1995 sonrası doğan gençler sosyal medyada neden daha kırılgan hissediyor?
1995 sonrası doğan İnternet Nesli (i-Nesli); davranışları, boş zamanları değerlendirmeleri, din ve maneviyat yönelimleri, sosyal-politik faaliyetlere katılımları, cinsellikleri ile daha önceki nesillere hiç benzemiyor. San Diego State Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Jean M. Twenge’nin tabiriyle, bu çocuklar son senelerin en kötü psikolojik kriziyl e karşı karşıyalar. 2011’den bu yana kaygı, depresyon ve intihar oranlarının yükselişine dair “Daha önce hiç buna benzer bir durum görmedim” diyo r Twenge. Twenge’nin i-Nesli kitabına (çev. Okhan Gündüz, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2018) bazı sorular sorduk, kitaptan bazı cevaplar bulduk. Ortaya bu kurgusal söyleşi çıktı.
i-Nesli’nin dünyasını teknoloji mi şekillendiriyor?
Şekillendiren tek etken teknoloji değil. i-Nesli’ndeki i, bu kuşağın kanıksadığı bireyciliği de (individualism) temsil ediyor.
Bireycilik var. Teknolojik avantaj da var. Dolayısıyla daha donanımlı ve daha güçlü olmalılar.
Hayır, tam aksi daha doğru, i-Nesli aslında daha yavaş büyüyor: 18 yaşındakiler eskiye göre 15 yaşındaymış gibi, 13 yaşındakiler 10 yaşındaymış gibi davranıyor. Ergenlik çağındakiler hiç olmadığı kadar güvende ama akıl sağlığı açısından daha kırılganlar.
i-Nesli’ni şekillendiren önemli eğilimleri... Nedir onlar?
Çocukluğun ergenlik dönemine taşması; cep telefonlarıyla harcadıkları muazzam zaman; yüz yüze sosyal etkileşimin azalması; güvensizlik ve buna bağlı olarak akıl sağlığı sorunlarındaki keskin artış; dine ilgisizlik; güvenliğe verilen aşırı önem; gelecek kaygısı; tanımsız cinsiyet anlayışı... Önümüzdeki yıllarda kültürümüzü şekillendirecek eğilimleri görmek için en iyisi i-Nesli’ne bakmak, çünkü bu kuşağın üyeleri, yaşları küçük olsa da görüşlerini dile getirecek ve deneyimlerini anlatacak kadar büyüdü.
i-Nesli’nin ergenlik hayatı da önceki nesillerden farklı. Sanki daha durağan, daha sıkıcı gibi...
i-Nesli yetişkin olmanın ilk heyecan verici tadı olan, yanlarında anne babaları olmadan dışarı çıkma, iyi ya da kötü kendi kararlarını verme deneyimini daha az yaşıyor. Sonuçta önceki kuşaklarla karşılaştırıldığında i-Nesli’nde flört etme, araba kullanma, çalışma, içki içme ya da yanında anne babası olmadan evden çıkma eğilimi daha az. Çoğu insan bunları çocuklukla yetişkinlik arasında bir geçiş olarak ergenlik döneminde dener. Ergenliğin bir zamanlar evrensel dönüm noktaları olan ve anne babadan bağımsızlaşmaya yönelik, insana yetişkin olduğunu ilk kez hissettiren bu nefes kesici deneyimleri bu nesilde lise yıllarında yaşama deneyimi dikkat çekici oranda düşük. Bu dönüm noktalarını lise yıllarında aşan i-Nesli üyelerinin de bunu önceki kuşaklara oranla daha ileri yaşlarda yaptığı görülüyor. i-Nesli büyümek için acele etmiyor.
i-Nesli’nin bir özelliği de ergenlik döneminde anne babayla daha az kavga ediyor olması diyorsunuz. Bu oldukça ilginç değil mi?
Öyle görülüyor ki evden kaçma olayları da i-Nesli’nde azalmış: Evden uzaklaşmaya çalıştığını söyleyen ergenlerin sayısı 2010 ile 2015 arasında sadece beş yıl içerisinde büyük oranda düşmüş. Daha yavaş büyüme konusunda ergenler de aynı safta, daha uzun süre çocuk olarak kalmayı onlar da istiyor. Çocuk muamelesi görmeye içerlemek bir yana, i-Nesli keşke daha uzun bir süre çocuk kalabilseydim, diye düşünüyor. Bir Twitter kullanıcısı şöyle yazmış: “18 YAŞINA BASMAK İNSANLARI NEDEN HEYECANLANDIRIYOR???? YETİŞKİNLEŞMEKTEN ÖDÜM PATLIYOR BENİM!!!!” Başka bir ileti şöyle diyor: “Çocukluğun önemsiz, çocukça dertlerini özledim. Pastel boyalar, oyun oynamak için buluşmalar falan. Yetişkinleşmek berbat. İstifa etmek istiyorum.” 2013 yılında yapılan bir ankette, “olduğu yaşı seven” 8-14 yaş arası çocukların oranı %85; 2003 yılında %75’ti. 7 yaşındaki Hannah’ya “Büyümek istiyor musun?” diye sorulunca “Hayır. Çocuk olmayı seviyorum. İnsan daha fazla şey yapabiliyor” diyor.
Neden hep çocuk kalmak istiyorlar?
Üniversite yıllarında bile anne babaları onlara çocuk gibi davranmayı sürdürüyor. Çocuklarını derslere kaydediyor, derse gitmeleri için uyandırıyor, çocuklarına sınav tarihlerini hatırlatıyor, diyor Stanford Üniversitesi eski dekanı Julie Lythcott Haims. Cep telefonları bunu kolaylaştırmış. “Benim kuşağımda ve önceki kuşaklarda anne baba böyle bir şey yapsa öğrenciler yerin dibine geçerdi ama şimdikiler bunun için minnettar!” diye ekliyor. Hangi nedenle olursa olsun ergenlik döneminde büyüme hızı yavaşladı, yetişkinliklere özgü etkinlikler daha ileri yaşlara erteleniyor.
Ergenlik çağındakiler daha az çalışıyor, ödevlere daha az zaman ayırıyor, dışarı daha az çıkıyorlarsa ne yapıyorlar peki?
Bu kuşağın adının i-Nesli olduğu düşünülürse bunun yanıtı çok bariz: Ellerindeki akıllı telefonlara bakın yeter.
Çalışmalarınızda ergenlik çağındakilere çevrimiçi olarak zamanı soruyorsunuz. Sonuç?
Üniversitedeki öğrencilerime çok basit olduğunu düşündüğüm bir soru sordum: “Uyurken telefonunuzu ne yapıyorsunuz? Neden?” Aldığım yanıtlar bir takıntı profilini ortaya koyuyordu. Öğrencilerimin hemen hepsi telefonlarıyla uyuyordu. Telefonları yataklarının altında, yatağın üzerinde ya da hemen uzanabilecekleri bir yerde duruyor. Uyumadan önce son gördükleri, sabah uyanır uyanmaz ilk gördükleri şey telefonlarıydı.
Telefonlarıyla ne kadar zaman geçiriyorlar?
Kısa bir yanıt vermek gerekirse: çok! i-Nesli’nde lise son sınıf öğrencileri günün ortalama 2,25 saatini cep telefonlarıyla mesajlaşarak, yaklaşık 2 saatini internette, 1,5 saatini elektronik oyunlar oynayarak ve yaklaşık yarım saatini görüntülü sohbetlerde geçiriyor. Bu da günde 6 saatin bu yeni araçla geçtiği anlamına geliyor -o da yalnızca boş saatlerinde. Henüz orta okulda olan, 8. sınıf öğrencilerinde de durum bundan çok farklı değil. Günde 1,5 saati mesajlaşarak, 1,5 saati çevrimiçi, 1,5 saati elektronik oyun oynayarak, yarım saati görüntülü sohbetle geçirerek günde 5 saat kullanıyorlar. Ergenlik çağındakilerin okulda, uykuda, ödevlerini ve okulla ilgili diğer etkinlikleri yaparak günde 17 saat harcadığı düşünülürse boş zamanlarının hemen hepsini akıllı telefonlara ayırdıkları görülüyor. Aynı anda birden çok şeyle meşgul oldukları düşünülse bile günde 6 saat son derece yüksek bir oran. Mesajlaşma telefonla konuşmanın yerini büyük oranda almış durumda: 2015 yılında ergenlik çağındakiler telefonla günde 45 dakika konuşmuş yani mesajlaşmaya ayırdıkları zamanın üçte biri kadar.
Ergenlik çağındakiler sosyal medyada ne kadar zaman harcıyor? 10 yıl öncesiyle bugün arasında gerçek anlamda bir farklılık var mı?
Sosyal medya siteleri ergenlik çağındakilerin yarısının günlük etkinliğiyken 7 yıl içerisinde tamamının günlük etkinliği haline gelmiş. Bu özellikler kızlar için geçerli: 2005 yılında 12. sınıfa giden kızların %87’si sosyal medya sitelerini hemen her gün kullanıyorken bu oran erkek çocuklarda %77.
Sosyal medya bir bağımlılık yaratıyor sanki. Sebep?
Georgia’dan 20 yaşında bir üniversite öğrencisi olan James, “Sosyal medyaya girip durumunuzu güncellediğinizde ya da yeni bir fotoğraf yüklediğinizde birden beğeniler yağıyor, insanlar sizi onaylıyor, adeta ‘Akıllısın, komiksin, çekicisin,’ der gibi övüldüğünüzü hissediyorsunuz, bu da bağımlılık yapabiliyor” diyor.
Muhabir Nancy Jo Sales, American Girls: Social Media and the Secret Lives of Teenagers (Amerikalı Kızlar: Sosyal Medya ve Ergenlerin Gizli Yaşamları) kitabı için ülkenin dört bir yanında yüzlerce kızla görüşmüş ve telefonlarıyla ne yaptıklarını, bunun onları nasıl etkilediğini sormuş. Kızların sayfalarında hiç durmadan beğeni ve olumlu yorum peşinde koştuğunu, seksi ve teşhirci fotoğraflar gönderme baskısının sürekli var olduğunu anlatıyor.
Daha önce de belirttiğiniz gibi, kızlar sosyal medya sitelerinde erkeklerden daha çok vakit geçiriyor. Peki erkek çocuklar ne yapıyor?
Genellikle bilgisayar oyunları oynuyorlar -birçok kız çocuk da öyle. Birkaç yıl öncesiyle karşılaştırıldığında, ergenlik çağındakiler daha fazla bilgisayar oyunu oynuyor -12. sınıftakiler günün yaklaşık 1,5 saatini bilgisayar oyunu oynayarak geçiriyor. Bu oran 2008’de bir saatten azdı.
Telefona ayırdıkları bu vakti nereden çalıyorlar?
Doğru. Yani i-Nesli’nin önceki kuşakların yaptığı bir şeyi yapmıyor olması lazım. Öncelikle onlar insanların eski iletişim kurma ve eğlenme biçimlerini terk ediyorlar. Öğrencilerime evde mi ya da sinemada mı film izlemeyi sevdiklerini sorduğumda çoğu evde izlediğini söylüyor. Daha rahat ve ucuz olduğunu, pijamalarını çıkarmak zorunda kalmadıklarını söylüyorlar. Sosyalleşmeden çaldıkları zamanı telefona ayırıyorlar.
Yüz yüze etkileşimin yerini sanal etkileşim mi aldı?
Bakın görüştüğüm bazı gençler şöyle dedi: “İnsan neden parti yapar? Sıkıldığı için -bir şey yapmak ister. Şimdi Netflix var -hiç durmadan dizi izleyebilirsiniz. İnternette yapacak o kadar çok şey var ki…”
Ergenlik çağında arkadaşlarıyla buluşanların sayısı yalnızca 15 yıl içerisinde yarı yarıya azalmış, özellikle son dönemlerde sert bir düşüş görülüyor. Bu düşüşün zamanlaması kuşku uyandırıyor: Tarih olarak akıllı telefonların popüler olmasına ve sosyal medyanın yükselişe geçmesine denk geliyor. Arkadaşlarla kişisel görüşmenin yerini arkadaşlarla ve sanal arkadaşlarla çevrimiçi görüşme almış. Bazı çocuklar sosyal medyaya ve oyunlara o kadar bağımlı ki yanlarındaki insanlarla etkileşime geçemiyor. Ergenlik dönemi 1980’lere ya da 1990’lara denk gelenler, arkadaşlarıyla birlikte alışveriş merkezine gittiklerini, spor malzemeleri, süs eşyaları satan dükkanları birlikte dolaştıklarını, yemek katındaki masalarda oturduklarını hatırlayacaklar. i-Nesli bunu da pek fazla yapmıyor. Ülke çapında birçok alışveriş merkezinin kapanmasının nedenlerinden biri de bu.
Korkutucu bir asosyallik...
Ergenlik çağındakiler arkadaşlarıyla Instagramlaşıyor, Snapchatleşiyor ve mesajlaşıyor. Buna karşılık yüz yüze daha az görüşüyorlar. i-Nesli’nde çevrimiçi arkadaşlık çevrimdışı arkadaşlığın yerini almış durumda. Sosyal medya ve akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla ergenler sosyal yaşamda yüz yüze etkileşimden kesin bir şekilde uzaklaştılar. On yıl öncesine kıyasla arkadaşlarıyla yüz yüze daha az, günde 1 saat kadar zaman geçiriyorlar. i-Nesli’nden değilseniz lise yıllarınızı düşünün: En canlı anınız hangisi? Mezuniyet partisi olabilir, arkadaşlarınızla birlikte alışveriş merkezinde başınızı belaya sokmuş da olabilirsiniz. Bugünün ergenlerinde bu tip deneyimler gittikçe azalıyor. Ne hatırlayacaklar? Arkadaşlarına yazdıkları komik bir mesajı mı? En iyi selfielerini mi? Viral olmuş bir “mem” mi? Yoksa arkadaşlarıyla gerçekten yan yana oldukları sayılı anları mı?
Peki kitaplarla arası nasıl bu neslin?
Telefonlarıyla o kadar çok zaman geçiriyorlar ki yanıtı tahmin etmek güç değil. 2015 yılında her üç lise son sınıf öğrencisinden biri geçen bir yıl içerisinde zevk için bir tek kitap bile okumadığını söylüyordu. Dört yıllık bölümlerde okuyan üniversite öğrencileri, yani kitap okuması en çok beklenen gençler bile okumuyor. i-Nesli akıllı telefonlarıyla o kadar çok zaman geçiriyor ki dergi okumakla, sinemaya gitmekle ya da televizyon izlemekle ilgilenmiyor ya da bunlara zaman bulamıyor.
i-Nesli nasıl mutluysa öyle yaşıyor diyebilir miyiz?
MtF (Modulation Transfer Function) anketlerinde ergenlik çağındakilere genel olarak ne kadar mutlu oldukları soruldu. Cevaplayacakları şıklar: “Çok mutlu”, “oldukça mutlu” ya da “çok mutlu değil”di. Aynı zamanda boş zamanlarında sosyal ağ siteleri, mesajlaşma ve internette geçirilen zaman gibi ekran başındaki etkileşimlere ve kişisel sosyal etkileşim, egzersiz ve yazılı medya gibi ekran başında olmayan etkinliklere ne kadar zaman ayırdıkları da soruldu. Sonuçlar daha açık olamazdı: Ekran başında daha çok zaman geçiren ergenlerde mutsuz olma eğilimi daha yüksek. Örneğin haftada en az 10 saatini sosyal medyada harcayan 8. sınıf öğrencilerinin mutsuz olma olasılığı %56 oranında daha yüksek. En az 6 saatini harcayanların mutsuz olduğunu söyleme oranı %47 daha yüksek. Yüz yüze toplumsal etkileşimlerde ise bunun tam tersi geçerli: arkadaşlarıyla yan yana zaman geçirenlerde mutsuzluk olasılığı %20 daha az.
Bu kadar mutsuzlukla nasıl baş edebilirler ki...
Sosyal medyayı yoğun bir şekilde kullanan 8. sınıf öğrencilerinde depresyon riski %27 oranında artıyor. Buna karşılık spor yapan, dini törenlere katılan ya da ev ödevi yapanlarda bu risk kayda değer oranda düşüyor.
Felaket. 2008 yılından sonra ergenlik çağındaki intihar oranlarında yükseliş başlamış. 2015 yılında kendini öldürenlerin oranı 2007 yılına göre %46 daha fazla. Tahmini olsa da şaşırtıcı bir olasılık söz konusu: Akıllı telefonların yükselişi cinayetlerde azalmaya, intihar vakalarında artışa neden olmuş.
Akıllı telefonların bu ölçüde nasıl bir etkisi olabilir ki?
Şöyle: Sosyal medya birçok gençte güvensizliğe ve hatta dışlanmışlığa yol açıyor. Bakın, birçok insan sosyal medyada başarılarını paylaşıyor. Ergenlik çağındakilerin çoğu arkadaşlarının da başarısızlıkları olduğunu anlayamıyor. Bir çalışmada Facebook’u daha sık kullanan üniversite öğrencilerinin daha depresif olduğu görüldü ancak bu sadece başkalarını kıskandıkları zaman oluyordu. “Hayattan herkes kadar zevk alıyorum” ifadesine katılan ergenlerin sayısı azalmış. Bu ifadeyle ters düşmek açık bir depresyon belirtisi, çünkü depresyondaki insanların hemen hepsi hayattan eskisi kadar zevk almadıklarını söyler. 2012-2015 arasında bunu söyleyen gençlerin sayısı giderek artmış. Depresif belirtiler bir zamanlar kızlarda ve erkeklerde aynı oranda görülüyordu, ancak şimdi kızlarda kayda değer oranda yüksek düzeyde. Üniversite öğrencilerinin akıl sağlığında da kötüleşme var. Kaygı ve depresyon durumlarında 2013 yılından bu yana hızlı bir yükseliş var.
Akıllı telefonlar ve depresyon... İnsan aralarında hemen bağlantı kuramıyor.
Şöyle bir durum var: Her şeyden önce gönderilen kısa mesaja ya da sosyal medya mesajına yanıt alamamanın kaygı yaratma olasılığı yüksek, bu da depresyonun yaygın öncüllerinden biri. Kızlar sosyal medyanın akıl sağlığına etkilerine karşı özellikle savunmasız. Kusursuz selfielere verilen önem kızlar arasında beden imgesi sorunlarını artırdı. Çok beğenilecek doğru fotoğrafı bulana dek yüzlerce fotoğraf çekiyorlar ama sonunda yine de kusursuz olmadıklarını hissediyorlar. Son bir yıl içinde intiharı ciddi bir şekilde düşünen kız lise öğrencilerinin sayısı 2009-2015 yılları arasında %35 artmış. İntihara teşebbüs edenlerin oranıysa %43 artmış. İntiharı ciddi bir şekilde düşünen üniversite öğrencilerinin sayısı 2011 ile 2016 yılları arasında %60 artmış. 2015 yılında kendini öldüren kızların sayısı 2007 yılının üç katı, erkeklerde ise iki katı. Suçun akıllı telefonlarda olduğunu kesin olarak söyleyemeyiz, ancak zamanlama büyük bir kuşku yaratıyor.
Son olarak...
Telefonu bırakın, başka bir şey yapın.
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.