Pakistan ve Suudi Arabistan’dan ortak savunma hamlesi: Nükleer caydırıcılık masada

SALİH CUMA AYDIN
Abone Ol

1998’de nükleer güç olarak sahneye çıkan Pakistan, Riyad’la “ortak savunma anlaşması” imzalayarak Körfez güvenlik dengelerini değiştiriyor.

Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif’in Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’la yaptığı görüşme, Ortadoğu’da yeni bir güvenlik değişimine işaret etti.

Şerif’in Riyad’a inişinde Suudi F-15’lerinin uçağa eşlik etmesi ve mor halıyla karşılanması, ziyaretin sembolik önemini pekiştirdi.

Protokolün bu boyutu, Suudi Arabistan’ın Pakistan’a “özel müttefik” statüsü verdiğinin işareti olarak yorumlandı.

Tarihsel hafıza: 1998’in mirası

İki ülke arasındaki askeri bağların temeli yıllar öncesine dayanıyor. Fakat 1998’deki nükleer kriz ilişkileri farklı boyutlara taşıdı.

Hindistan’ın sınır hattında yaptığı nükleer denemelere karşılık veren Pakistan, Batı’nın sert yaptırımlarıyla karşı karşıya kalmıştı.

O dönemde Riyad’ın her gün 50 bin varil ücretsiz petrol göndermesi, İslamabad’ın krizden çıkışında kritik rol oynamıştı.

Bugün Şahbaz Şerif’in yanında Pakistan Genelkurmay Başkanı Asım Munir’in de Riyad’a gitmesi, bu stratejik ortaklığın artık devletler arası pakt boyutuna taşındığını gösteriyor.

Ortak savunma ve caydırıcılık

Tarafların imzaladığı yeni anlaşma, “birine saldırı, ikisine saldırıdır” ilkesine dayanıyor. Pakistan Savunma Bakanı, gerekirse nükleer kapasitenin Riyad’ın hizmetine sunulabileceğini ifade etti.

Bu açıklama, Suudi Arabistan’ın güvenlik politikalarında caydırıcılık mesajı olarak değerlendiriliyor.

Uzmanlar, Pakistan’ın nükleer silahlarını doğrudan Suudi topraklarına konuşlandırmasının şimdilik düşük ihtimal olduğunu vurgulasa da, böyle bir olasılığın dahi bölgedeki dengeleri değiştirdiği görüşünde.

Öte yandan Suudi yetkililer, anlaşmanın belirli bir olaya tepki olmadığını, uzun süredir devam eden görüşmelerin sonucu olduğunu söylüyor.

Yeni pakt, nükleer caydırıcılık haricinde askeri eğitim, lojistik ve teknoloji transferi gibi alanları da kapsıyor. Böylece Riyad hem Pakistan’ın savaş tecrübesinden faydalanacak hem de Çin’in silah sanayisine Pakistan üzerinden erişim sağlayabilecek.

Katar’a yapılan saldırı ve Washington’un kayıtsız tutumunun ardından Körfez’de güvenlik algısının sarsıldığı düşünüldüğünde, bu anlaşma hem İslamabad’a yeni bir stratejik değer kazandırıyor hem de Riyad’a “Amerika dışında” bir güvenlik alternatifi sunuyor.