“Ot yeriz ama atom bombasını yaparız”: İsrail ve Hindistan Pakistan’ın nükleer silah yolculuğunu nasıl engelleyemedi?
1974’te Hindistan’ın yaptığı nükleer deneme, Pakistan’ı kendi silah programını başlatmaya itti. Sürecin başında Başbakan Zülfikar Ali Butto, perde arkasındaysa bilim insanı Abdulkadir Han vardı.
18 Mayıs 1974’te Hindistan’ın yaptığı nükleer deneme, Pakistan için bir güvenlik alarmına dönüştü. Yeni Delhi, testin barışçıl amaçlı olduğunu savunsa da İslamabad bu açıklamayı inandırıcı bulmadı.
Başbakan Zülfikar Ali Butto kameraların karşısına geçti ve Pakistan’ın da kendi nükleer programını başlatacağını duyurdu. Butto, “Gerekirse ot yeriz ama o bombayı yaparız” sözleriyle kararlılığını vurguladı.
Bir mühendis, bir laboratuvar, bir sır
Bu süreçte kritik isim, Avrupa’da nükleer alanda çalışan metalürji mühendisi Dr. Abdulkadir Han oldu. 1976’da çalıştığı Hollanda’daki nükleer tesislerden ayrılarak Pakistan’a döndü. Rawalpindi’de kurduğu laboratuvar, dışarıdan sivil bir teknoloji üssü gibi görünüyordu.
Ancak içeride, silah sınıfı zenginleştirilmiş uranyum üretimi ve balistik füze projeleri yürütülüyordu. Parçalar, paravan şirketler aracılığıyla ülkeye sokuluyor, belgelerde tekstil makineleri gibi gösteriliyordu.
Han’ın bu çalışmaları özellikle İsrail ve Hindistan’ın radarındaydı. Her iki ülke de programı sabote etmek için çeşitli planlar yürüttü.
Mossad’ın Avrupa’daki bazı suikast girişimleri bu döneme denk geldi. Ancak Pakistan yalnız değildi. Çin, bu sürece teknik uzmanlar ve malzeme desteğiyle müdahil oldu.
1998: Pakistan artık bir nükleer güç
1998’de Hindistan’ın yaptığı yeni nükleer testlere yanıt olarak Pakistan, Belucistan’daki yeraltı tesislerinde kendi bombalarını denedi. Böylece Pakistan, resmen dünyanın yedinci nükleer gücü oldu.
Ertesi gün ülke genelinde kutlamalar yapıldı. Her yıl 28 Mayıs, “Youm-e-Takbeer” yani “Tekbir Günü” olarak kutlanmaya başlandı.
Bugün Pakistan’ın yaklaşık 170 nükleer savaş başlığına sahip olduğu tahmin ediliyor.
Nükleer silahlar yalnızca Hindistan’a karşı bir caydırıcılık değil; aynı zamanda Müslüman bir ülkenin de bu alandaki tekele meydan okuması olarak görülüyor.