İsfahan Ulu Camii

HABER MASASI
Abone Ol

Büyük Selçuklu Devleti'nin başkenti İsfahan’da inşa ettiği ve İsfahan'ın en eski ve özel yapılarından biri olan Ulu Camii (Cuma Camii/Atik Camii), farklı mimari yapısı ve yüzlerce yıllık geçmişiyle tarihe tanıklık ediyor.

Selçuklu, Safevî ve Deylemî devletlerine başkentlik yapan İsfahan, tarihî mekânları en dikkat çeken İran kentlerinin başında geliyor.

İsfahan'da farklı zaman ve devletlerden kalan mimari yapıların büyük çoğunluğu Türk sanat tarihinin da bir parçası konumunda.

İsfahan'ın en eski ve özel yapılarından, 2012 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınan Selçuklu dönemi Ulu Camii, cuma namazlarının burada kılınması nedeniyle günümüzde İsfahan Cuma Camii adıyla da biliniyor.

İsfahan'da farklı zaman ve devletlerden kalan mimari yapıların büyük çoğunluğu Türk sanat tarihinin da bir parçası konumunda.

İsfahan'daki en eski camilerden

Atik Camii olarak da anılan tarihî yapı, mimari özellikleri ile bir nevi yüzlerce yıllık bölge mimarisinin aynı mekânda toplanmış nadir bir örneğini teşkil ediyor.

Selçuklu dönemi şaheseri hakkında konuşan İranlı turizm uzmanı Muhammed Cafer Şahsevendi, kentteki en eski camilerden olması nedeniyle buranın şimdilerde "Atik (Antik) Camii" olarak adlandırıldığını söylüyor.

Caminin, Abbâsîler döneminde kerpiçten yapılan ama mimari yapısının tam olarak nasıl olduğu belirlenemeyen bir mescidin temelleri üzerine inşa edildiğini aktaran Şahsevendi, bu nedenle söz konusu yapıyı Selçuklu dönemi eseri olarak değerlendirdiklerini ifade ediyor.

Eyvanın detaylı kiremit ve tuğla işi.

  • Sultan Melikşah döneminde İsfahan’ın başkent yapılmasıyla yeniden imarına başlanan cami, Selçuklulardan Safevîler dönemine kadar çeşitli ilavelerle ayrıca 19. ve 20 yüzyıllarda geçirdiği restorasyonlarla bugüne kadar tarihe tanıklığını sürdürüyor.

Kuzey ve güneyde aynı eksen üzerinde yer alan iki tuğla kubbe ve 4 eyvanlı avlusuyla Selçukluların mimari karakterini yansıtan caminin iki önemli kitabesi bulunuyor.

Nizamülmülk'ün himayesinde 1086-87'de inşa edilen güney kubbe.

Kitabelerden birinde Nizamülmülk’ün diğerinde de onun siyasî rakibi olan Tacülmülk’ün adı bulunuyor. Her iki kitabe de kendi adlarına yapılan kubbelerde yer alıyor. Nizamülmülk’ün adını taşıyan büyük kubbe kıble tarafında yer alırken, Tacülmülk’ün adını taşıyan kubbe ise aksi yönde bulunuyor.

Tacülmülk’ün himayesinde 1088-89'da inşa edilen kuzey kubbe.

  • Caminin ana avlusunun orta kısmına Kaçarlar döneminde yapılan kare şeklindeki çeşme ise hacca gidenlerin ilk öğrenme yeri olarak kullanılan ve tavafın rükünlerinin öğretildiğini yer olarak dikkat çekiyor.

Tavafın rükünlerinin öğretildiği çeşme.

Avlusunda Safevî Sultanı Şah Tehmaseb döneminde yapılan su arkaları ile uzun süre Zayenderud Nehri'nden camiye su getirilirken şimdilerde nehrin suyunun kesilmesi nedeniyle arklardan su akmıyor.

Yerden çatıya kadar, mavi, turkuaz ve sarı çinilerin bolca yer aldığı duvarlara işlenen ayetler, caminin estetik görünüşünü eşsiz kılarken avlunun kıble tarafındaki pencerenin etrafına nakşedilen "Allah'u Ekber" lafzı hemen dikkati çekiyor.

Şahsevendi, Nizamülmülk’ün adını taşıyan büyük kubbede ince işçilik yapıldığını belirterek, tezhibin renginin aslen mavi olduğunu zamanla bu rengin solduğunu kimi bölümlerinin de sıvandığını aktarıyor.

Kubbenin hemen altındaki 900 yıllık Selçuklu mihrabının önüne Safevîler döneminde çini bir mihrap yapılmış, duvarların yerden iki metrelik kısmı ise mermer ile kaplanmış durumda.

  • Kubbe çemberinin hem altına kufi hatla Sultan Melikşah ile Nizamülmülk’ün adının yazıldığı görülürken kubbenin kemerine İsra suresinden ayetler nakşedilmiş.

Caminin süslemelerinde kullanılan kufi, sülüs, nestalik, Arap mimari ve Fars mimari hatları estetik görüntüyü bir adım ileri taşıyor.

Ulu Camii, sütunlarıyla dikkat çekiyor

Camiyi özel kılan bir diğer özellik de sütunları oluyor. Çatıyı ve kubbeleri ayakta tutan sütunların her sırası faklı tarzda inşa edilmiş. Bölgedeki tarihî yapılarda kullanılan bütün sütun örneklerini burada görmek mümkün.

Zeminin oturması, yaşanan depremler ve kullanılan malzemelerin ömrünün sınırlı olması nedeniyle bazı sütunlar zamana direnemeyerek eğilince Safevî Şahı Tehmaseb döneminde aralara duvar örülerek ayakta durmaları sağlanmış.

Sütunlardaki cumbaya benzeyen küçük yuvaların 1. Şah İsmail döneminde yapıldığına işaret eden Şahsevendi, bunlarda yağ ve mum yakılarak ışıklandırmanın sağlandığını belirtiyor.

Farkı şekildeki sütunlar, tavandaki tuğlaların değişik dizimi ve nakışların çeşitli olması nedeniyle içinde gezerken birden fazla mekân girilmiş hissi veren tarihî yapı, bu özelliğiyle mimaride ayrı bir yere sahip.

Olcaytu/İlhanlı mihrabı

Ziyaretçilerin en çok ilgi gösterdiği bir diğer bölüm ise, 1310’da İlhanlı Hanı Olcaytu tarafından batı eyvanına konulan büyük mihrap.

“Olcaytu mihrabı” ya da “İlhanlı mihrabı” olarak bilinen ince işçilikle yapılan mihrabda mavi ve yeşil renklerinden istifade edilmiş fakat renkleri artık silik tonlara dönüşmüş.

Olcaytu mihrabı.

Mihrabın hemen yanındaki ahşap minber de mihrap ile uyumlu nakışlara sahip. Minbere işlenen yazıda ise bunun Ulu Camii'ye ait olduğu başka bir camide kullanılamayacağı belirtiliyor.