Hadi soralım kendimize: Yılbaşı bizim neyimiz olur?

HABER MASASI
Abone Ol

İçimiz dışımız çam ağaçları, kırmızı şapkalar ve tabi birde hiç aşina olmadığımız baba kılıklı biriyle doldu. Durum böyle olunca şunu sormak da boynumuzun borcu oldu. Yılbaşı bizim neyimiz olur?

Her yıl sonu aynı teşgale içerisine giriyor memleket. Bakın "memleket" diyorum, "city" değil. Kültür erozyonunun en babasını yaşıyoruz tüm ahali olarak. Yok hayır, zannettiğiniz gibi mezar taşlarını okuyamıyoruz diye yakınmayacağım size. Siyahtan-beyazdan, geçmişten-gelecekten, ölümden ve yaşamdan bahsedebileceksek eğer başlayalım söze. Evvelle, ahirle, zahirle ve batınla...

Çok önceden dünya bir toz bulutuydu ve bu memlekette gavurlaşmak süt tozuyla başlamıştı. Sonra yıllar geçti süt tozları ağaca, ağaçlar Noel Baba'ya, babalar da yüzlerini batıya döndü durdu. E tabi batıya bakmaktan tutulunca boyunlar, birileri 'çok belli etmeyelim kendimizi' dedi ve kendini Türk doktorlarına emanet etti. Sonra bu emanet bir kambur gibi büyüdü ülkenin sırtında. Atsan atılır ama, süt tozunun hatrına onu da attırmadılar. O vakitten sonra bizde zaman farklı işledi. Bir ileri iki geri, bir ileri iki geri...

Peki bunun ne alakası var Noel Baba'yla derseniz buyurunuz meselenin devamını "Bayrak Şairi"mizden dinleyelim.

"Yılbaşı neyimiz olur? Ramazan bayramımız mı, kandilimiz mi, Kurban bayramımız mı?

Biz Muharremlerle, Martlarla başlayan yıllar da biliriz... Ki, hiçbiri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaşlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi, efendi yıllardı.

Bu bahsi bu kadarla geçiyor ve Noel Baba'ya geliyorum: Memleketimize, herhâlde, Beyoğlu'ndan giren, Haliç'i atlayarak Fâtihlere, Aksaraylara, sonra Rumeli'ye ve Boğaz'ı aşarak önce Kadıköylere, Modalara ve sonra Üsküdarlara ve oradan Anadolu'ya geçen bu bunak, neyimiz olur? Babamız mı, dedemiz mi, amcamız mı yoksa Avrupalılıktan pîrimiz mi?

İstanbul'un Tepebaşı'ndan Adana'nın Tepebağı'na kadar her yeri bilen, her yere uğrayan bu moruk kimdir, necidir?

Bir fotoğrafına bakarsanız Havârîlere, öteki resmine bakarsanız Rasputin'e benzeyen bu iskambil papazı, aramızda nenin nesidir? Bunu hiç merak ettiniz mi?
0. O, adıyla sanıyla bir misyonerdir.
O, adıyla sanıyla bir misyonerdir ki kılığını değiştirmiş ve bizi avlamaya, kucağında getirdiği oyuncaklarla en can alıcı noktamızdan, çocuklarımızdan başlamıştır. Bu cömertliğinin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz, fedâkârlığının sebebini düşünmediniz mi?
0. Bırakın, onun hakkından ben gelirim:
İşte sakalını çekince gördünüz, sakalı elimde kaldı ve altından Lücifer (şeytan) çıktı. Bilirsiniz ki, câsuslar da kıyâfetlerini ekseriyâ böyle değiştirirler. Bu, mezar beğenmeyen hortlağa ya yerini gösterin, yahut bırakın; Haç'ın da çarmıha gereyim onu.

Tehlikeyi sezer de kendiliğinden gitmeye kalkarsa çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız. Muhakkak bir şeyinizi çalmıştır.
0. O, evimize girerken eşeğini kapımızın arkasına bağlayan bir Piyer Lermit'tir.
Kardeşlerini Mukaddes Savaş'a hazırlamaktan geliyor.
0. O, Haçlı Seferleri'nden kalma bir kılınç artığıdır.
O zaman silâhla giremediği yerlere, şimdi beyaz sakalıyla saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor.
0. Siz bırakın da ben söyleyeyim onun kim olduğunu: