İsrail’in bilinmeyen cephanesi: Gizli nükleer programı hazır mı? İsrail’in sakladığı güç nerede?
Ortadoğu’da nükleer gerilim artarken, İsrail’in on yıllardır resmen kabul etmediği gizli nükleer programı yeniden gündemde. İran’a yönelik saldırıları “nükleer tehdit” gerekçesiyle başlatan Tel Aviv yönetiminin, kendi nükleer kapasitesini yıllardır gizli tuttuğu ve son dönemde bu kapasiteyi genişletmeye devam ettiği ileri sürülüyor. ABD basınında yer alan son haberlere göre, İsrail’in güneyindeki Dimona nükleer tesisinde yeni inşaat faaliyetleri tespit edildi.
Wall Street Journal’da yer alan analizde, İsrail’in devlet olarak kurulduğu 1948 yılından kısa bir süre sonra kendi nükleer silah programını başlattığı belirtiliyor. Programın temel amacı ise “devletin hayatta kalmasını güvence altına almak.” Bugüne dek İsrail, elinde nükleer silah bulunduğunu ne resmi olarak kabul etti ne de inkar etti.
İngiltere merkezli Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü'nden nükleer güvenlik uzmanı Alexander K. Bollfrass, İsrail’in bu stratejisini, “Ortadoğu’da nükleer silahları ilk kullanan ülke olmayacağız” söylemiyle örttüğünü ifade ediyor.
En az 90 nükleer başlık
Silah Kontrolü ve Nükleer Tehdit İnisiyatifi'ne göre, İsrail'in elinde en az 90 savaş başlığı olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca, yüzlerce başlık daha üretmeye yetecek kadar fisyon malzemesi bulundurduğu belirtiliyor. Uzmanlar, bu başlıkların savaş uçakları, denizaltılar veya balistik füzeler aracılığıyla fırlatılabileceğini söylüyor.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na (UAEA) göre, dünyada nükleer silah geliştirme kapasitesi olan 30’dan fazla ülke bulunuyor. Ancak bunlar arasında resmi olarak nükleer silaha sahip olduğu bilinen ülke sayısı yalnızca dokuz. İsrail, nükleer mühimmat kapasitesi açısından bu listede Kuzey Kore’nin hemen önünde yer alıyor.
NPT’ye imza atmayan beş ülkeden biri
İsrail, 1970 yılında yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) taraf olmayan beş ülkeden biri. Bu ülkeler arasında Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve Güney Sudan da yer alıyor. Antlaşmayı imzalamak için, nükleer silahların tamamen bırakılması şart koşuluyor. İran ise bu antlaşmaya taraf ülkeler arasında bulunuyor.
Dimona’nın sırları
İsrail Atom Enerjisi Komisyonu, 1952 yılında kuruldu ve ilk başkanı Ernst David Bergmann, nükleer programı “bir daha asla koyun gibi kıyıma uğramamak” için gerekli görüyordu. Ülkenin güneyindeki Dimona kenti yakınlarında 1958’de inşa edilmeye başlanan nükleer tesiste, plütonyum üretimi de dahil olmak üzere kapsamlı faaliyetler yürütüldü.
1960 tarihli bir ABD istihbarat raporu, Dimona’daki tesisin yeniden işleme kabiliyeti sayesinde nükleer silah üretimine olanak sağladığını belirtmişti. Amerikan Bilim İnsanları Federasyonu'na göre, 1973 yılı itibarıyla ABD, İsrail'in nükleer silah geliştirdiğine dair kanaat getirmişti.
UAEA denetimi yok
İsrail, nükleer programını bugüne kadar UAEA (Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı) denetimine açmadı. Dimona tesisine ne UAEA ne de başka uluslararası gözlemciler erişebildi. 1960’larda bazı ABD’li bilim insanlarının Dimona’ya yaptığı ziyaretlerde tesisin barışçıl amaçlarla kullanıldığı sonucuna varılsa da, bu ziyaretlerden sonra bölgeye dair herhangi bir bağımsız doğrulama yapılmadı.
Yeni inşaat faaliyetleri uyduyla tespit edildi
Son yıllarda elde edilen uydu görüntüleri, Dimona tesisinde dikkat çeken yeni yapılaşmaları ortaya koydu. Analistlere göre bu durum, ya mevcut tesislerin modernize edildiğine ya da yeni bir nükleer reaktör inşa edildiğine işaret ediyor. İsveç merkezli Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI), geçtiğimiz hafta yayımladığı raporda bu yapının plütonyum üretimi için güncellendiğini kaydetti.
Plütonyum, hem nükleer silah üretiminde hem de uzay programları gibi barışçıl teknolojilerde kullanılabiliyor. Ancak İsrail’in programı şeffaflık içermediğinden, bu malzemenin hangi amaçla üretildiği ve kullanıldığı sorusu yanıtsız kalıyor.
Nükleer güç ama gölge oyunu
İsrail’in bugüne kadar herhangi bir savaşta nükleer silah kullandığına dair kanıt bulunmasa da, 1967 ve 1973 Arap-İsrail savaşlarında bu silahların kullanıma hazır hale getirildiği öne sürülüyor. 1979’daki “Vela olayı” ile Güney Afrika yakınlarında gerçekleştiği düşünülen nükleer patlama da hâlâ tartışma konusu.
Uzmanlar, İsrail’in nükleer silah programını şeffaflaştırmaması nedeniyle bölgedeki silahlanma yarışının teşvik edildiğini ve bunun özellikle İran gibi ülkelerin nükleer kapasite geliştirme çabalarını hızlandırdığını belirtiyor.