İkarus tehlikeli oyunlar

AYBALA HİLAL YÜKSEL
Abone Ol

Atletizmde kendisinden önce hiçbir Türk sporcunun ulaşamadığı unvanları kazanan Süreyya Ayhan, halterde rekorlara ve şampiyonluklara imza atan Halil Mutlu, bu ülkenin yetiştirdiği en iyi basketbolcu olan Hidayet Türkoğlu ve daha nicesi. Genellikle kariyerlerinin son yıllarında aldıkları doping cezaları ve bu olayın yarattığı hayal kırıklığı ile hafızalarda yer ettiler. Peki, neden sporcular (bazen de antrenörler) müsabakalardan men edilmek, ağır maddi ve manevi yaptırımlara maruz kalmak ve daha da önemlisi geçmişteki başarılarına gölge düşürmek pahasına bu tehlikeli oyunu oynar?

Bu yıl belgesel dalında Oscar ödülünü kazanan İkarus’un (Icarus, 2017) çıkış noktası işte bu soru.

Bu sorunun peşine düşen yönetmen Bryan Fogel, doping meselesini daha iyi anlamak için, kişisel bir deney yapmaya karar veriyor ve tüm bu süreci başlangıcından itibaren filme alıyor.

Bryan Fogel, Doping kullanımının performansını nasıl etkileyeceğini ve doping kullandığı halde testlerden geçmesinin mümkün olup olmayacağını anlamak için kendisini kobay olarak kullanıyor.

Doping kullanımının performansını nasıl etkileyeceğini ve doping kullandığı halde testlerden geçmesinin mümkün olup olmayacağını anlamak için kendisini kobay olarak kullanıyor.

Bir yıl dopingsiz, sonraki yıl dopingli olarak katılmak ve aradaki farkı kıyaslamak içinse amatör fakat zorlu bisiklet maratonu Haute Route’u hedef olarak seçiyor. Bu süreçte bir “doping danışmanı” olarak yardım aldığı Rusya Ulusal Anti-Doping Laboratuvarı Müdürü Grigory Rodchenkov’un belgesele dahil olmasıyla ise olaylar farklı bir yöne akıyor.

Fogel’ın deneyleri hâlihazırda sürerken, 2015 yılının sonlarında Rusya’da ulusal çapta bir doping skandalı patlak veriyor. Olimpiyatlarda yarışacak seçkin sporculara devlet eliyle doping yaptırıldığı iddiası gündeme geliyor.

1917 ve Saf Sinema
Nihayet

Rusya devlet başkanının, federal güvenlik servisinin, spor bakanlığının dâhil olduğu iddiaların merkezinde ise Rodchenkov’un idaresindeki laboratuvar yer alıyor. Nihayetinde olan bitenle ilgili günah keçisi ilan edileceğine inanan Rodchenkov, “tersine Edward Snowden” taktiği uygulamaya karar veriyor.

Rusya’dan kaçıp ABD’ye gidiyor ve yanı sıra götürdüğü belgeleri basına ifşa ediyor. Bu noktada, yönetmen Fogel da belgeselinin sansasyonel olayların gidişatına kapılmasına izin veriyor ve baştaki kavramsal sorularından büyük oranda uzaklaşıyor.

Sporda Soğuk Savaş

2016 yılında ABD ile Rusya arasında diplomatik ilişkilerin gerildiği bir dönemde, Rodchenkov’un yargılanmasına karar veriliyor. Rodchenkov kendi ülkesinde işlediği bir suçtan dolayı ABD mahkemelerinde nasıl yargılanabileceğini anlamasa da görüştükleri avukatın cevabı durumu açıklığa kavuşturuyor.

İkarus’un ikinci bölümünde, Rodchenkov’un ABD macerası giderek tanıdık bir senaryoya evriliyor ve geçen yılın önemli gündem maddelerinden Rıza Sarraf davasıyla benzerlikleri fark edilmeye başlanıyor.

Zira 2016 yılında ABD ile Rusya arasında diplomatik ilişkilerin gerildiği bir dönemde, Rodchenkov’un yargılanmasına karar veriliyor. Rodchenkov kendi ülkesinde işlediği bir suçtan dolayı ABD mahkemelerinde nasıl yargılanabileceğini anlamasa da görüştükleri avukatın cevabı durumu açıklığa kavuşturuyor.

ABD’nin bu tarz komplo davalarından hoşlandığını, onu yargılamaktaki gerçek niyetlerinin işbirliğini kabul ettirmek olduğunu ifade ediyor. En az doping skandalı kadar büyük skandal olan, Rodchenkov’un tanıklığını siyasi çıkara dönüştürülmek istenmesi ise belgeselin ısrarla görmezden geldiği gerçeklerden yalnızca biri.

İkarus ilginç bir konuyu ilgi çekici bir üslupla anlatıyor anlatmasına ama bahsedilen sebeplerden dolayı seyirciyi objektifliğine ikna etmekte zorlanıyor. Belgeselde yer alan ve dopingi tespit etmek için testler geliştiren bir başka bilim adamının dile getirdiği, aslında tüm sporcuların doping yaptığı ve yakalanmamanın yollarını iyi bildikleri yönündeki sözleri üzerinde durmuyor.

Söz konusu doping tartışmasının neden Rusya özelinde ve neden özellikle o dönemde gündeme geldiğini de sorgulamıyor.

Bununla beraber belgesel türü için hiçbir yenilik veya özgünlük göstermediği hâlde İkarus’un gördüğü teveccüh, yalnızca sporun değil sanatın da kıstaslarının siyasete göre biçimlenebileceğini bir kez daha gösteriyor.

İstanbul Film Festivali Önerileri

İstanbul’un en önemli sinema etkinliklerinden 37. İstanbul Film Festivali bu yıl 6-17 Nisan 2018 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Farklı coğrafyalardan yaklaşık yüz seksen filmin gösterileceği festivalin programında bu üç film ayrıca dikkat çekiyor.

Japonya’da geçen animasyon, şehrin tüm köpekleri adaya sürülünce, bu adaya gidip köpeğini arayan Atari adında bir çocuğun hikâyesini anlatıyor. Wes Anderson’a Berlin Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran Köpek Adası, 20 Nisan’da vizyonda olacak.

Sinemacı kimliği kadar fotoğrafçılığı ile de tanınan Abbas Kiyarüstemi’nin ömrünün son zamanlarındaki çalışmaları, bu filmde seyirci ile buluşuyor. 24 Kare, fotoğraf ve tablolardan esinlenen her biri dört buçuk dakikalık yirmi dört adet kısa filmden oluşuyor.