Çılgın Merakeş’in dingin bahçesi: Majorella

ZEYNEP ÖZEL
Abone Ol

Merakeş’in ortasında saklı,dünyanın dört bir tarafındangetirtilen envaiçeşit tropikalbitkiler, ağaçlar, onlarca kuşlarenkli ama dingin ve serin birbahçe Majorella…

  • Merakeş’i görmeden önce dünya simsiyahtı.
  • Yves Saint Laurent

İlk gençlik yıllarımda nükseden Kuzey Afrika ilgim sonucu odam, çivit mavi giysili Tuareg posterleri ve dinlediğim tamazight müziklerle bir Berberî çadırını andırırdı.

Zamanla Fas’a gidip geldikçe, kızıl dokusu, yılan oynatıcıları, bitmeyen tam-tam seslerine karışan zencefil kokusu ve seramikleriyle Merakeş bu ilgimin ana merkezi oldu.

Yves Saint Laurent

Cami’ül-fenâ dedikleri meydanının kıpır kıpır uçarılığı, serin ve renkli çarşıları, porselenciler, dericiler, kilimciler, kuyumcularla baharatçılarının sokak sokak ayrıldığı bedestenleri, her bedestenin kendine has kokusu; ancak bir yayanın, çok çok küçük bir eşeğin geçebileceği dar, kızıl sokakları, giydikleri rengârenk cellabeleri içinde mütebessim ve mütevekkil halkı…

Merakeş’in her sokağında farklı bir yüzyıla geçersiniz. Eski şehir ve çarşıdan oluşan Medine kısmında 1800’leri falan yaşarken yeni şehirdeki otellerin arasında gezinirken istemeye istemeye tekrar 21.yy’a dönersiniz. Tüm Fas şehirlerinde olduğu gibi yapılar en fazla üç dört katlı ve o şehrin dokusuyla uyum içindedir. Yapılar Merakeş’te kızıl; beyaz şehir anlamındaki Darü’l-beyza / Kazablanka’da beyaz, Rabat ve Şafşavan’da mavi, Fez’de ise yeşil-beyazdır. Geleneksel mimarileri korunduğu için, yapılara baktıkça dinlenir, dinlenirken de çarşılar ve porselenlere sinen “Lemma Beda”yı ve nicesini dinleyebilirsiniz.

Bu büyülü çarşılardan çıkıp 21.yy.’a, üniversite ortamlarına, Faslı üniversite öğrencilerinin arasına karıştığınızda, bazı Faslı öğrencilerdeki Fransız hayranlığıyla yüzleşirsiniz.

Yıllarca Fransa tarafından maddi manevi sömürülmelerine rağmen Arapça yerine Fransızca konuşmayı daha 'cool' bulan bu gençler, dizilerden öğrendikleri kadarıyla cümlelerinin arasına Türkçe kelimeler de serpiştirebilir.

Bir sohbet ortamında geleneksel, porselen kapaklı tacin kaplarına olan hayranlığımı, kapüşonlu cellabiyelerini ne kadar beğendiğimi, Nassima Shaban’ı, Dahmane el Harrachi’yi, Ensemble Ibn Arabi’yi dinlediğimi söyledikçe “Ama biz onları kullanmıyoruz, Ikea’dan alış veriş yapıyoruz, ama biz cellabiye giymiyoruz, ama biz onları dinlemiyoruz, pop dinliyoruz” gibi çıkışlarla karşılık vermişlerdi. Gençlerde bu sömürgeden kalma özgüvensizliğin bende uyandırdığı burukluk, Canetti’nin Merakeş’te Sesler’inde kullandığı bazı oryantalist ifadeleri hatırladıkça daha da belirginleşti.

Mozart’ın eserlerinde Türk etkisi
Nihayet

Oryantalist bakışa olan mesafem sebebiyle, Fransız oryantalist ressam Jacues Majorella tarafından Merakeş’te kırk yıl süren bir çalışma sonucu tasarlanan Majorella bahçelerine ve içindeki kobalt mavi kübik eve gitmeyi olabildiğince geciktirmiştim.

Neden sonra sıcak bir Ağustos günü, sabah erkenden kendimi Majorella sokağında buldum. Bahçe ve içindeki ev, müzeye dönüştürüldüğü için biletle giriliyordu. Fas’ta, genellikle Avrupalı turistlerin oluşturduğu bilet kuyruklarında, kendilerine yakın bulduklarından olacak, yerli görevlilerinin bize olan ihtimamını sık sık hissederim. Gene böyle bir ilgi eşliğinde içeriye girdik; sıcak ve kıpır kıpır Merakeş’in ortasında saklı, dünyanın dört bir tarafından getirtilen envai çeşit tropikal bitkiler, ağaçlar, onlarca kuşla renkli ama dingin ve serin bir bahçe…

Majorella

Jacques Majorella 1917’de Merakeş’e yerleşmiş ve begonviller, devasa kaktüsler, tropik ağaç ve binlerce bitki ile onlarca çeşit kuş türünden müteşekkil bu bahçeyi düzenlemeye başlamış. Kırk yıl süren çalışması sonucu mimar Paul Sinor’un da katkılarıyla bahçenin ortasına kübik, ara ara krom sarısıyla belirginleşen nefis kobalt mavi evini kondurmuş. Bahçesi için “Her biri orkestramın elemanı bense orkestranın şefiydim” deyişini, baktığınız her köşede hissedebilirsiniz. Canlılık ve neşenin sembolü kırmızı japon balıkları ve nilüferli havuzu ayrıca sevdim.

Jacques Majorella bazı olumsuzluklarla bahçeyi 1950’lerde satmak zorunda kalınca 1980’lerde ünlü Fransız modacı Yves Saint Laurent tarafından alınana kadar, bahçe yıllarca bakımsız kalmış.

Yves Saint Laurent ile ilgili tek bilgim, İran Şah’ının eşi Farah Diba’nın gelinliğini tasarlamış olmasıydı. Sonradan dönemin Fransız sömürgesi olan Cezayir’in Oran şehrinde doğduğunu, Fransa’ya döndükten sonra 18 yaşında kazandığı bir tasarım yarışmasıyla ünlü olduğunu ve tüm zamanların en radikal tasarımcılarından sayıldığını öğrendim.

Merakeş’in geleneksel kıyafetlerinin, Yves Saint Laurent’nin tarzına etkisini, müzede sergilenen tasarımlarında gözlemek mümkün. En tuhafı da tüm dünya onun uçuk, marjinal ve transparan tasarımlarını içselleştirmeye çalışırken, YSL’nin Kuzey Afrika’da, geleneksel tarzda yüksek duvarlar içindeki avlusunda, cellabiyesiyle sakin bir hayat sürmeyi tercih etmesi olmalı.

Gezi boyunca Faslı öğrencilerin kendi kültürlerinden utanışıyla, ünlü Fransız tasarımcının onların kültürlerine olan hayranlığı arasında sıkışıp kaldım diyebilirim.

Canlılık ve neşenin sembolü kırmızı japon balıkları ve nilüferli havuzu ayrıca sevdim.

YSL’nin cânım Rif Dağlarından ve sahradan toplayıp getirdiği, Kuzey Afrika’nın en eski halkı berberîlerin (Imazighen) kıyafet ve aksesuarlarının sergilendiği 600 parçalık Berberî müzesi, daha müzenin kapısına yaklaşırken saran sedir kokusu, fonda berberî bir kadının ağıta benzer şarkısıyla sizi karşılayıp, uçsuz bucaksız sahrada yıldızlı göğün altındaymışçasına ağırladığı için, bence burası bir müzeden çok daha ötesi.

Bahçeden ayrılırken YSL’nin tüm marjinalliğine rağmen, yeniden yapılandırıp yetki kuran oryantalist bir bakış açısından ziyade, Merakeş’e samimi duygular beslediğine ikna olmak üzereyim. Hele bir de 2008 yılında beyin kanserinden vefat ettiğinde, küllerinin çok sevdiği Majorella bahçelerine serpilmesini vasiyet ettiğini de öğrenince…