günlük yelken mesafesinde. Ve dünya tarihinde ilk kez, Filistin Yahudileri, uzak iklimlere göç etmenin ve doğu yaşam tarzlarından vazgeçmenin acısına boyun eğmeden, en aydın ve en liberal yönetimin hayırsever kurumları altında yaşama fırsatına sahipler.”

Yine Polonya gazetesi Krakauer Jitdische Zeitung'un genel yayın yönetmeni Hasid Aaron Marcus, Herzl'e, Siyonist Örgüt'e üç milyon Hasid'in üye olmasını önerdikten sonra (8 Mayıs 1896) Kıbrıs'ın sömürgeleştirilmesi fikrini yaymaya başladı. Marcus, Kıbrıs adasının "Talmud'a göre" bir zamanlar Filistin'in bir parçası olduğunu ilan etti. Herzl de yazılanlara, “Bir Hasid olarak böyle diyorsanız, itiraz etmiyorum. Ben de bunu önemli bir kazanım olarak görüyorum” diyerek cevap veriyor.

Konuyla ilişkin Trietsch ise, “Suriye ve Filistin terimi, içgüdüsel olarak daha büyük bir Filistin'e ihtiyacımız olduğunu fark ettiğimizi kanıtlıyor. Ancak bu genişlemeyi yanlış yönde aradık. Topraklar böler, denizler birleştirir. Kıbrıs'ı kastettiğimi zaten biliyorsunuz" diyor.

Herzl'e yazdığı bir mektupta da “Kıbrıs meselesinin siyonizme ihtiyacı yok, ancak siyonizm Kıbrıs'a bağımlı” olduğunuaçıklıyor.

Siyonist planda Filistin'in keşfi, toprak satın alınması, sömürgeleştirme ve kolonizasyon çalışmalarının Filistin'in komşu topraklarına, özellikle de El Ariş ve Kıbrıs gibi İngiliz yönetimi altındaki topraklara genişletilmesi" vardır.

İngiliz hükümetindeki yetkililerle müzakerelerini sürdürerek, yetkililerin Kıbrıs'ı Yahudi göçüne açabileceklerine dair güvence almaya çalışıldı. Çünkü "Kıbrıs, İngiliz yerleşimcilerin gitmesi muhtemel bir ülke değildi."

Siyonistlerin altıncı Kongresinde, Herzl'e Doğu Afrika'ya bir keşif gezisi gönderme konusunda İngiliz yetkililerle müzakere yetkisi verir vermez ve Trietsch, Uganda teklifine karşı olduğunu açıklar açıklamaz, İngiliz Sömürge Ofisi'nin Afrika İşleri yönetimi, Trietsch'in Kıbrıs planını incelemeye karar verdi.

Yahudilerin ulusal vatanı olarak hizmet verebilecek çeşitli seçenekleri değerlendirdi: Önce Arjantin, ardından Uganda...

İngilizler, Uganda’da bir Yahudi vatanı sağlamayı teklif etti ve ilk siyonistler prensipte buna karşı çıkmadı. Herzl’ın 1903’te Siyonist Kongre’ye söylediği gibi bu teklif nihayetinde reddedildi. Kabul edilmeme nedeni, bugün Filistin topraklarında ve en son Gazze’de yaşananların da özeti gibidir. Siyonistler bugün israilde yaşamalarını, “bu, tarihin bize verdiği bir miras değil, Tanrı’nın bize verdiği bir mirastır” diyerek açıklıyorlar.

İngilizler, Uganda'da bir Yahudi vatanı sağlamayı teklif etti ve ilk siyonistler prensipte buna karşı çıkmadı. Herzl'ın 1903'te Siyonist Kongre'ye söylediği gibi bu teklif nihayetinde reddedildi.

Kabul edilmeme nedeni, bugün Filistin topraklarında ve en son Gazze’de yaşananların da özeti gibidir. Siyonistler bugün israilde yaşamalarını, “bu, tarihin bize verdiği bir miras değil, Tanrı'nın bize verdiği bir mirastır” diyerek açıklıyorlar.

Diğer tarafta Trietsch'in, "Kıbrıs ve Uganda'da Yahudilerin Önerilen Yerleşimi" ("Proposed Settlement of Jews in Cyprus and Uganda") planı o günün şartlarında, Kıbrıs'taki mevcut durumun, "Ada Hükümeti'nin Yahudi yerleşimcilere herhangi bir istisnai koşul sağlamasına" izin vermemesi ile teklif kabul edilmemiştir.

Daha sonra Trietsch, dönümü otuz dolardan birkaç yüz dönüm arazi satın alma teklifini başardı. Ancak Altıncı Kongre, Trietsch planına son verdi. Planını hayata geçirmek için gerekli fonu toplayamadı, hatta uygun yerleşimciler bile bulamadı. Böylece Kıbrıs’ın siyonistler tarafından sömürgeleştirme girişimi sona ermiş oldu.

Herzl da aynen Trietsch gibi Kıbrıs’ta toprak satın alma yoluna gitmişti. O da “5 milyon sermayeli şirket kurup, Elariş ve Sina Yarımadası’na yerleşmeye girişince ada sakinleri akan altınları görürler, Müslüman Türk halk adadan defedilir, Rumlar da ellerindeki toprakları satmaya ikna edilir, böylece ada tamamen bize kalmış olur” demişti.

Kıbrıs’ta bugünkü durum

Siyonistler, zırva tevil götürmez misali Kıbrıs’ın İsrail'e ait olduğunu söyleyip, Ada’yı kayıp Yahudi kabilesinin adası, Dan Adası olarak adlandırıyorlar... Yetmiyor, güya “Yahudi Casus - Jozef Nasi” sayesinde Kıbrıs’ın Türklerce fethedildiği gündeme geliyor.Böylelikle Kıbrıs’taki Türk varlığını da Nasi’ye borçlanmış oluyoruz.

Yazdıkları sözde tarih romanları için Prof. Halil İnalcık ve Prof. İlber Ortaylı’ya önsöz yazdırıyorlar.Kıbrıs planı hem Kuzey’de hem de Güney’de devam ediyor. Siyonistler Kur’an’da yer almayan “vaat edilmiş topraklar” masalını sanki varmış gibi gösteriyorlar. Oysa siyonist zulme karşı New York’ta israil konsolosluğu önünde toplanan ortodoks yahudileri temsilen konuşan Haham David Niederman, bırakın Kıbrıs’ı “Kutsal Tevrat’a göre israilin var olma hakkı yoktur” diyor.

Bu zırvacılara göre Kıbrıs, "İşgal Altındaki Toprak"tır. Türkiye’de 150 yıldır yalanlarına boyun eğdiğimiz, sessiz kaldığımız ve duymazlıktan geldiğimiz siyonistlerin ülkemizde ve KKTC’de CHABAD çatısı altında örgütlenmelerine, örgütlü bir şekilde toprak alarak kolonileşmesine göz yumuyoruz. Biz suskunluğumuzu sürdürürken, CHABAD örgütünün sözde Mesih ilan ettiği siyonist sapkın Hahamı Menachem Mendel Schneerson da Türkiye'nin tamamını kapsayan harita ile bir kez daha olmayan vaat edilmiş toprakları göstermekte tereddüt etmiyor.

Ayrıca daha önce İsrail’den alınan hava savunma sistemi olan Barak MX’in, Rum Kesimi tarafından ilan edilen münhasır ekonomik bölgenin korunması için kullanılacağı açıklanırken aynı zırvacılar yine iş başındadır.

Tabii ki siyonizm ile işbirliği yapan Rumlar bizi dinleyecek değil. Fakat AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefanu’nun 20 Haziran 2025 günü yaptığı konuşmayı dikkate almaları yeterli. Çünkü Stefanos Stefanuyaptığı konuşmada; “Eğer yeterli tedbir alınmaz ise bir gün ülkemizin artık bize ait olmadığını fark edeceğiz” demişti. Siyonist okulların ve sinagogların kurulmasını, önemli ekonomik birimlerin ve geniş arazi alanlarının topluca satın alınmasını buna delil olarak göstermişti.

Abone olmak için: www.birlikte.com.tr/gercek-hay...