İnsan nasıl yarımlaştırılır?

ALİ AYÇİL
Abone Ol

Eğitimli insanların bütünden kopmaları ve uzmanlaşmaları, onların bilgilerini çoğunlukla bir başına hiçbir işe yaramaz hâle getirir. Bütünden kopmak, bir şeyin bilgisi karşılığında her şeyin cahili hâline gelmektir. Oysa hayat, pek çok sebepten ötürü, bütün hakkında düşünülmesi, konuşulması gereken bir yerdir.

Bir an yüksek öğretimin yararlarını savunanların hayalinin gerçekleştiğini ve dünyadaki herkesin üniversite eğitiminden geçirilmiş olduğunu düşünelim. Yalnızca birer mühendis, doktor, ziraatçı, avukat, tarihçi değil, bunların alt dallarında da uzmanların yetiştirildiği bir dünya. Makine, elektrik, inşaat, çevre mühendisleri; gözün her bir bölgesi için ayrı, vücudun her bir uzvu için ayrı doktorlar; spor, ceza, iş hukuku avukatları; eski, orta, yeni ve yakınçağ, kent ve spor tarihçileri.

Her bir mesleğin sayısız alt mesleğe bölündüğü, bilimin gelişmesine paralel olarak bu bölünmenin çeşitlenerek sürdüğü ve her biri için yeni uzmanların yetiştirildiği devasa bir eğitilmişler ordusu, yeryüzünün her yerine dağılmış olsun. Laboratuarlar çalıştıkça, arşivler açıldıkça, yerin ve göğün sırları azcık çözüldükçe, akıl kendisine emanet edilen bilgileri taşıyamaz hâle geldikçe, bölünmüş olan daha da bölünsün.

Borges’in bir hikâyesinde anlattığı yeşil element gibi, dokundukça parçalara ayrılsın hayat; her bir parça bir başka parçaya; sonra o parça daha başkalarına. Ve sonra, diyelim ki bedenimizin bir aksaklığını tespit etmek için birçok uzman, aksaklığın kendisiyle ilgili kısmını bilgisayara kodlayıp, bir toplantı yapsın. Parçaları yeniden bir araya getirmek için didinip dursunlar. Kimileri distopya diyebilir ama böyle bir hayat hiç de uzak değil! Bir uzman, ihtiyacımız olan bir konuda kendisine başvurduğumuzda, bizi sıkça bir başka uzmana yönlendiriyor artık; ruh uzmanları da öyle…

Bir an yüksek öğretimin yararlarını savunanların hayalinin gerçekleştiğini ve dünyadaki herkesin üniversite eğitiminden geçirilmiş olduğunu düşünelim.

Bir de dünyanın, bir gün görülmemiş bir felaket geçirdiğini düşünelim. Teknolojinin birer çöpe dönüştüğü, sistemlerin hiçbir işe yaramadığı, insanlığın çok eski atalarının koşullarına düştüğü bir dünya. İnsanın, hayatı bütün hâlinde tecrübe ettiği binlerce yılın hafızasını sildiğimiz için, muhtemelen pek çok eyleme sıfırdan başlamamız gerekecek. Kök boyasını yeniden üretmek öyle kolay olmayacak; hayvanlarımızın kurtlanan ayaklarını neyle tedavi edeceğimizi bilemeyeceğiz; ağaçların dallarını hangi mevsimde budayacağımızı öğrenmek bile birkaç mevsim alacak.

  • Hastalıklarımız için gövdemizi tanıyan bir hekim yetiştirmek, ancak sayısız ölümden sonra mümkün olabilecek. Ve birer uzman olarak, parçaları hakkında bilgilendirildiğimiz hayatın bütünü bizi şoka uğratacak. Şoka uğrayacağız, çünkü aklımızın küçük bir noktayla meşgul olduğunu, o meşguliyet de ortadan kalkınca yıllarca eğitilmesine rağmen basit bir meseleyi bile çözmekte zorlandığını göreceğiz. Umalım ki dünya, üniversitelerde eğitilmiş uzman yurttaşlardan ibaret bir yere dönüşmesin ve umalım ki böyle bir felaket hiç başımıza gelmesin. Ama böyle bir felaket başımıza gelirse, en şanslılarımız, felaket sonrasında sayıları artık bitme noktasına gelmiş birkaç köylüyle aynı yere düşenler olacak.

Bir üniversite eğitimi almadıkları için, pek çok sahada uzmanlaşan bu adamlar, kırılan bacaklarımızı saracak; evin köşe taşlarının nasıl yerleştirilmesi gerektiğini gösterecek; zehirli mantarlar konusunda bizi uyaracaklardır, kuşkunuz olmasın…

Umalım ki dünya, üniversitelerde eğitilmiş uzman yurttaşlardan ibaret bir yere dönüşmesin ve umalım ki böyle bir felaket hiç başımıza gelmesin.

Uzun bir girizgâh oldu farkındayım. Uzun ve biraz da kurmaca. Ne kadarı kurmaca, ne kadarı gerçek, hızla akan hayatta ona bile karar verebilecek durumda değiliz. Yine de, uzmanlardan ve doğal olarak onları yetiştiren üniversitelerden şikâyet ettiğimi anlamışsınızdır. Eğer bu konu üzerine şimdiye kadar düşünmediyseniz, şu örnek ufkunuzu açabilir. Bir savaş uçağı tek bir ustanın bilgisinin ürünü değildir. Bu yüzlerce uzmanlık alanı tarafından üretilen malzemelerin yine başka uzmanlarca yan yana getirilmesiyle şekillenen bir ölüm makinesidir. Aslında tek tek konuşma fırsatı bulsanız, bir savaş uçağının her bir birimini imal eden uzmanlardan çoğu savaşa karşıdır ve kendisini o bütünün müsebbibi olarak görmez. Uzmanlar mükemmel parçalar üretirler; zihinleri de ürettikleri parçaların bilgisi tarafından sınırlandırılmıştır. Bu parçaları bir araya getirecek olan sistemdir. Ve biz bu işleyişte bir başka yan daha görürüz. İyi bir uzman olabilmek için, dünyayla bütünlüklü ilişkiden mümkün mertebe kopmak şarttır. Üniversiteler, bize bütünlüklü dünyadan kopmanın eğitimini verirler; dinler bile orada bölümlere ayrılmıştır. Bir peygamberden kalan sade bilgiler, pek çok alan uzmanının elinde şekilden şekle girer. Eğitimli insanların bütünden kopmaları ve uzmanlaşmaları, onların bilgilerini çoğunlukla bir başına hiçbir işe yaramaz hâle getirir…

Gül aşkına hoş nağme-i rana okuruz
Nihayet

Üniversiteler insanı sonunda birer tarihçi, doktor, mühendis, maliyeci yaparak bütünden mümkün mertebe koparırlar. Bütünden kopmak, bir şeyin bilgisi karşılığında her şeyin cahili hâline gelmektir. Oysa hayat, pek çok sebepten ötürü, bütün hakkında düşünülmesi, konuşulması gereken bir yerdir. Böyle durumlarda da, her bir parça hakkında azcık bilgiye sahip entelektüeller devreye girer. Nihayetinde köylüler gibi deneyimlenmiş bir bilgiye sahip olmayan entelektüeller, uzmanların ürettiği bilginin parçalarını bir araya getirme maharetleri ölçüsünde kabul görürler.

  • Biraz dikkat kesilince, onların yaptığının da, uzmanlaştırılarak cahilleştirilen dünyanın üstünü örtmek olduğu anlaşılır. Eğitim oranının ve hâliyle uzmanlaşmanın çok olduğu ülkelerde, insanların dünyanın başka yerleri hakkındaki bilgisizlikleri ve kanaatleri şaşkınlık vericidir. Bu cahilleştirmenin inşasında, “görevli her türden entelektüel”in katkısı büyüktür. Az gelişmiş ülkelerde üniversitelerin “bütünden kopararak cahilleştirme” ameliyesine bir yenisi eklenir: ülkeyi medenileştirmek. Bu kültürel amaç, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde üniversiteyi belli ölçüde mabetleştirir. Uzmanlaştırma yoluyla cahilleştirmeye bir de ideolojik körlük eklenir. Akıllı biri, böyle ülkelerde insanların bir konu hakkında ne düşündüğünü öğrenmek isterse, bütünden kopmamış ve bu yolla cahilleştirilmemiş olanların kapısını çalar. Zihin dünyaları henüz parçalanmadığından, sıklıkla tespitleri doğru çıkar. Biz buna halk irfanı diyoruz.