Sıra dışı bir hidâyet öyküsü

RAMAZAN ODUNCU
Abone Ol

Kendi ifadesiyle, hiç beklemediği bir zamanda, hâlihazırda tanıdığını sandığı bir din ile yeninden tanışmış ve hidâyete ermiş bir isim Ahmed Maeno. İslâm’ın her toplum ve bireydeki güzellikleri ortaya çıkardığına, onları tekdüze hâle getirmediğine, güzel bir örnek kendisi. Şu anda, aktif olarak Nagoya Camii’nde, farklı yaş gruplarına çeşitli seviyelerde dersler vermekte, İslâm’ı anlatmak için çeşitli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Mühtedî âlim Ahmed Maeno; İslâm’ın her toplum ve bireydeki güzellikleri ortaya çıkardığına, onları tekdüze hâle getirmediğine, güzel bir örnek.

Kendi ifadesiyle, hiç beklemediği bir zamanda, hâlihazırda tanıdığını sandığı bir din ile yeninden tanışmış ve hidâyete ermiş bir isim Ahmed Maeno. Müslüman olduktan sonra Osaka Universitesi, “Yabancı Diller ve Kültürler” bölümünü bitirip, İslâmî ilimler tahsili için Şam’a gider.

Şu anda, aktif olarak Nagoya Camii’nde, farklı yaş gruplarına çeşitli seviyelerde dersler vermekte, İslâm’ı anlatmak için çeşitli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Medine'yi ziyaret eden ilk mühtedi Japon
Mecra

  • Geçimini Osaka’da çalıştığı petrol ve gaz şirketinden sağlayan Maeno, genç yaşta olmasına rağmen Arapça, İngilizce ve Japonca’yı aktif olarak kullanabilmesi hasebiyle sadece Japonya’da değil, tüm dünyada hidâyet arayışı içerisinde olanlar ve yeni mühtedilerin kendisine çokça başvurduğu bir isim.

1975 doğumlu olan Maeno Naoki, 13-14 yaşlarında benliğinin farkına varmasıyla, kim olduğu, ve insanın yaratılış amacı hakkında sorular sormaya başlar. Bu soruları onu farklı dinleri araştırmaya yönlendirir. Ailesinde ve yakın çevresinde dindar bir birey olmamasına rağmen, yaşadığı kültürün de etkisiyle Budist keşişlerin, insanın yaratılış amacına en uygun şekliyle yaşadıkları kanaati hasıl olur kendisinde. Keşiş olarak dünya hayatından uzaklaşmak istese de, henüz çok genç olması sebebiyle annesi buna müsaade etmez ve en azından liseyi bitirene kadar arayışına devam etmesi konusunda ısrarcı olur.

İhtida etmeden önce, çoğu Japon gibi İslâm hakkındaki bilgisi medyanın tasvirinden ibaret olan Maeno, İslâm’ı radikal ve fanatik bir din olarak görmekte ve araştırmaya layık bulmamaktadır. Bu sebeple lise hayatı boyunca arayışı devam etmesine rağmen, İslâm’ı birincil kaynaklardan öğrenme çabası göstermez.

Toshihiku İzutsu
Mecra

Ahmed Maeno eğitim aldığı Şam'dan döndükten sonra Jopanya halkını İslâm'a ısındırmak adına çalışmalar yapıyor.

Hakikat arayışının ibadi, hidâyetin ise ilâhî bir lütuf olduğunu gösteren hayatıyla Maeno’nun yolu lise son sınıfta iken, değişim öğrencisi olarak Melborne/ Avustralya’ya düşer. İlk kez Mısırlı bir Müslümanla tanışma şansı yakalayan Maeno, arkadaşının ailesi ile de tanışır. Bir sene boyunca kendisine ilgi gösteren bu ailenin latif ve cömert tavrı, zaman alsa da, İslâm’a karşı olan önyargılarını ortadan kaldırır.

Arkadaşının abisi, Melborne’de geçirdiği süre zarfında kendisine İslâm’ı anlatmaya çalışır. Kevn âlemini ve doğanın kusursuzluğunu göstererek bir yaratıcının olduğunu, modern bilimin Kur’ân’ın hakikat olduğuna nasıl delalet ettiğini ispatlama gayretindedir. Ancak karekteri ve yetiştiği toplumsal değerler hasebiyle, kendisini ikna etmeye çalışan bu yaklaşımları kendi aklına ve benliğine bir çeşit saygısızlık olarak görür.

Ahmed Maneo'nun hidâyete ulaşmasında önemli bir yeri olan Malcolm X filminin Japonca posteri.

Ancak yanında bulunduğu Müslüman ailenin babasının kendisine bir Kur’ân hediye etmesi ve “bu kitabı oku, üzerine düşün arzu edersen de beraber konuşuruz” demesi, kendisinin hakikat arayışında bir dönüm noktası olur.

Japonya’ya döndükten sonra İslâm üzerine okumalar yapmaya başlayan Maeno, daha önce araştırdığı dinlerde olmayan insan fıtratına uygunluğu görür. Sorularına bulduğu cevaplarla Müslüman olma yolunda daha ciddi sorgulamalar ve araştırmalar yapar.

92 yılında vizyona giren, Spike Lee yönetmenliğindeki film, Maeno’nun hakikat arayışında ciddi bir dönüm noktası haline gelir. O dönemde Japonya’da popüler olan filmi izleyen Maeno, hapishane sahnesinde geçen, ve bir Müslüman kardeşin Malcolm’a “Sen tanrıya bir adım atarsan o sana iki adam atar.” sözü bir anda Maeno’ya kendi hakikat arayışını hatırlatır ve secdeye gider. Müslüman olduktan bir müddet sonra bu sözün, kutsî bir hadis-i şerif olan “Kulum bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak gelirim.” sözüne atfen söylendiğini öğrenmiştir.

Hapishaneden ırkçılıkla mücadeleye: Malcolm X
Mecra

Müslüman olduktan sonra ilk Cuma namazını, Kyoto yakınlarında bir camide Ahmed Maeno olarak kılar.

  • İmam hutbede, “(Resûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya.107) ayetini okuduğunda, henüz Arapça ve İslâmî ilimler tahsil etmemiş olmamasına rağmen ayeti tam manasıyla kalbinde anladığını söyler. Ancak bundan sonraki hedefi İslâm’ı ana kaynaklarından öğrenmektir.

Universite eğitimini Osaka Universitesi, Yabancı Diller ve Kültürler bölümünde tamamlayan Ahmed Maeno, İslâmî ilimleri tahsis etme niyetiyle Şam’a gider ve Muhammed el-Ya’kubî’nin rahle-i tedrisine girer. Daha sonrasında tekrar memleketine dönen Ahmed Maeno, aktif olarak İslâmî ilimler eğitimi, seminerler ve konferanslar vermektedir.

Ahmed Maeno Jopanya'da İslâmî ilimler konusunda seminerler vermektedir.

Japon toplumunda, İslâm’a karşı olan tavrın giderek olumlu manada değiştiğinin altına çizen Ahmed Maeno, Kendisinin ihtida ettiği yıl olan 1994 yılından bu yana Japonların İslâm’a karşı olan tavırlarında ve yaklaşımlarında ciddi değişimlerin yaşandığını söylüyor.

Geçmişteki kötü algının ana müsebbibi olan medyaya alternatif bilgi kaynaklarının oluşmasının bunda ana etken olduğunu vurguluyor. İslâm’ı tam manasıyla Japonlara anlatan, aynı zamanda bugün sayısı yüz’e yaklaşan mescitlerin inşasında, Japonya’da yaşayan Müslüman işçiler ve öğrencilerin başat unsur olduğunu, İslâm'ı sözle anlatmaktan ziyade yaşayarak anlatmanın daha etkili olduğunun altını çiziyor.

İhtida eden Ahmed Maeno Japon halkının gün geçtikçe İslâm'a ısındığını söylüyor.

Çocukların eğitiminde şiir ve ilahi gibi unsurların önemli bir tesir gücüne sahip olduğunu ve kendi toplumunda bu konuda eksiklik olduğunu düşünmekte. Bu sebeple, meşhur Arapça ilahi, kaside ve şiirleri Japonca’ya tercüme etmekte ve besteleyerek söylemektedir.