Bir ulusun doğuşu

AYBALA HİLAL YÜKSEL
Abone Ol

Birbirinden bağımsız altı western hikâyesini türe yakışır bir sinematografiyle anlatan The Ballad of Buster Scruggs, seyirciyi 19. yüzyılın Vahşi Batı’sına götürüyor. Hikâyelerin kahramanları ise yalnız kovboylar, gezic i kumpanya üyeleri, altın arayıcılar, yerleşimcileri taşıyan bir kervanın yolcuları veya bir fayton a sıkışıp kalmış dört yabancı.

Barton Fink (1991), Fargo (1996) gibi unutulmaz filmlerin yönetmenleri Coen Kardeşler The Ballad of Buster Scruggs ile beyazperdeye geri döndü. Aslında bu dolaylı bir geri dönüş zira Netflix yapımı olan film, Venedik Film Festivali’ndeki dünya prömiyerinden sonra birçok ülkede sinema salonlarında değil, online platform üzerinden seyirci ile buluştu.

Hikâyelerin kahramanları ise yalnız kovboylar, gezici kumpanya üyeleri, altın arayıcılar, yerleşimcileri taşıyan bir kervanın yolcuları veya bir faytona sıkışıp kalmış dört yabancı.

Birbirinden bağımsız altı western hikâyesini türe yakışır bir sinematografiyle anlatan The Ballad of Buster Scruggs, seyirciyi 19. yüzyılın Vahşi Batı’sına götürüyor. Hikâyelerin kahramanları ise yalnız kovboylar, gezici kumpanya üyeleri, altın arayıcılar, yerleşimcileri taşıyan bir kervanın yolcuları veya bir faytona sıkışıp kalmış dört yabancı.

Yeni kurulan ülkeyi temsil eden nitelikleri, ulusu birbirine bağlayan değerleri yansıtan epizotların her biri farklı temalar etrafında şekilleniyor.

Kahramanların başına gelenler Amerikan rüyasını var eden ve onu fırsatlar ülkesi yapan bireysel rekabetin, adalet sisteminin, ekonominin, eğlence kültürünün, adanmış ve inanmışlığın ilkel hâllerini alaycı bir üslupla anlatıyor.

Arakçılar
Nihayet

Trajedinin, şiddetin, aksiyonun içindeki mizahı bulmakta mahir olan Coenlerin kara komedi anlayışıyla yoğurulan bu kuruluş anlatısı, Amerikan tarihine benzersiz bir gözle bakmayı teklif ediyor.

Amerikan rüyası

Alev Alatlı Hollywood’u Kapattığım Günkitabında Amerikan sinema endüstrisini incelemeye başlamadan önce Hollywood’un kurucularını etkisi altına alan ve sonrasında da çekilen filmler aracılığıyla pekiştirilen Amerikan rüyasını ele alıyor.

Ona göre bir olgudan çok inançlar, varsayımlar, davranış biçimlerinden oluşan bir paket hüviyetinde olan Amerikan rüyası; insanın dilediği gibi yaşadığı, kişisel hedeflerinin topluma ters düşmediği, bolluğa ulaşmanın bir niyet meselesinden ibaret olduğu bir rüya.

Alev Alatlı Hollywood’u Kapattığım Gün kitabında Amerikan sinema endüstrisini incelemeye başlamadan önce Hollywood’un kurucularını etkisi altına alan ve sonrasında da çekilen filmler aracılığıyla pekiştirilen Amerikan rüyasını ele alıyor.

Bu kırılgan ancak iyi ambalajlanmış rüyaya olan inancın canlı tutulması içinse, Hollywood’un seri olarak ürettiği iyi paketlenmiş sakil duygusallıklara ihtiyaç var gibi görünüyor. İşte Coen Kardeşler, The Ballad of Buster Scruggs’ta, seyircinin Hollywood klişeleri diye yaka silktiği unsurları dışarıda bırakmayı ve Alatlı’nın özlü biçimde ifade ettiği bu ideolojik yapıyı bir anlamda tersine çeviriyor.

Amerikan rüyasına olan hayranlığın zirve yapması beklenen bir kuruluş anlatısından beklenmeyen ne varsa bu filmde yer alıyor.Coenlerin tüm filmografisinde olduğu gibi bu filmde de kendinden emin, sisteme güvenen ve ona iyi eklemlenen tipik Hollywood başkarakterlerine yer verilmiyor. Talihsizlerin, kaybedenlerin, tutunamayanların, kader kurbanlarının, ümitsiz ve kayıtsızların hikâyeleri anlatılıyor.

The Ballad of Buster Scruggs’ın kahramanlarının, yani Vahşi Batı’nın sakinlerinin özenilecek veya örnek alınacak (doğuşuna tanıklık ettiği ulusa ruh ve anlam katacak) hemen hiçbir vasfı bulunmuyor. Yurt edinecekleri bu topraklardaki yerleşimcilerin hâl ve hareketleri tutarlılık göstermiyor, aşkları mutlu etmeye yetmiyor, adalet mekanizmaları gelişigüzel çalışıyor, zaferleri de yenilgileri de kana bulanıyor.

Üstüne üstlük bu millet, ruhlarını besleyen sanattan yüz çevirip hilekârlık ve şaklabanlıkla eğlenmeyi tercih ediyor. Kısacası hiçbiri bu toprakların vaat ettiği rüyanın bir parçası olamıyor.

The Ballad of Buster Scruggs’ın kahramanlarının, yani Vahşi Batı’nın sakinlerinin özenilecek veya örnek alınacak (doğuşuna tanıklık ettiği ulusa ruh ve anlam katacak) hemen hiçbir vasfı bulunmuyor.

Coenlerin yalnızca ülke tarihine değil, bugüne de çokça atıf içeren bu absürd antolojisi hicvi kadar gösterim hikâyesiyle de akıllarda kalacağa benziyor. Bu sene Alfonso Cuarón imzalı Roma ile birlikte en çok konuşulan Netflix yapımı olan The Ballad of Buster Scruggs, sadece televizyonda değil, sinemada da izleyici alışkanlıkları açısından bir dönüşüme tanıklık ettiğimizi hatırlatıyor.

Sinema otoriteleri arasında hâlâ Netflix yapımlarının başvurularını kabul etmeyen Cannes Film Festivali gibi muhafazakâr görüşler olsa da görünen o ki usta yönetmenlerin ve daha önemlisi kitlenin transferi bu yeni mecraları giderek güçlendiriyor.

Ocak Vizyonunda Öne Çıkanlar

Arakçılar Japon yönetmen Hirokazu Koreeda’nın son filmi Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye ile döndü. Arakçılar, yankesicilik ile geçinen bir ailenin soğuk havada dışarıda kalan bir kız çocuğunu evlat edinmesiyle başlayan olayları anlatıyor. Vizyon tarihi: 18 Ocak 2019

Çiçero Ayla ve Müslüm’ün yapımcısı Mustafa Uslu yeni bir dönem filmini seyirci ile buluşturuyor. İkinci Dünya Savaşı yıllarından bir casusluk hikâyesini perdeye taşıyan Çiçero’nun yönetmeni ise Serdar Akar. Vizyon tarihi: 18 Ocak 2019


Şüphe Şiir filmiyle hatırlayacağımız Güney Koreli yönetmen Lee Chang-Dong’un yeni filmi Şüphe, Haruki Murakami’nin bir öyküsünden uyarlanıyor. Yazar olmak isteyen Lee, âşık olduğu güzel kız uğruna zengin rakibi Ben ile karşı karşıya geliyor. Vizyon tarihi: 11 Ocak 2019