Fâni kıssanın bâki hikâyesi

MÜNİRE DANİŞ
Abone Ol

Doğduğu günden öleceği ana kadar öğrenecekleri bitmeyen ‘cahil ve zayıf’ tabiatlı insan, gerçeğin ibret verici cihetine mecburdur. Zira tecrübeler ‘rutin’ sayıldığında, ibret alma hassası kapandığında akıp giden zaman insana değer kazandırma özelliğini kaybeder.

Hayat, insana tâbi olmaz. Vukua gelen hadiseleri, faaliyetleri, muhal ya da mümkün sebepleri insanın isteyip istememesiyle değil, kendi kanunlarıyla idare eder. İnsan bunlarla yüzleştikçe, içinden geçtikçe, öğrendikçe hayat ve kendi hakkında, yanlışı kötüyü eleyen, doğruyu iyiyi kazandıran bir bilgiye ulaşabilir. İşte ‘hayat tecrübesi’ denilen bu kaynakta, insana kıymet kazandıran bir kavram var; ‘ibret.’

  • Arapça ‘geçmek, aşmak’ anlamındaki ‘abr’ kökünden gelen, ‘ibra’ (sonuç çıkarma, sebepten sonuca geçme) sözcüğünden doğan ‘ibret’, lügatte, “Yanlış, kötü davranıştan sakınmayı sağlayan olgu. Uyandıran ders. Öğrenerek ders çıkarma, hisse alma.” diye tarif edilir.

Yaşayan herkes bilir; hayatın çeşitliliği ve gerçekliği içinde tecrübe edilerek öğrenilen, bizzat yaşanan(kıssa)dan hisse alınarak kazanılan kadar bize ait bir gerçeklik yoktur. İnsanın hayatla, kendiyle muhasebesinden, içinden geçtiği tecrübeden temin edilen ‘bilgi’, yeni bir gizli göz, bir gizli idrak yolu açar insana ve hususi olgunluğu, derinliği kazandırır. Yeter ki insan, tecrübe sahasındaki hadiselerden ibret almayı bilsin.

Sezai Karakoç

Doğduğu günden öleceği ana kadar öğrenecekleri bitmeyen ‘cahil ve zayıf’ tabiatlı insan, gerçeğin ibret verici cihetine mecburdur. Zira tecrübeler ‘rutin’ sayıldığında, ibret alma hassası kapandığında akıp giden zaman insana değer kazandırma özelliğini kaybeder. Bu da insanın pasifleşmesiyle paralel bir değersizleşmeyi getirir.

Bu manada ibret vakalarının, tecrübenin insanla ilişkisinin, hayretin ve tefekkürün kesintiye uğramadan devam etmesi kaçınılmazdır.

Nitekim Kur’an, insanı tecrübeye mecbur sayar ve ders almaya, düşünmeye, akletmeye ikna olması için, bir ‘irşad’ yöntemi olarak ‘ibret’ üzerinde durur. Mesela, “Gece ile gündüzün ardı sıra gelmesinde…” (3/190) “İki denizi salıverip, aralarına karışmalarını engelleyen bir perde koymasında” (25/53) “Yağmur bulutlarını sürükleyen müjdeci rüzgârlarda ve onunla ölü toprağa su indirip, her türlü nebatı bitirmesinde…” (7/57) “İşaretleri okumasını bilen kimselerin alacağı ibretler vardır.” (15/75)

  • İlahî irade, geçmiş kavimlerin kıssalarını bir ibret dersi olarak açığa çıkarır. İbret alınacak tecrübeyi herkesin sahasına indirir ve bu tecrübeyi herkes için mülahaza ederek herkesi çıkarılacak dersin muhatabı kılar. Çünkü “Onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır.” (12/111) Bu ibretler, “Hayatta olanlara ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da öğüttür.” (2/66)

“Rabim! Hayretimi arttır.” diye niyaz eden Allah Resulü de, “Kul günah işler kalbine siyah bir leke düşer. Eğer hatasından ders çıkarır tevbe ederse leke temizlenir. Eğer ibret almaz gafletinde ısrar ederse leke bir kılıf gibi bütün kalbi kaplar ki, ‘Onların kazandıkları kalplerini karartmıştır’ ayetindeki ‘rayn’ da budur.” (Tirmizî) haberiyle, kalbin temizlenmesi için ibretle uyanmaya, ders çıkarma marifetine işaret etmişti.

Modern insan gözleriyle düşünür
Nihayet

Semavi kültürden beslenen bütün hikâye kaynaklarının, irfan kıssalarının da bu yolu izlediği görülür. Mevlâna’nın Mesnevî’sinden Nasreddin Hoca’ya, Fuzûlî’nin Divan’ından F. Attar’a, Şehy Gâlib’ten Sezai Karakoç’a anlatmaktan maksat insanın kendiyle, varlık âlemiyle ilişkisinin tecrübesini vermek, hakikati sezdirmektir.

Edebiyatın konusu tecrübedir. Ancak doğrudan ders vermek, ibret çıkartmak değildir amacı. İyi edebiyat, başkalarının tecrübeleri üzerinden hayatla ve kendiyle yüzleşme, tanıklık etme ve bunun neticelerinden istifade edebilme imkânıdır. Dünya edebiyatında bu fonu en iyi temsil eden, Tolstoy ve Dostoyevski olsa gerek.

Tolstoy

Tolstoy’un hayatı; tecrübenin hakikatle ilişkisinin en doğru neticelerini paylaştı bizimle. Dikkatli bir iç muhasebenin, kendini samimiyetle gözlemleyen, didikleyen insanın çarpıcı bir tecrübesiydi. Tolstoy, “Hayatının nöbetini tutarak”, tecrübelerine dikkat kesilerek yaşayan ve onların neticelerinde hakikati keşfeden bir irade sembolü oldu.

Dostoyevski ise kendisi hakkında ağzı sıkı biriydi, bize kendiyle ve hayatla ilgili tecrübe derinliğinden pek bahsetmedi. Ama romanlarındaki zengin tecrübelerde öyle ibretlik sahneler kurdu, öyle derinlere indi ki, hayat ve insan tecrübesinin dâhiyane birikiminden en çok istifade edilen romancı vasfını kazandı.

İnsanın tecrübeden uzak, hisseden nasipsiz, ibretten habersiz, hayretten gafil olduğu günümüz dünyası; fark etmeye, uyandırmaya, olgunlaştırmaya, derinleştirmeye yarayan tecrübelerin idrakinde olmayı daha da kuvvetle icabettiriyor.

Hayat fâni bir kıssa, herkes kendi kıssasındaki hissenin peşinde olmalı değil mi?