McCandless'ın kendini bulma yolculuğu: Into the Wild

UĞUR NAZİLLİ
Abone Ol

Her yeni gün yepyeni bir güneşin altında doğabilir...

Christopher McCandless "Düşüncelerimi anlatan kelimelerin git gide anlamsızlaştığını farkettim" diyerek dönüşü olmayan bir yolculuğa çıktı. Bu yolculuk onun kendisini bulmasını sağlarken her şeyi daha farklı yorumlaması gerektiğini anlattı. McCandless'ın dünyanın hiçbir şeyine ihtiyacı olmadığını kanıtlayan kendini bulmaya çalıştığı gerçek hikayesi;

0.
Into the Wild, Jon Krakauer'in 1996 yılında yayımlanan ve Christopher McCandless adındaki bir gencin hayata bakış açısını değiştirerek çıktığı yolculuğu gerçek hikayeye dayanarak ele alan bir kitap. Yönetmen ve oyuncu Sean Penn, 2007 yılında filmin yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlenerek bu gerçek hikayeyi sinemaya uyarladı.
0.
Christopher McCandless; 12 Şubat 1968'de El Segundo'da doğmuş Amerikalı bir gezgin. Bütün hayatı boyunca çevresindekilerin ve ailesinin dile getirdiği şeyleri toplum normlarına bağlı kalarak yaşamış biri.
0.
Washington'ın zengin bir banliyösünde büyüyen McCandless, okuldaki üstün başarılarının yanı sıra çevresi tarafından seçkin bir atlet olarak biliniyordu. 1990 yazında Emory üniversitesinden dereceyle mezun olduktan sonra, McCandless'dan haber alınamadı. Adını değiştirip banka hesabındaki yirmi dört bin dolarını bir hayır kurumuna bağışladı. Cüzdanındaki banknotları yakıp, kredi kartlarını kırdı.
0.
McCandless, Tolstoy'dan çok etkilenmişti. Tolstoy'un basit ve yaşadığı yoksul hayat ona tam bir arınma olarak gelmişti. McCandless, Tolstoy'un dünya zevklerinden vazgeçişine hayran kalmıştı. Onun gibi modern dünyanın ona göre olmadığına kanaat getirmişti.
0.
Hayatının dört yılını anlamsız gördüğü üniversiteden mezun olmak için boşuna harcadığını okuldan mezun olarak ailesine de borcunu ödediğini düşünüyordu. Atlanta'dan çıktığında kendisi ne yapmak istiyorsa onu yaptı. Önceki yaşamını geride bıraktığını göstermek için McCandless adını değiştirdi. Onun yeni adı artık Alexander Supertramp'dı.
0.
Kimsenin onu bulamaması için böyle bir yolu seçti. Güneye doğru çıktığı yolculukta Mccandless kafasında ki gibi insanlardan uzak olamamıştı. Yaşamını sürdürmesi için kısa süreli işlerde çalışan McCandless yüzünü kuzeye doğru çevirdi ve red bluff, weaverville ve willow creek yönünde devam etti. En büyük hayali Alaska'ya gitmekti.
0.
McCandless çölün ortasında bir yerleşim buldu. Slabs sakinleri arasında Tracy adında on yedi yaşında bir kız da vardı. Tracy, bir haftalık ziyaretinde McCandless'e aşık oldu. Alex ona karşı nazik davranmıştı ama Tracy çok küçüktü. Orada fazla kalması Tracy'e zarar verecekti bu yüzden McCandless Slabs'dan ayrıldı.
0.
Bir sahilde iki hippi McCandless'ın karşısına çıktı. Düşüncelerini ve hayata bakış açısını çok farklı buldular. Onlarla seyahat etmelerini isteseler de McCandless böyle bir şeyi tercih etmedi ruhunun bölünmesini istemiyordu.
0.
London'ın kitaplarından da etikelenerek Kuzey'e bir yolculuk düşlüyordu. London'ın kapitalist dünyayı reddedişi abartılı Alaska tasfirleri onu başka bir yere çekti.
0.
McCandless'ın en çok etkilediği kişilerden biri Ronald Franz'dı. Franz 1957 yılında orduda görevdeyken yılbaşı akşamı sarhoş bir sürücünün çarpması sonucu eşini ve çocuğunu kaybetmişti. McCandless'ın hayatını benimseyen ve onu oğluyla bağdaştıran Franz ona çok farklı şekilde yaklaşmıştı. McCandless hiçbir yerde fazla kalmıyordu. Eğer orada kalırsa oraya bağlı kalacağını düşünüyordu. Ve Ronald Franz'ın yanından bu sebeple ayrıldı.
0.
Nisan ayında Franz'ın posta kutusuna bir kart gelmişti; "… Ron, tüm yardımların ve birlikte geçirdiğimiz zaman için sana müteşekkirim. Ayrılmamızın seni çok üzmediğini umuyorum. Birbirimizi yeniden görene değin aradan çok uzun zaman geçmiş olabilir. Ama Alaska'dan tek parça dönebilirsem, benden haber alacağına emin olabilirsin. Sana önerdiğim şeyi tekrarlamak istiyorum; yaşam tarzında köklü bir değişiklik yapmalı, daha önce hiç duymadığın ya da yapmakta kararsız kaldığın türden şeylerin tamamını yapmaya başlamalısın. Çoğu insan onları mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayatta koşullanmış durumdalar. Tüm bunlar huzur veriyor gibi görünse de, insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak çizilmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum. İnsanın yaşama arzusunun özünde macera tutkusu yer alır. Yaşamın keyfi yeni deneyimlerdedir, bu yüzden sürekli değişen bir ufuktan daha büyük keyif olamaz. Her yeni gün yepyeni bir güneşin altında doğabilir. Hayattan daha fazlasını almak istiyorsan, ron, monoton bir güvenlik hissine dair inadını bir kenara bırakıp, sana ilk başta çılgınca gelebilecek bir hayata adım atmalısın. Bu yaşama bir kez alıştıktan sonra, tüm anlamını ve inanılmaz güzelliğini göreceksin". McCandless'bu yolculuğa çıkış amacını ve değişen düşüncelerini ruhunun kanatlanışını bu mektup'da ortaya koymuştu.
0.
McCandless, sonunda Kuzey'e gelmişti. Yolda otostop çekerken Jim Gallien adında bir adam kamyonetinde onu gideceği yere kadar götürdü. McCandless Alaska'ya o kadar hazırlıksızdı ki ayağında botu bile yoktu. Jim Gallien, ona botlarını verdi. Bu arada McCandless'ı canlı olarak gören son kisi Jim Gallien olmustur. Filmde McCandless'ı bırakan Jim Gallien'ın ta kendisidir. Jim Gallien bu sahneyi o açıdan çok farklı oynamıştır.
0.
Alaska'ya ilk geldiğinde McCandless artık tamamen tek başınaydı. Çevresinde ne bir yerleşim ne de bir insan vardı. Yanında 4.5 kg pirinç ve yarı otomatik tüfeği vardı.
0.
Nisan ayı olmasına rağmen Alaska oldukça soğuktu ve karlar hala yerdeydi. İlk iki hafta sonunda yiyecekleri bitme noktasına geldi ve kendine korunabileceği bir yer aramaya başladı.
0.
Vahşi tabiatin ortasında Fairbanks Belediyesine ait terk edilmiş bir otobüs gördü ve burayı evi olarak kullanmaya başladı. McCandless burada tam 4 ay geçirdi. Bu dönemde yakaladığı sincaplar ve çevredeki bitkilerle yaşamını sürdürdü.
0.
4 ay kaldıktan sonra çok kilo kaybeden McCandless artık yolcuğunu bitirme kararı verdi. Dönüş yolculuğuna başladı fakat daha önce geçtiği nehir yükselmiş ve karların erimesiyle buz gibi olmuştu. McCandless'ın buradan geçme imkanı yoktu. Bunun üzerine tekrar otobüse geri döndü ve suların biraz daha çekilmesini beklemeye başladı. 4 ay orada kaldıktan sonra bir şekilde biraz daha idare edebileceğini düşündü.
0.
Şans eseri vurduğu geyiği ise yeterince muhafaza edemediği için kaybetti. Açlığa daha fazla dayanamayan McCandless hayati bir hata yaptı ve çaresizlikle yanında getirdiği tohumları yedi. Toksik etkisi ortaya çıkınca yediklerini çıkardı. Zaten açlıkla savaş veren McCandless bu şekilde kalan enerjisini de harcadı.
0.
McCandless, 18 Ağustos sabahı açlıktan öleceği sırada Louise L'Amour'un biyografisi olan "Bir Gezginin Eğitimi" adlı kitabın son sayfasını kopardı. Sayfanın bir yüzünde L'Amour'un, Robinson Jeffer'in "Kötü Anlarında Bilgeler" şiirinden alıntıladığı dizeler yer alıyordu. Sayfanın boş olan diğer yüzünde ise McCandless'in kısa bir veda yazısı vardı: "Mutlu bir hayat yaşadım ve bu yüzden Tanrı'ya müteşekkirim. Hoşça kalın, Tanrı hepinizi kutsasın".
0.
McCandless'ın cansız bedeni 6 Eylül 1992'de, kaldığı otobüste Butch Killian adlı bir avcı tarafından bulundu. Bulunduğunda 30 kg olarak tartılan bedeninin, bulunmasından yaklaşık olarak iki hafta önce yaşam faaliyetlerinin durduğu düşünülmekteydi. Bu arada Butch Killian, McCandless'ın kendi makinesiyle çektiği fotoğraflarını buldu. Bu fotoğraf ve sonraki iki fotoğraf gerçek hikayeyi yaşayan McCandless'a ait.
0.
McCandless, materyalist dünyaya hiçbir zaman prim vermezken, para ile kolayca elde edilen şeylerin hayatın gerçek zevklerini ve anlamını körelttiğini düşünüyordu. Ölümünden sonra McCandless'ın hayatı bulvar gazetelerinin manşetlerine taşındı ve dedektif tutmasına rağmen ona ulaşamayan ailesini farklı bir yükle geride bıraktı.
0.
McCandless'ın tarafından mı söylendiği bilinmemekle birlikte filmden bir replik McCandless'ın düşüncesini açıklıyordu; "Denizin tek hüneri şiddetli darbelerdir ve ara sırada olsa, kendini daha güçlü hissetme şansı. Doğrusu, deniz hakkında fazla şey bilmem fakat burada durumun böyle olduğunu biliyorum. Ve yine, hayatta güçlü olmanın çok gerekli değil fakat kendini güçlü hissetmenin önemli olduğunu, en azından bir kere bile olsa kendini tartmanın, bir kere bile olsa kendini, insanın en antik koşullarının içerisinde bulmanın, ellerinizden ve kafanızdan başka size yardım edecek bir şey olmadan kör ve sağır taşla tek başına yüzleşmenin gerektiğini, biliyorum.“
0.
Hikayeden çok etkilenen Eddie Vedder'ın Christopher McCandless için yaptığı ve İnto the Wild'da yer alan müzik...