BMGK'nın 'veto' çıkmazı: Trump'ın 'Golan' kararı, Erdoğan'ın 'dünya 5'ten büyük' çıkışını akıllara getirdi

HİKMET YALÇINKAYA
Abone Ol

Suriye'nin İsrail tarafından işgal altındaki toprağı Golan Tepeleri, ABD ve İsrail'de yaklaşan seçimler öncesi iki ülke arasındaki 'ilişki' için atılan son adım oldu. Diğer ülkelerin tepkilerine rağmen ABD Başkanı Donald Trump'ın Golan Tepeleri'ni İsrail'in toprağı olarak tanıması; uluslararası hukukun hiçe sayılması, barış ve güven temin etmek amacıyla kurulan BMGK'nın daimi üyelerinin sürekli kullandığı 'veto' hakkını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'dünya beşten büyüktür' çıkışını akıllara getirdi. BMGK'da veto hakkı 5 büyük ülkenin elinde bulunuyor ve bu sebeple ABD'nin kararları karşısında veto süreci resmi olarak işletilemiyor.

Suriye'nin güneyindeki Golan Tepeleri, 1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan bu yana İsrail işgali altında bulunuyor. İsrail, 1981'de Golan Tepeleri'ni tek taraflı olarak ilhak ettiğini açıklamış ancak uluslararası toplum bu kararı tanımamıştı.

Trump imzaladı

Nisan ayında İsrail'de yapılacak seçim öncesi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya 'güç' vermek isteyen ABD Başkanı Donald Trump, Golan Tepeleri üzerinde İsrail'in egemenliğini tanıyan başkanlık kararını dün imzaladı.

Donald Trump, imza sonrası Netanyahu ile kameralara poz verdi.

1946'da BM’nin altı temel organından biri olarak barış ve güvenliği tesis amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 5 daimi ülkesinin sürekli kullandığı veto hakkı, birçok ülkenin eleştirisine neden oluyor.

"Dünya beşten büyüktür"

ABD Başkanı Donald Trump'ın Golan Tepeleri'ndeki İsrail hakimiyetini tanıdığını duyurması ve BMGK'da 'veto' edilmeyeceğinin neredeyse kesin olması akıllara Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “dünya beşten büyüktür” vurgusunu getirdi.

Bir dönem BMGK’nın başkanlığını yürüten Richard Woolcott’un “BM ve üyelerini, dünyanın tüm gerçeklerinden uzakta, cam bir evde yaşayan Kafka’nın bedenine benzetmesi” eleştirilerin haklılığını da ortaya koymuştu.

Türk,y, İran ve Rusya arasında gerçekleştirilen zirve sırasında bir görüntü.

  • BMGK’nın geçtiğimiz yıl Suriye rejiminin gerçekleştirdiği kimyasal silah saldırısını kınayan tasarıyı geçirmesi, 'veto' hakkını kullanan daimi ülkeler nedeniyle başarısız olmuştu.

2 daimi üyenin 'Suriye' restleşmesi

Rusya’nın, ABD’nin Suriye’deki rejime karşı yapılacak olan kimyasal silah kullanımı soruşturmasına yönelik tasarısıyı veto etmesi, ABD’nin de Rusya’yı veto etmesi ile oluşan ikili veto restleşmesi, BMGK’yı, tarihindeki derin çıkmazlardan birine sokmuştu.

Suriye toprağı olan ve 1981'de tek taraflı ilhak ettiğini açıklayan İsrail'in Golan Tepeleri'ndeki hakimiyetinin ABD Başkanı Trump tarafından uluslararası hukuk hiçe sayılarak tanınması, BM’nin beş daimi üyesinin veto hakkını tekrar gündeme getirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuşma yaptığı sırada görünüyor.

BMGK'nın 5 daimi ülkesi

  • Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi, ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere.

Vetoların tarihçesi

BMGK’nın yapısı ele alındığında, bir tasarının kabulü için 15 üyeden en az 9'unun olumlu oy kullanması ve daimi üyelerin (Rusya, Çin, ABD, Fransa ve İngiltere) veto yetkisini kullanmaması gerekiyor.

Kurulda sadece daimi üyelerin veto hakkının olması, BM’nin yapısının şüphesiz en girift ve eleştirilen özelliği olarak karşımıza çıkıyor.

Daimi üyeler, ulusal çıkarlarını savunmak, dış politikalarının bir ilkesini desteklemek ya da bazı durumlarda kendi devletlerine özel önem veren tek bir konuyu teşvik etmek için "veto" kullanabiliyorlar.

Doğu Guta'daki saldırılardan kaçıp Türkiye'ye sığınan bir çocuk.

  • 16 Şubat 1946’da Sovyet Birliği’nin (SSCB), Lübnan ve Suriye'den yabancı birliklerin çekilmesine ilişkin taslak bir karar üzerine ilk vetoyu yayınlamıştı. BMGK tarihi incelendiğinde, dönemin soykırımları ve savaşları esnasında, bu katliamları önleyemeyen, sonrasında ise cezalandıramayan çok önemli vetolar görülmekte.

Srebrenitsa Katliamı

Srebrenitsa Katliamı'nın 20'nci yıl dönümünde, BM Güvenlik Konseyi'ne İngiltere'nin inisiyatifiyle gelen karar tasarısı, Rusya'nın vetosu sonucu reddedilmişti. Tasarı, 1995 yılında Bosna Savaşı sırasında yaşanan Srebrenitsa katliamının sert şekilde kınanmasını öngörüyordu.

Rusya'nın, karar tasarısında ‘soykırım' ibaresi geçtiği için tasarıyı veto ettiği bildirildi. Rusya'nın BM nezdinde ki büyükelçisi Vitali Churkin, tasarının yapıcı olmadığını, Bosnalı Sırpları, savaş suçlarından ötürü sorumlu tuttuğunu ve Balkanlar'da barışın sağlanmasına hizmet etmediğini de iddia etmişti. Aynı oylamada, Angola, Çin ve Nijerya ise çekimser kalmıştı.

Srebrenitsa Katliamı'nda hayatını kaybedenlerin yakınları.

  • BMGK, 2011 yılında, Suriye'deki durumla ilgili ciddi endişeleri dile getirdiği bildiride, ülkedeki mevcut krizin çözümünün, "Suriye halkının meşru istek ve endişelerinin etkili bir şekilde ele alınması" olduğunu duyurmuş, ve şiddetin derhal sona erdirilmesi çağrısında bulunmuştu.

Rusya, Çin'le beraber karar taslağını veto etti. Böylelikle, Suriye’deki savaşın ilk vetosu, bu iki ülke tarafından gerçekleştirilmiş oldu.

BM'nin koruma sorumluluğu

Uluslararası barış ve güvenliği korumak için yola çıkmış olan BM, bunu tesis etmede başarılı bir performans gösteremiyor.

Uzmanlar, bu başarısızlığın nedenini "meşru hegemonya" fikrine bağlamaktalar. Veto yetkisini kullanarak siyasi çıkarları uğruna temel hak ve hürriyetlerin ihlal edilmesine göz yuman büyük devletler, aslında meşru bir hegemonya kurmak için örgütü oluşturmuş gibiler.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısı

Öyle ki, 17 Temmuz 2014’te İsrail'in “Sahil Güvenlik Operasyonu” adı altında yaptığı saldırılarda, görünürde beş saatlik insani ateşkes yürürlükte olmasına rağmen, 25 Filistinli hayatını kaybetmişti. Hayatını kaybedenlerin arasında plajda futbol oynadıkları sırada öldürülen dört çocuk da vardı. Bu konuda BMGK’da bir soruşturma kararı alınmaması, ABD’nin veto edeceği ihtimalindendi. Bu durum BMGK’nın, ülkelerin çıkarlarına karşı zayıf kaldığının çok önemli bir göstergesiydi.

Bu zayıflığı bir nebze gidermek için 2005 yılında Birleşmiş Milletler’in Dünya Zirvesi Sonuç Bildirgesi’nde oybirliği ile kabul edilen koruma sorumluluğu, (responsibility to protection) egemen devletlerin ve uluslararası toplumun mezalim altındaki sivilleri koruma sorumluluğunu içeriyor.

İran Meclis Başkanı Ali Laricani, beş ülkenin egemenliğinde olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) yapısının mutlaka değişmesi gerektiğini söylemişti.

R2P’a göre, eğer bir devlet, vatandaşlarını BM’nin listelediği dört temel suç olan soykırım, savaş suçları, etnik temizlik ve insanlığa karşı suçlardan koruyamıyorsa ve barışçıl yollardan da bir netice alınamıyorsa, BM'nin askeri güç kullanımı ve ekonomik yaptırımlar gibi etkili önlemler alarak müdahale etmesi gerekir.

Ancak, sivillere yönelik soykırım ve kitlesel katliamlar durumunda, R2P’ın uygulanmasında yine en büyük engel, veto hakkının kullanılmasıdır. Nitekim, Irak’a müdahalede de, politik ve askeri görülmesinden dolayı sivillerin katliamında, kamuoyuna açık bir gerekçe sunulmayarak koruma sorumluluğu uygulanamamıştı. Aynı durum günümüzde Suriye için de geçerli. Suriye’de BM’deki vetolardan dolayı koruma sorumluluğu hâlâ yürürlüğe geçemedi.

ABD, BMGK'daki Kudüs tasarısını veto etti
Gündem