Amritsar Katliamı

ÜMMÜHAN KEVSER KIPRAMAZ
Abone Ol

13 Nisan 1919'da, Hindistan'ın Amritsar kentinde, İngiliz sömürge yönetimine karşı yapılan barışçıl gösteriler, kanlı bir katliamla bastırıldı. Hindistan'daki İngiliz sömürge döneminin en büyük kara lekelerinden biri olarak gösterilen Amritsar Katliamı'nda, 1500'den fazla Müslüman ve Hindu, İngiliz yaylım ateşinin altında kalarak hayatını kaybetti.

Takvimler, 20. yüzyılın ilk yirmi yılını devirmeye yaklaşırken, tarih sahnesinde asırlardır tüm ihtişamıyla hüküm sürmüş Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorlukları çökmüş; onların yıkıntılarından sıyrılmaya çalışan yeni devletler kendi kaderini tayin yoluna koyulmuşlardı.

İngiliz saflarına hem asker hem teçhizat, hem kan hem hazine olarak “destek veren” Hindistan da özerklik ile ödüllendirileceği beklentisiyle, “hâmisi”nin kontrolü altında I. Dünya Savaşı'ndan yeni çıkmıştı. Fakat bu süreçte Hindistan umduğunu bulamadığı gibi her geçen gün daha fazla sömürge baskısıyla karşı karşıya kalmaktaydı.

İngiliz sömürgeciliğinin 7 esası
Mecra

Çanakkale Harekâtı sırasında Ertuğrul Koyu'nda dinlenen Birleşik Krallık saflarının Hint askerleri.

Var olan sömürge düzenine dur demek için Pencap ve Bengal gibi çok nüfuslu şehirlerde devrimci gösteriler düzenleniyor, sömürgeci İngiliz yönetimine karşı faaliyetler organize ediliyordu. Hindistan içinde giderek artan iç huzursuzluklar ve patlak veren isyanlar İngilizlerin korkusu rüyası olmuştu. Zira I. Dünya Savaşı gibi zorlu bir süreçte birçok cephede mücadele ederken Hintlilerle de savaşmak ve Hindistan kolonisinin kontrolünü kaybetmek göze alınamayacak kadar maliyetli bir riskti.

Hint Bağımsızlık Hareketi’ni (Ghadarite) ve halk ayaklanmalarını önleyici tedbirler almada kararlı olan İngilizler, Pencap’ta tam bir sıkıyönetim uyguladı.

Dönemin Pencab Valisi Michael O’Dwyer’ın döneminde sivil ve siyasî özgürlükleri kısıtlayan 1915 Hindistan Savunma Yasası’nın sert önlemleri sayesinde Pencap’ta 46 kişi idam edilmişti.

İngiliz askerleri, sıkıyönetim altında şüphe duydukları kişileri direklere bağlayarak dövüyor, işkence ediyordu.

Dahası, İngiliz yönetimi, Yargıç Sidney Rowlatt başkanlığındaki bir komitenin raporuna göre; Hindistan'ın siyasî faaliyetlerine ciddi kısıtlamalar getiren, basın ve ifade özgürlüğüne savaş zamanı yasaklarını yeniden getiren, siyasal davalarda yargılanmanın jüri olmadan yapılmasına ve kuşkulu kişilerin yargılanmadan gözaltına alınmasına izin veren Rowlatt Yasaları’yla (Anarşik ve Devrimci Suçlar Yasası) kendine, protesto ve mitinglerin etkisini tamamen kaybetmesini sağlamak ve olası isyanlar karşısında gücü elde bulundurma hakkını tanımıştı.

Hintliler Rowlatt Yasaları’nı, “mahkeme yok, avukat yok, temyiz yok” şeklinde özetliyorlardı.

''Kara hareket'' olarak anılan Rowlatt Yasası; önleyici süresiz tutuklama, yargılanmadan hapsetme ve adli inceleme olmaksızın hapsetme gibi acil durum önlemlerini süresiz olarak uzatan bir yasaydı.

Aynı dönemde Hintli Mahatma Gandhi adındaki bir avukatın öncülüğünü yaptığı Hindistan Ulusal Kongresi Partisi bağımsız bir hareket olarak gün geçtikçe güçleniyor, İngiliz baskısına ve özerkliğini bir türlü elde edemeyen Hindistan davasına satyagraha felsefesiyle (pasif direniş) karşı çıkıyordu.

Hindistan Müslümanlarının temel meseleleri ve taşıdıkları potansiyel
Mecra

  • 18 Mart 1919 tarihinde kanunlaşan Rowlatt Yasaları, Gandhi'nin Amritsar Katliamı'yla sonuçlanan bir protesto hareketi ile pasif direniş eylemi başlatmasına yol açtı.

Hindular, Sihler ve Müslümanların siyasî eylemlere yan yana katılmaları, mitinglerin önemini daha da artırdı.

Yasa’nın kabul olması üzerine öfkeli halk kitleleri protesto faaliyetlerine hız verdi, arka arkaya çıkan sayısız mitingler kıvılcımın fitilini ateşledi.

Pencap'ta on binlerce insanın katıldığı eşi benzeri görülmemiş protesto hareketleri düzenlendi. Büyüyen olayların üzerine 10 Nisan'da Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin iki lideri Dr. Satya Pal ve Dr. Saifuddin Kitchlew kaçırılır gibi tutuklanarak gizlice vilayet dışına, Dharamsala'ya gönderildi.

Binlerce kişinin üzerine açılan ateşin ardından seyrinden çıkan gösteriler, şehirde tam bir kaos ortamı yarattı.

Tutuklanan Satyagraha hareketinin savunucularının serbest bırakılmasını talep eden halk 10 Nisan 1919’da sokağa döküldü, yaklaşık 50 bin kişilik şehir halkı hükümet binası önüne doğru yürüyüşe geçti.

Öfkeli kalabalık, şehirde bulunan posta binaları, telgraf ofisleri, bankalar ve Hristiyan misyoner okulu olmak üzere İngilizlere ait hükümet binalarını yakıp yıktı.

Katliam emrini veren İngiliz Tuğgeneral Reginald Dyer.

İngiliz hükümeti, Pencap şehrinin tamamına yakınını 13 Nisan'a kadar sıkıyönetim altına almaya karar verdi. Ordu Pencap'a çağrıldı. 12 Nisan sabahı İngiliz Tuğgeneral Reginald Edward Harry Dyer şehirde olabilecek bütün gösteri ve toplantıların yasaklandığını ve askerî idarenin yönetimi devraldığı sıkıyönetimin ilan edildiğini açıkladı. 13 Nisan 1919 sabahı General Dyer bir başka bildiri daha yayınladı. Buna göre halkın akşam saat 8'den sonra sokağa çıkması yasaklandı. Yasağa uymayanlara direkt olarak ateş edileceği bildirildi. Ayrıca şehirde herhangi bir törenin yapılması ve dörtten fazla kişinin bir araya gelmesi de yasaklanmıştı.

  • Direniş destekçileri, Dyer´in açıklamasına karşı halkı Jallianwala Bagh (Calivanyala Bahçesi) adı verilen bahçeye toplanmaya çağırdı. 13 Nisan günü, aynı zamanda Sihlerin dinî bayramı olan “Baisakhi” vardı ve geleneksel olarak her yıl bu bahçede kutlama yaparlardı.

Caliyanvala Bahçesi’nde kaçacak yerleri olmayan halk, İngiliz askerleri tarafından vahşice katledildi.

Bundan sonrası, kader, şanssızlık, tedbirsizlik, iletişimsizlik ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın, olaylar çorap söküğü gibi geldi.

13 Nisan 1919, Katliam günü

20 bin kişinin Amritsar’daki Jallianwala Bagh Bahçesi’nde ''ayaklanma'' için toplandığına kani olan General Dyer, silahlı bir grupla olay yerine giderek, çocuk, kadın, yaşlı ayırt etmeksizin meydandaki kişilerin üzerine ateş emri verdi.

Yüksek duvarlarla çevrili Jallianwala Bagh'daki kurşun izlerini işaret eden insanlar, 1919.

  • Hindistan'ın kuzeyindeki Amritsar kentinde, 6-7 dönüm büyüklüğündeki Jallianwala Bagh Bahçesi, etrafı yaklaşık 3 metrelik duvarlar ile çevrili açık bir alandı. Beş dar kapıdan girişi olan bahçe, 182 metre boyunca, önünü kapatacak bir engel olmadan, uzanıyordu. Silah atışından kaçmak isteyen insanların birçoğu bu dar geçitlere kaçarak izdiham sebebiyle geçitlerde hayatını kaybetti. Kurşunlardan kaçanların bir kısmı ise bahçede bulunan derin sondaj kuyularına atlayarak canını kurtarmak istedi.

Alan içinde bulunan bir kuyuya saklanmaya çalışan insanlar burada izdihama sebep olmuştu ve sadece kuyudan 100'den fazla ceset çıkarılmıştı.

Bir merminin bile boşa harcanmayacağını belirten Dyer, mühimmat bitene kadar bahçede toplanan kalabalığın üzerine ateş edilmesini söyledi.

Yaklaşık 10 dakikanın ardından birlikler ateş etmeyi bitirdiğinde 1.650 mermi kullanılmış; İngiliz kaynaklarına göre 379 kişi, Hindistan kaynaklarına göre ise 1500 kişi öldürülmüştü.
10 dakika süren yaylım ateşinin ardından katliam alanını tasvir eden bir tablo.

Jallianwala Bagh'da bugün hâlâ görülebilen kurşun izleri.

Katliam’ın sonrası…

Olay Hindistan'daki bağımsızlık mücadelesinin güçlenmesini beraberinde getirmişti. Ülke 1947 yılında İngiltere'den bağımsızlığını kazandı ancak katliamla ilgili İngiltere'den şimdiye kadar resmî özür dilenmedi.

1997 yılında Kraliçe II. Elizabeth, Amritsar'ı ziyaret ederek katliamı anmış ancak eşi Philip'in ölü sayısının "abartıldığı" yönündeki açıklaması ziyaretin maksadını bir kez daha düşündürmüştü. 2013 yılında Hindistan'ı ziyaret eden dönemin İngiltere Başbakanı David Cameron da olayı "derinden utanç verici" olarak tanımlamış ancak özür dilememişti.

Katliamın anıldığı büyük bir anıt alanına dönüştürülen Amritsar'daki Caliyanvala Bahçesi’nde İngiltere Başbakanı David Cameron “saygıyla” eğilirken.