Asil bir geri dönüş: Ali Sadreddîn Beyânûnî
Suriye son kırk yıldır büyük acılara ve acılı hikâyelere şahitlik etti. Bu hikâyelerden birisi kuşkusuz Ali Sadreddîn Beyânûnî’ye aittir. Baas rejimi tarafından sürgün edildikten 46 yıl sonra doğduğu topraklara, memleketine dönen Beyânûnî’nin asil ve vakur duruşu hepimize örnek olacak cinsten. Aynı zamanda hayatı incelendiğinde Suriye ve İhvân’a dair birçok hatıra bulabileceğimiz için dönemi okumak adına oldukça önemli.
Ali Sadreddîn Beyânûnî, 1938 yılında Suriye’nin Halep şehrinde dünyaya geldi. Ailesi, Suriye’de yetiştirdiği âlim ve siyasetçilerle tanınıyordu. Nakşi şeyhi olan dedesi Şeyh İsa, Halep’te birçok kişi tarafından tanınan önemli bir âlimdi. İrşad faaliyetlerinin yanı sıra Fransız işgaline karşı verdiği mücadeleyle bilinen bir isimdi. Toplumun ahlaki olarak çöküşüne karşılık tebliğ, davet ve cihad metoduyla bu ifsadı engellemeye çalıştı. Yani Ali Sadreddîn Beyânûnî, küçüklüğünden itibaren kendisini ilmî ve fikrî anlamda zengin bir ortamda buldu. İlk eğitimini yine ailenin önemli âlimlerinden babası Ahmed İzzeddîn Beyânûnî’den aldıktan sonra ortaokulu ve liseyi tamamladı. Lise yıllarında İhvân-ı Müslimîn ile tanıştı ve hareketin içerisinde yer almaya başladı. Üniversite dönemine geldiğinde Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırdı.
Üniversite sürecinde aktif olarak İhvân’ın içerisinde yer alsa da bu süreç yöneticilikten ziyade kendisini yetiştirme dönemiydi. Teşkilatın temel mantığını ve İslâm düşüncesini öğrenmeye yönelik çalışmalarda bulundu. Okula devam ederken bir yandan iş hayatına atıldı. Halep’teki özel okullarda Arapça öğretmenliği, Elektrik ve Ulaştırma Kurumu’nda işçilik yaptı. 1960 yılında askere gitti ve yedek subay olarak görev yaptı. Askerlik dönüşü üniversiteden mezun oldu. Avukat olarak çalışmaya başladı.
Hicret günleri
Artık okuldan mezun olmuş, kendini yetiştirmiş ve teşkilat içerisinde görev almaya hazır birisiydi. 1972 yılında İhvân’ın Suriye yapılanmasında Şura Konseyi ve Yürütme Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.
- İhvân mensubiyetinden dolayı 1975’ten 1977’ye kadar Suriye’de tutuklu kaldı. Cezaevinden çıktıktan sonra Suriye’den ayrılmak zorunda kaldı. Önce uzun yıllar Ürdün’de ardından İngiltere’de yaşamaya başladı.
Suriye’den ayrılsa bile ülkesinin özgürlüğü ve Baas rejiminden kurtulmak için çalışmalara devam etti. Dünyanın çeşitli ülkelerinde konferanslara, programlara katılarak yaşananları duyurdu. Bu çalışmalarının bedelini çocukları ve akrabaları bile ödedi. 1979 yılında Paris’te düzenlenen bir konferansa katıldığı esnada Suriye’de evine operasyon düzenlendi ve oğlu tutuklandı.
Amman’da kaldığı yıllarda bir yayınevi ve matbaa kurarak ticaretle meşgul oldu. Yaşadığı zorluklar, mücadelesinden vazgeçmesine sebep olmadı. Aksine Suriye’de yaşananları tüm dünyaya duyurma fırsatı oldu. Avrupa başta olmak üzere çeşitli ülkelerde yaşayan diaspora ile iletişim halindeydi. Aynı zamanda devletler düzeyinde bazı çalışmalar ve görüşmeler yaparak ülkesini gündem ediyordu.
1996 yılında Suriye İhvân’ının genel başkanı seçildi. 2006’ya kadar sürdürdüğü görevinde birçok projeye imza attı.
2001 yılında Hafız Esed’in yerine oğlu Beşşar Esed gelince politikaların biraz yumuşayacağına dair bir inanç ve umut hâkim olduğu için Beyânûnî öncülüğünde, İhvân’ın bu dönemden beklentilerine ve gelecek tasavvuruna dair bir sözleşme taslağı hazırlanarak 2002 tarihinde Londra’da sunuldu. Bu açıklamalar Suriye’de Baas rejimine karşı muhalif tutum sergileyen kesimler tarafından memnuniyetle karşılansa bile, Beşşar Esed yönetimi tarafından kabul görmedi. Böylelikle Baas rejiminde herhangi müspet bir dönüşümün olmadığı ve gelecekte de İhvân-Baas mücadelesinin süreceği anlaşıldı.
Fikirleri ve metodu
İhvân hareketi yapı olarak daveti esas alan ve uzlaşmacı bir yöntemi benimsemişti. Tabii, küresel bir hareket olduğu için her ülkede farklı bir tercih durumu söz konusu olabilir. Fakat teşkilatın esasında “davet” mefhumu bulunmaktadır. Suriye’de Beyânûnî bu metodu esas alan ve uzlaşmacı yönüyle bilinen bir kişilikti. Kuşkusuz bu yönünü sadece İhvân’a değil aynı zamanda irşadı esas alan bir aileden gelmesine de borçluydu.
Gerek Hama olaylarında, gerekse 2011’de Baas rejimi aleyhine başlayan gösterilerde Beyânûnî, barışçıl protesto gösterilerini desteklemiş, mücadelenin bu sahada kalmasını talep etmişti. Fakat rejimin her iki olayda da halkı silahlanmaya zorlaması, barışçıl protestoları silahla susturma çabası İhvân’ın da mecbur kalacağı silahlı mücadelelere dönüştü. Beyânûnî bu durumu şöyle özetliyor: “Bu ayaklanmalar, protestolar İhvân’ın kendi başına yaptığı hareketler değildi. Ortada bir halk ayaklanması vardı. Bunların içinde İhvân’a mensup olmayan insanlar vardı. Yaşanan ayaklanmalarda İhvân, halkın bir parçası olarak sokaklardaydı.”
Beyânûnî’nin bu metodu benimsemesinin temel sebebi halkın kısıtlı gücü ve rejimin acımasız, katı tavrıydı. Halkın henüz Baas rejimiyle mücadele edecek güce erişmediğini düşünen Beyânûnî, silahlı mücadelenin aleyhte sonuçlanabileceğini düşünüyordu. Hama’da bu düşüncesi doğru çıktı fakat günümüzde yaşanan devrim süreci, 14 yıllık mücadelenin ve zorlukların ardından başarıyla sonuçlandı.
Geri dönüş
Kuşkusuz devrimin başarıya ulaşması en çok Beyânûnî’yi sevindirecekti. Zira Baas rejimiyle mücadeleye adanmış ömründe cezaevi, hicret gibi birçok sorun yaşadı. 46 yıl boyunca memleketine adım dahi atamadı. 26 Ağustos 2025 günü Halep havalimanına inen uçakta yer alan Beyânûnî, çok sevdiği Suriye’ye 87 yaşında tekerlekli sandalyede geri dönebildi. Tekbirlerle ve gözyaşlarıyla karşılanan Beyânûnî için en etkileyici an ise kasabasına gidip dedesi Şeyh İsa’nın ismini taşıyan, çocukluğunun geçtiği camiiye girdiği andı. Namazın ardından camiide yaptığı konuşmada söylediği şu sözler, ilerlemiş yaşına rağmen direniş ve mücadele ruhunu nasıl koruduğunu gösteren cinstendi: “Hak geldi batıl zail oldu. Batıl muhakkak zail olacaktır. Devrim çok uzun sürdü. Rejim uzun seneler bize zulmetti. Bu bizim imanımızı artıracak bir hadisedir. Zira Allah zalime mühlet verir fakat onun sonunu asla ihmal etmez.”