Bir Tabak Tarih: Koska Köftecisi

BEYZA NUR ŞAHİN
Abone Ol

İstanbul’un göbeğinde, tabelası yılların izini taşıyan küçük bir dükkân… Dışarıdan bakınca sıradan bir esnaf lokantası gibi görünür; ama içeri adım attığınızda o sade kapının ardında bir yüzyıllık hikâye saklıdır. Koska Köftecisi; sade, gösterişsiz ama zamana direnen lezzetlerin adresi.

İlk bakışta bir tabak köfte, bir kase piyazdan ibaret gibi durur. Oysa buraya gelen herkes bilir; Koska’da yediğiniz şey yalnızca köfte değildir, İstanbul’un ruhudur. O eski taş sokaklarda yankılanan tabak sesleri, dumanın kokusuna karışan sohbetler, ve elbette 'bir porsiyon daha' diyen o tanıdık seslerdir.

Burası öyle bir yerdir ki, Celal Şengör de İlber Ortaylı da adını anmadan geçemez. Çünkü burada yemek bir ritüeldir. Bir tabak köftenin ardında, geleneğe sadakat, malzemeye saygı ve yıllar içinde kusursuzlaşmış bir ustalık gizlidir. Her köftenin içi sulu, dışı nar gibi kızarmış; piyazın limonu tam yerinde, zeytinyağı hafif, soğanı dengededir. Fazlası yoktur, eksiği de olmaz.

Koska Köftecisi’nin sırrı belki de bu dengededir. Ne modaya uymaya çalışır, ne de geçmişte takılı kalır. Her gün aynı özenle açılır ocak, aynı dikkatle çevrilir köfteler. İçeride bir telaş vardır ama telaşın içinde huzur gizlidir, tıpkı İstanbul’un kendisi gibi.

Buraya oturduğunuzda telefonunuzu elinize almak gelmez içinizden. Zaten gerek de yoktur. Önünüzdeki tabak, zaten tüm dikkatinizi hak eder. İlk lokmada duman burnunuza, ikinci de çocukluğunuza karışır. Bir anda 'köfte' kelimesinin ne kadar sıcak bir kelime olduğunu fark edersiniz.

Günün sonunda Koska Köftecisi, bir mekanı değil, bir duyguyu temsil eder: 'İyi yemek' denen şeyin aslında ne kadar sade, ne kadar içten olabileceğini.