İki geyik, bir rüya beden ve ruh

ZEYNEP KARACA
Abone Ol

Yeryüzünde bizi mutlu ve coşkulu kılan duygulardan biri aşk şüphesiz. Aşk uğruna insanlık tarihi boyunca yazılmış, roman, hikâye ve şiir bulmak fazlasıyla mümkün. Destanların, masalların konularına kadar sızmış, krallardan sultanlara anlatılar yıllar boyunca sürmüş gitmiş. Ben de burada ana teması aşk olan bir filmden bahsetmek istiyorum. Ildiko Enyedi’nin Beden ve Ruh filmi. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı alan film, konusu ve içeriğiyle farklı bir aşk anlatısına bizi sürüklüyor.

Endre bedensel engelli, Maria ise otistik belirtileri olan bir karakter. Bu bağlamda iki engelli diyebileceğimiz insanın ruh dünyasındaki yakınlaşma bize aşkın başka boyutlarına dair mümkün olacak hikâye sunuyor.

İki geyiğin görüntüsü ile açılan giriş sahnesinden itibaren geyikleri çok defa görüyoruz, bunlar film boyunca karşımıza çıkan karakterlerin arasındaki aşkı ifade eden rüya temalarından biri. Filmin mekânı bizi biraz düşündürse de konunun cazibesine kapılıyoruz. Filmde mekân olarak bir mezbahane seçilmiş durumda. Yaşadığımız çağa bakınca seçilen mekân hakkında düşüncemiz pekişebilir. Birçok olumsuz sorunlar etrafında varlık gösteriyoruz. İklim krizi, göçmen sorunu, yoksulluk, kadın ve çocuklara karşı şiddet gibi yeryüzünü esir almaya doğru giden durumlar düşünüldüğünde her şeyin güllük gülistanlık olduğu bir atmosfer seçilmemesi belki bizi bunları düşünmeye de iter. Mezbahada finans direktörü olarak çalışan Endre ve şirkete yeni gelen kalite kontrol uzmanı Maria arasında geçen zaman zaman dokunaklı zaman zaman da aşkın doğasına dair bizi düşünmeye iten hikâye, burada gelişiyor.

Endre bedensel engelli, Maria ise otistik belirtileri olan bir karakter. Bu bağlamda iki engelli diyebileceğimiz insanın ruh dünyasındaki yakınlaşma bize aşkın başka boyutlarına dair mümkün olacak hikâye sunuyor. Zihinsel engelli Maria’nın aşık olduktan sonraki halleri de görülmeye değer. Endre’ye aşık oluncaya dek kendi vücuduna dokunmamış olması, parkta sevişen sevgilileri gizlenmeden ve hiç çekinmeden izleyerek tensel teması öğrenmeye çalışması aşka hazırlanışın çabaları olarak görülebilir. Maria, Endre’ye aşık oluncaya dek müzik dahi dinlememiştir, müzik yoluyla duyularını canlandıracağını düşünür, sevebileceği bir aşk şarkısı bulabilmek için neredeyse bir gününü CD/DVD satan bir dükkanda geçirir, ve sonunda filmin muhteşem tema müziğini bulur. Bunların yanında Maria’nın biraz çocuk gibi davranışlarını da gözlemleyebiliyoruz. Rüya temasına fazlaca yer vermesi de filmin ayrıca hoş bulunan yerlerinden biri. Endre ve Maria aynı geyikli rüyayı görüyorlar ve bunu daha sonra fark ediyorlar. Burada Lale Müldür’ün Saatler/ Geyikler kitabından, konuyla bizi bütünleştirecek dizlerini paylaşmak isterim.

  • Rüya temasına fazlaca yer vermesi de filmin ayrıca hoş bulunan yerlerinden biri. Endre ve Maria aynı geyikli rüyayı görüyorlar ve bunu daha sonra fark ediyorlar.
  • “gizem bir geyik başı gibi/ uzanıyor aramızda, boynuzlarında/senin karmaşan ve sana ait/bilmediğim ve bilmek istemediğim/onca şey, buna benzer çözemediğim/birçok şey ormanda sarı yapraklar/birer ikişer düşmeye başladığı/zaman saçlarının arasından./sarı bir yaprak fosili boynunun/ tam kenarında”

Aşkı rüyadan ayrı tutamayacağımız ve filme ruh katan boyut burada ortaya çıkıyor. İki geyiğin rüyadaki yakınlaşması bize film boyunca kişiler arası yakınlaşmayı da beraberinde getiriyor. Bir mezbahada iki engelli diyebileceğimiz kişinin aşk üzerine yeni şeyler söylemeye çalıştığı Beden ve Ruh kesinlikle görülmeye değer. Beden ve Ruh’un kendine has ritmi filmi sakinliğinin yanında devamını görmeye bizi merak salan bir noktaya taşıyor. Film bittiğinde, kanın ve hayvan katliamının ortasında bir çiçek gibi kalan duygular üzerine düşünmek kalıyor payımıza. Ruh, Maria’da vücut bulurken Endre de beden olarak kalıyor.