‘Vakvak’ın sesi gür çıkmalı ‘laklak’çıları susturmalı: Amasra’da 41 şehid

ALİ ŞENEL
Abone Ol

Sayılamayacak kadar çok tedbirin alındığı ve her ekibin vakvakla teçhiz edildiği söylenen Amasra’daki facianın ardından tabi ki propaganda makinesi hızla çalıştı. Cumhurbaşkanının da sözlerinde dikkat çektiği laklakçı tayfa hemen nifak tohumlarını ekmeye başladı.

Sanayi devriminin yaşandığı 1800’lü yıllar buharlı makinelerin üretime katıldığı, kömürle çalışan gemilerin denizleri fethettiği yıllardı. Osmanlı için de o zamanlar en külfetli ithalat ürünlerinin başında geliyordu kömür. Öyle ki ordudan terhis olan her askere memleketlerinde kömür araması söylenmişti.

Enerji savaşlarının yaşandığı dünyada bugün de çok önemli bir yer tutan kömürü, Anadolu’da bulan simge isim olan Uzun Mehmet, bazı kaynaklar ise Ereğlili Hacı İsmail adını kaydeder, kara elması bulup İstanbul’a götürdüğünde, Sultan 2. Mahmud’un 50 altın ihsanına mazhar olmuştur. 1820’li yıllarda Zonguldak’ta kömür bulunmasıyla başlayan ilkel madencilik faaliyetleri, ecnebi işletmecilerin de işe girmesiyle yurt dışından gelen makine ve aletlerle yapılmaya başlandı. Ancak yabancı isimli makine ve âletlere madencilik deyimiyle “amelelerin” dili dönmeyince kendilerince bir kelime külliyatı oluşturdular.

Madencinin kulağı vakvak sesinde

Kömür delici ve kömüre lağım atarken delik delmeye yarayan araca bugün Böller denmesi gibi, eskiden işçilerin ocağın içerisini aydınlatmak amacıyla kullandıkları lambaya Dominik Lamba, asıl ismi ‘telesiyaj’ olan insan naklinde kullanılan araca ‘eşek’, hem kömürlerin dışarı verildiği hem de insanların dışarı-içeri girip çıktığı asansöre kafes, madende kullanılan kömürü delmeye yarayan makineye mortif, taşa delik delmek için kullanılan lağım motorlarına gara motur, vinç üzerinde taşıma sırasında halat kopması veya kancadan kurtulma sonucunda aşağı kaçan arabayı raydan çıkarıp devirmeye yarayan, yukarı çıkmakta olan arabanın arkasına takılan ucu koçboynuzu ve diğer ucu çatallı olup yerde sürüklenen demire şeytan denmesi de hep bundandır.

İşte o aletlerden biri de “vakvak”tır. Vakvak, kömür ocaklarında bulunduğu bölgedeki metan gazını ölçmek için kullanılan alettir. Havza madenciliğinde “vakvak” denilmesinin sebebi, metan gazı tespiti halinde (%1,00-1,50 arası değer) sesli alarm vermesidir. Çıkan alarm sesinin “vak vak” şeklinde işitilmesinden dolayı işçiler bu aletin söylenmesini kolaylaştırmak amacıyla bu şekilde adlandırmışlardır. Âletin asıl adı “metan ölçer”dir. Elle taşınabilir bir âlet olan vakvak, çalışma yapılan bölgede uygun bir yere asılarak kullanılır.

Derine indikçe ‘karanlık’ artıyor

Amasra’da 41 şehid verdiğimiz facianın grizu patlamasından kaynakladığı söylendi.

Kara elması çıkarmak için her seferinde daha derine inen usta eller, tehlikeye de bir o kadar yaklaşmış oluyor. Çünkü derine indikçe metan gazının yoğunluğu artıyor. 350 metre kotuna kadar inen Amasra’daki işçiler, metan gazının yüzde 5’in üzerine çıkması ve bu gazın havayla karışması nedeniyle ortaya çıkan tepkimeyle yaşanan patlamada şehid oldular.

Eski madenciler karış karış bildikleri madendeki göçüğe dalıp akrabalarını, arkadaşlarını eliyle koymuş gibi buldu. Bu insanların madencilikte usta- çırak silsilesinin çeşitli siyasî sebeplerle bozulduğuna dikkat çektikleri sözlerine kulak kabartmak gerekiyor. Öte yandan tünellerin her metresinde emeği olan insanlara göre ‘vakvak’ın öttüğü yerde böyle bir facianın olmaması da lazımdı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Amasra’daki maden kazası hakkında TBMM Genel Kurulu’nu bilgilendirdi. Türkiye’yi hüzne boğan patlama ve sonrasındaki kurtarma çalışmaları hakkında bilgi veren Dönmez, TTK Amasra Müessesesinde ağustos ve eylül aylarındaki denetimlerde teknik ve idarî düzenlemelere aykırı bir husus tespit edilmediğini kaydetti.

Sayıştay raporlarındaki ifadelerin çarpıtıldığını belirten Dönmez “Kömürün içindeki metan gazı miktarı ‘çalışılan ortamda havadaki metan gazı’ şeklinde lanse edildi. Bu ifade yanlıştır. Grizu patlamaları, kömürdeki metan miktarı değil, ortamdaki metan yüzdesiyle ilgilidir” dedi. Bakan Dönmez daha pek çok bilgi verdi. Uzmanlar televizyonlarda saatlerce ‘bir madende nasıl ölünmez’ dersleri anlattı. Ama onlar konuşurken 41 evlat, baba, kardeş ve eş her gün sevdikleriyle helalleşerek girdikleri ve o gün bir daha güneşi göremeyeceklerini bilemeden son kez indikleri toprağın altına, bu kez kefenlerine sarılı olarak gönderiliyorlardı.

Laklakçıları hemen susturmalı

Kara elması ilk bulan Uzun Mehmet’in aynı zamanda kömür madencilerinin de ilk şehidi olduğu rivayet edilir. Tarih boyunca birçok şehit veren madenciler, ahilik geleneğinden gelmektedir. Ülkemizde her Ramazan başında maden ocağında iftarını açan işçilerin gösterilmesi de tesadüf değildir. Tedbirlerini alıp, takdiri Allah’a bırakanlara en büyük örnek olan madenciler hakkında, Erdoğan’ın Amasra’da sarf ettiği şu sözler de elbette bu düstura atıftır. “Birileri bununla dalgasını geçebilir ama önemli değil, biz kader planına inanmış insanlarız. Bunun ne dünü, ne bugünü, ne yarını… Bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım. Teknolojinin tüm kabiliyetlerini, işletmeciliğin tüm maharetlerini kullanarak maden kazalarını inşallah tarihe gömmek için elimizden gelen gayreti göstermenin çalışmaları içerisindeyiz. Yerli ve millî imkânlarımızın bu konuda da bize ihtiyacımız olan yapısal değişimi sağlamakta yeterli olacağına inanıyorum.”

Sayılamayacak kadar çok tedbirin alındığı ve her ekibin vakvakla teçhiz edildiği söylenen Amasra’daki facianın ardından tabi ki propaganda makinesi hızla çalıştı. Cumhurbaşkanının da sözlerinde dikkat çektiği laklakçı tayfa hemen nifak tohumlarını ekmeye başladı. Her ne kadar son çıkarılan ‘yalan haber yayanlara yönelik cezaların artırıldığı’ yasayla bunların bir kısmı önlense de yüzlerce gözü yaşlı şehid yakını ve Türk kamuoyunun beklentisi, madende yaşanan ölümlerin önüne geçecek teknolojik imkânların daha da çok kullanıldığı, vakvakların sesinin en gür duyulduğu bir sistemin kurulması ve laklakçıların kara propagandalarını artırmalarına imkân vermeden ihmalkârların ortaya çıkarılmasıdır.