Yeni dönemde iktisadi reform, tekno ekonomik paradigma

EROL YARAR
Abone Ol

Milletimizin gelişiminin önündeki tüm engelleri kaldırmak için zemin mevcuttur, yeter ki irade ortaya konulsun ve ehil kadrolarla tekrardan samimi bir mücadele başlasın. İstişârî sistem etkin çalışsın. Biz gayret edersek ve başarının anahtarı olan Peygamberî usûlleri uygularsak, Allah’ın yardımıyla ülkemizin önü açık, yarınları çok daha parlak olacaktır.

Son beş yılda savunma sanayinde ortaya çıkan müspet gelişmeler (İHA, SİHA, Kızılelma, Altay tankı, TCG Anadolu ve bunun gibi niceleri) yıllarca unutulmuş, yeteri kadar teşvik edilememiş ve iktisat politikalarının temel taşı olmaktan uzak kalmış, mâlî ve sosyal politikaların çok gerisinde kalmış sanayileşmeyi, teknolojik gelişmeyi ve bunun ülkemize katacağı stratejik değeri göstermiş bulunmaktadır.

Seçimleri geride bırakarak yeni bir 5 yıla giriyoruz. Bu beş yıl Türkiye tarihi açısından çok önemli bir dönüm noktası olacaktır. Çok çekişmeli geçen, kutuplaşılan, birçok konuda gerginliklerin olduğu ülkemizde, maalesef asıl gündemde olması gereken birçok konu müzakere edilmeden seçime gidildi. Ülke insanımızın temel sorunları ve bu sorunlara çözüm olacak konulara ya hiç değinilmedi ya da çok sathi olarak değerlendirildi. Aslında beş yıl birçok şeyin değişimi ve birçok sorunun çözümü için yeterli bir süredir. Bu ayki yazımda, seçimde maalesef yeteri kadar gündeme gelmeyen, Türkiye’nin gelişimini engelleyen veya uygulanması durumunda gelişimini hızlandıracak bazı konuları hatırlatmak istiyorum.

İlk 10’a girme hedefi başarılabilir

Devletten beklenen temel konuların başında; iktisâdî gelişmeyi temin ederek halkın elindeki imkânlarını arttırmak, zenginleşmek ile sağlıklı ve sürdürülebilir gelişimi temin etmektir. Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu en büyük 10 ekonomi arasına girmek ve hatta çok daha üst hedeflere ulaşmak tarîhî geçmişimize bakarsak mümkündür.

Teknolojik gelişmelerle desteklenen sanayi politikalarının iktisâdî gelişime etkisi, ülke kalkınması, vatandaşların gelişimi ve ülkenin gücü açısından diğer tüm iktisâdî parametrelerin üstünde bir değer taşıdığını bilmek gerekmektedir.

Bu gâyeye ulaşmak için bir taraftan şahsi gelişimi (maddî-mânevî) iyi bir eğitim sistemiyle sağlarken, istikrar ve güvenlik için de teşebbüs hürriyetini ve adâletini sağlayacak sistemi kurmak ve yürütmek gerekmektedir. Bunu başaran yönetimlerin sürekli gelişimi temin ederek halkı memnun etmesi sonucunda seçimlerden galip çıkması da doğal netice olacaktır.

Türkiye bundan 22 yıl önce büyük bir krizden çıkmış ve 2002 seçimleri ile AK Parti iktidarı tüm zorluklara ve statüko direncine rağmen güçlü bir dönüşümü başlatmıştır. Bu yeni beş yıl Türkiye’nin 70 senedir çözemediği birçok konuyu köklü değişikliklerle çözme dönemi olmalı. Öncelikle seçim meydanlarında dile getirilmeyen ama sürdürülebilir gelişim için yapılması elzem olan bazı iktisâdî politikalardan bahsetmek istiyorum.

Sanayi sektörü iyi bir örnek oldu

Son beş yılda savunma sanayinde ortaya çıkan müspet gelişmeler (İHA, SİHA, Kızılelma, Altay tankı, TCG Anadolu ve bunun gibi niceleri) yıllarca unutulmuş, yeteri kadar teşvik edilememiş ve iktisat politikalarının temel taşı olmaktan uzak kalmış, mâlî ve sosyal politikaların çok gerisinde kalmış sanayileşmeyi, teknolojik gelişmeyi ve bunun ülkemize katacağı stratejik değeri göstermiş bulunmaktadır.

Tekno Ekonomik Paradigma diye özetleyebileceğimiz bu temel normun sadece bir sektörde uygulaması olan Savunma Sanayiinin başarısı; uygulandığı her sektörde ülkemize katacağı değeri göstermek ve anlamak açısından önemli bir numune olmuştur.

Teknolojik gelişmelerle desteklenen sanayi politikalarının iktisâdî gelişime etkisi, ülke kalkınması, vatandaşların gelişimi ve ülkenin gücü açısından diğer tüm iktisâdî parametrelerin üstünde bir değer taşıdığını bilmek gerekmektedir. Gerek Japonya ve G.Kore gerekse Çin, bu politikaları son 50 yılda en etkin uygulayan ülkeler arasındadır. Devletin tüm kurumları ve Merkez Bankası politikaları bile bu paradigma etrafında kümelenir.

Sistemi oturtmak gerekiyor

Jeostratejik avantajların yanında tüm ülke kaynakları başta olmak üzere üniversite laboratuvarları ve özel laboratuvarlar bu paradigmanın parçasıdır. Mâlî politikalar, eğitim politikaları ve tüm ticârî stratejiler buna göre şekillenir. Dış işlerinin iktisâdî eylem planları buna göre anlaşmalar hazırlar ve ilişkileri bu çerçevede geliştirir. Özetle kabineyi oluşturan tüm bakanlıklar, kendi ilgi alanlarına göre bu paradigmanın parçası olarak çalışır. Kamu, özel sektör ve üniversiteler bu paradigmanın saç ayağını teşkil eder.

Bu sistem tam oturmayınca ülkemizde sıklıkla gördüğümüz; ne zaman hızlı bir iktisâdî gelişim sağlıyor olsak en büyük problemimiz olan cari açık artmakta, sürdürülebilir gelişmenin önündeki en büyük engel olan döviz krizleri ayağımıza pranga olmaktadır.

Türkiye iktisâdî olarak dışa bağımlı olarak gelişim sağlarken, ithalatın ihracatın çok üzerinde artmasıyla sadece enerji girdilerinde değil hammadde, yatırım malları ithalatında ve hatta tarım alanında bile kısmen dışa bağımlı olduğu için iktisâdî dengesini bir türlü sağlayamamaktadır.

Bu da göstermektedir ki, Türkiye iktisâdî olarak dışa bağımlı olarak gelişim sağlarken, ithalatın ihracatın çok üzerinde artmasıyla sadece enerji girdilerinde değil hammadde, yatırım malları ithalatında ve hatta tarım alanında bile kısmen dışa bağımlı olduğu için iktisâdî dengesini bir türlü sağlayamamaktadır. Dolayısıyla birinci öncelik, sanayi gelişiminin istikrarlı bir şekilde artırılması ile yurtiçinde üretilen mal ve hizmetlerin arttırılması olmalıdır.

Bunu sağlamanın temel yolu, acilen sanayinin sağlıklı gelişme zemini olan organize sanayi bölgelerinin (yeni planlananlar dâhil) alt yapısını, köprü yaptığımız hızla yani en geç iki sene içinde âdeta bir seferberlik ilân ederek tamamlanmasıdır.

Satış yerine yatırım amaçlı arsa tahsisi

1) Mevcut gelişmiş organize sanayi bölgelerinde maalesef yer yoktur, arsa maliyetleri çok yükselmiştir. Sanayicinin parası daha üretime gitmeden toprak ve bina yatırımlarına gitmektedir. Dolayısıyla kısıtlı sermaye gücünü bu alanlara harcayan sanayicimiz, işletme sermayesi ve makine teçhizat alımlarında büyük borçlara girmekte ve krizlere karşı çok büyük bir zaaf içinde olmaktadır. Ayrıca bu yeni sanayi bölgelerinde arsa satışı yerine şartlı tahsis yapılması, yani arsaya para istemek yerine, belirli bir sürede yatırım yapılmak ve istihdam şartıyla ve yine belirli bir zaman dilimi için (30-45 yıl) bu arazilerin tahsis edilmesi, hızlı gelişimi temin edecektir.

İstihdam diğer altyapılar ile desteklenmeli

Türkiye’deki mevcut organize sanayi yapısını iki yılda %100 arttırmak temel hedef olarak alınmalıdır. İstihdamın ve kalifiye elemanların bulunmadığı bölgelere yatırımları yönlendirmek arzu edilen hızlı kalkınmayı temin etmemektedir, dolayısıyla bölge insanının yapısı ele alınarak organize bölgeler planlamalıdır. Tek başına bu yeterli olmayacaktır, bazı bölgelerimizde sanayi bölgelerine çok daha hızlı ihtiyaç vardır.

1. derece tarım arazisi hüviyeti bulunmayan veya bir getirisi bulunmayan âtıl araziler, sanayi bölgesi alanı olarak yapılandırılması gerekmektedir. Bu bölgelerin sadece sanayi altyapı sorununu çözmekle kalmayıp, bu sanayi bölgelerinde çalışacak olanlara uygun yerleşim alanları planlanarak, konut ve hayat alanları ve diğer alt yapıların bir bütün olarak yapılması teşvik edilerek hızla devreye sokulması, yeni hükümetin ana hedefi olmalıdır. Sanayi bölge planlamalarına meslek liseleri planlamalarını entegre etmek de ayrıca ehemmiyet arz etmektedir.

Selçuk Bayraktar’ın bir konuşmada “takoz “ adını verdiği bu çarpık yapı, maalesef gelişimin önündeki en büyük engeldir. Tüm sanayi bölgelerindeki teşvikli yatırımların gerçekleşmesi için bürokrasiyi asgari düzeye indirerek yatırımları tek elde organize edecek bir merkezî yapı (Sanayi Yatırımları Koordinasyon Merkezi, örneğin SAYKAM) bu 5 yılın ilk yılında kurulmalıdır

Dışa bağımlılık bitirilmeli

2) organize sanayi bölgelerine yatırım yapanlara bütün iktisâdî destekler ve teşvikler, KGF kapsamında sürekli yatırım desteklerinin verilmesi ve iki yıl ödemesiz on yıl ve 15 yıllık kredi imkânlarının verilmesi ile hızlı ve yaygın bir sanayileşme hamlesinin başlatılması gerekmektedir.

3) İthalatı ikâme edecek yatırımların teşviki önem arz etmektedir. Örnek olarak, ülkemizin tüm sanayi kollarını ilgilendiren rulman sektörü %95 dışa bağımlıdır bu ve bunun gibi önemli sektörlerin yurt içi yatırımlarına acilen en üst seviyede teşvik etmek gerekmektedir.

Hidrojen ve toryuma öncelik verilmeli

4) Önümüzdeki 30 yıl içinde gelişecek sektörlerde Ar-Ge ve üretim desteklenmesi yüksek öneme hâizdir. Mesela hidrojen geleceğin yakıtıdır. 20 -25 yıl içinde pilli araçların yerini alacak bu temiz ve âdeta limitsiz enerji kaynağı da özel sektörün ve üniversitelerin gündeminde öncelikle olmalı, hidrojen enstitüleri kurularak tüm bu Ar-Ge merkezlerinde gelişecek teknolojiler ve ortaya çıkacak birçok sektöre özel önem ve teşvik vermek gerekmektedir. Toryum madeni de ülkemizin enerji sorununa kalıcı ve stratejik üstünlük katacak bir çözüm olması sebebiyle önümüzdeki 10 yılın temel teşvikleri içinde özel bir yerde olmalıdır.

5) Ülkemiz içinde gerek teknoparklarda gerek üniversitelerde ve özel kurumlarda (TÜBİTAK ve özel Ar-Ge laboratuvarları) geliştirilmeye çalışılan tüm teknolojilerin endüstriyel uygulamalarına öncelik verilmelidir. Teknolojik üstünlük sadece savunma sanayisinde değil, toprak, su, sulama, tarım gibi temel ihtiyaçlar dâhil olmak üzere ülkemiz kaynaklarının tümü üzerinden ve yine ülke ihtiyaçlarımız ve dünyada gelişen pazarlar ve sektörler göz önüne alınarak çok boyutlu ele alınmak zorundadır.

Bürokratik engeller artık aşılmalı

Teknolojik üstünlük sadece savunma sanayisinde değil, toprak, su, sulama, tarım gibi temel ihtiyaçlar dâhil olmak üzere ülkemiz kaynaklarının tümü üzerinden ve yine ülke ihtiyaçlarımız ve dünyada gelişen pazarlar ve sektörler göz önüne alınarak çok boyutlu ele alınmak zorundadır.

Bütün bunlara ek olarak, yıllar süren Ar-Ge’lerin başarılı neticelerinin arkasından gelen ve yatırım aşamasında karşılaşılan finansal ve bürokratik engeller, birçok araştırmacıyı yıldırmakta, geriden gelenleri ümitsizliğe düşürerek devre dışı bırakmaktadır. Selçuk Bayraktar’ın bir konuşmada “takoz “ adını verdiği bu çarpık yapı, maalesef gelişimin önündeki en büyük engeldir. Tüm sanayi bölgelerindeki teşvikli yatırımların gerçekleşmesi için bürokrasiyi asgari düzeye indirerek yatırımları tek elde organize edecek bir merkezî yapı (Sanayi Yatırımları Koordinasyon Merkezi, örneğin SAYKAM) bu 5 yılın ilk yılında kurulmalıdır. Onlarca kurumdan belge toplamak yerine tek merkezden ve belirli mâkul bir sürede çözüm şartı kural olarak konmalıdır.

Reformlar yapılmalı

Bir yazıya sığmayacak kadar detayları olan bu Sürdürülebilir Gelişim Projesi’nin diğer önemli ayakları olan

- Tarım reformu,

- Hukuk reformu,

- Mâlî mevzuat reformu,

- Planlı göç reformu ve bu gibi başlıklar ile önemli alt başlıkları teker teker ele alınmalıdır ve bunlar bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır.

Yeni başlayan 5 yılın ilk 3 ayında tüm paydaşların katılacağı istişare toplantılarıyla tüm bu konular, icraatı yapacak bakanlıklar ve diğer organlar tarafından yoğunlukla ele alınıp, acilen bir proje ve uygulaması olarak icraata sokulmalıdır. Milletimizin gelişiminin önündeki tüm engelleri kaldırmak için zemin mevcuttur, yeter ki irade ortaya konulsun ve ehil kadrolarla tekrardan samimi bir mücadele başlasın. İstişâri sistem etkin çalışsın. Biz gayret edersek ve başarının anahtarı olan Peygamberî usulleri uygularsak, Allah’ın yardımıyla ülkemizin önü açık, yarınları çok daha parlak olacaktır

Vesselam!