Mimari ve doğa eğitimi dönüştürebilir mi?

HÜMEYRA BÜŞRA NURAL
Abone Ol

Öğrenme mekânları, erken dönemde çocukların evlerinden ayrılıp dünyayla ve başkalarıyla tanıştıkları ilk alanlardır. Bu bakımdan iyi tasarlanmış bir eğitim yapısı, kaliteli eğitimin, sağlıklı bir hayat görüşü kazandırmanın, duyarlı bireyler yetiştirmenin birinci önceliğidir.

Kendimizi eğitme konusu insanlık tarihi kadar eski bir mesele. Bunu nasıl yapacağımız, nasıl daha iyi bir eğitim sistemine sahip olacağımız ise soluksuz tartıştığımız konulardan. Bu bağlamda geleneksel yöntemlere karşı dünya genelinde birçok alternatif eğitim modelleri denenmekte, her geçen gün yeni bir eğitim akımı ortaya çıkmakta. Evde eğitim “homeschooling”, uzaktan eğitim (distance learning), ormanda eğitim “woodland education” ve hatta okulsuzluk “unschooling” gibi yüzlerce alternatif yöntem ve bu yöntemlerin içerisinde tercih edilebilecek çeşitli öğretim metodları (montessori, waldorf vb.) var. Bu çeşitlilik beraberinde birçok soru getiriyor ki bu sorulardan en büyüğü; “alternatif modeller geleneksel yöntemden daha iyi bir eğitim sunabilecek ve daha başarılı bireyler yetiştirebilecek mi?”

Fuji Kindergarten

Kendim de alternatif eğitim modellerini araştırmaya başladığım zamanlarda Tokyo’daki Fuji Kindergarten (Fuji Anaokulu) ve Bali’de bulunan Green School (Bali Yeşil Okul) dikkatimi çekmişti. Bu şehirlere gideceğim zaman yapılacaklar listemin başında bu okulları ziyaret etmek vardı. Kanlı canlı karşımda gördüğümde ise hayranlığım biraz daha arttı ve yeni eğitim modelleri ile daha iyi bir eğitim sistemi oluşturulabileceğine olan inancım kuvvetlendi.

Mimari ile doğanın birleşimi: Tokyo Fuji anaokulu

Eğitim binalarındaki sürdürülebilirlik çalışmalarının öğrencilerin olumlu davranışlar geliştirmesi, başarı oranlarının artması, öğretmen performansının yükselmesinde etkili olduğunu ispatlayan pekçok çalışma var. Bu bağlamda mimari açıdan dünyanın en iyi anaokulu olarak gösterilen Fuji Anaokulu’nda çevre ve okulun mimari yapısı çocukların öğrenimlerinde bir araç olarak görülmüş. 2017 yılında Moriyama RAIC Uluslarası Ödülü’nü kazanan okulun mimari yapısı tamamen doğa ile uyumlu bir şekilde tasarlanmış. Oval, halka şeklinde inşa edilen okulda çocukların koşmalarını, oynamalarını önleyecek tüm bariyerlerin kaldırılması hedeflenmiş. Ulaşılabilir oval çatı çocukların ana oyun alanı olarak kullanılıyor, koşmak, atlamak, zıplamak için sonsuz bir döngü sağlıyor. Halkanın içerisinde sınıfları ayıran sürgülü cam kapılar yılın büyük bölümünde açık bırakılarak çocukların iç ve dış alanlarda serbestçe geçiş yapması ile bağımsızlık ve özgürlük kavramlarını öğretmek hedefleniyor.

  • Okul, Japon halkının çok değer verdiği 50 yıllık Zelkova ağacının etrafına yerleştirilmiş. Bir tayfun sonrası yıkılarak zarar gören bu ağaç yeniden toprağa dikilerek kurtarılmış ve okul konumlandırılırken ağaçların hiçbirisine zarar verilmemiş. Zelkova ağacına çocukların tırmanmasına izin verilerek geçmiş dönem çocuklarının da bu ağaçla oynadığı bilgisi aktarılmış, böylece sosyal ve kültürel sürdürülebilirlik sağlanmış. Her sınıfa gökyüzünü görebilecekleri bir cam tavan, tavandan göğe süzülen bir ağaç yerleştirilmiş. Okulun yan tarafında bulunan bostanda öğrenciler kendi sebze meyvelerini üretip öğle yemeklerinde onları tüketebiliyor.

Montessori ilkeleri benimsenen bu okulda, 1907 yılında Maria Montessori tarafından Roma’da açılan anaokulunda (Casa dei Bambini/Children’s House) uygulandığı gibi çocukların kolayca hareket ettirebildiği, düştüğünde çocuklara zarar vermeyen, üç yüzeyli hafif ahşap mazlemelerden elde edilen mobilyalar kullanılmış. Anaokulunda her ay, öğretmenler ve öğrenciler tarafından eğitim ortamlarındaki mobilyaların yeniden düzenlendiği ve bu deneyimin çocuklar için bir oyun süreci olarak da değerlendirildiği belirtiliyor. Sınıfların hepsinde birer enstrüman bulunuyor ve çocukların kendi elleriyle yaptıkları resimler, yetiştirdikleri bitkiler göze çarpıyor.

Tokyo Fuji anaokulu

Sınıfları doğadan ayıran tek şey sürgülü cam kapılar olmasına rağmen “açık sınıf” ihmal edilmemiş. Midillilerin ve bostanın yanına dizilmiş sıralar ve kara tahta ile güzel havalarda açık havada ders işleme imkanı sunuluyor. Okulun mimarı Takaharu Tezuka, TEDx konuşmasında tüm sınırların kaldırıldığı bir okul tasarladıklarını söylüyor. Oval çatının sınırsızlığının, sınıflardaki kapıların açık olmasının yanında sınıflar arasında ve binada hiçbir şekilde duvar kullanılmamış. “Duvar kullanılmadığı için akustik bir bariyer yok. Birçok çocuğu sessiz bir kutunun içine koysanız çoğunluğu kaygılanır. Ama bu anaokulunda kaygılanmak için hiçbir neden yok, çünkü sınırlar yok. Gürültü bizler için çok önemli. Herkes bilir ki çocuklar gürültüde daha iyi uyurlar. Arkadaşlarınızla gürültülü bir kafede sohbet etmek sessiz bir yerde konuşmaktan daha rahattır. Bu anaokulunda çocuklar sınıflarda gürültü ile müthiş bir konsantrasyon gösteriyorlar.” diyerek mimari yapı ile çocuk gelişimi ve psikolojisi arasındaki ilişkinin nasıl birlikte ele alındığına güzel bir örnek veriyor.

Tezuka, mimarlık ile dünyanın değiştirilebileceğine inandığını ve bu okulla çocukların hayatlarını değiştirmek adına bir adım attıklarını söylüyor. Öğrenme mekanları, erken dönemde çocukların evlerinden ayrılıp dünyayla ve başkalarıyla tanıştıkları ilk alanlardır. Bu bakımdan iyi tasarlanmış bir eğitim yapısı, kaliteli eğitimin, sağlıklı bir hayat görüşü kazandırmanın, duyarlı bireyler yetiştirmenin birinci önceliğidir.

Sürdürülebilirlik her şeydir: Bali Green School

Dünyaya ve kendine karşı sorumluluk sahibi, öz denetimi kuvvetli bireyler yetiştirmeyi amaçlayan eğitim modellerinde doğa ile bir arada olmak, tabiatı tanımak ve ona saygı duymak, doğal yaşam kaynaklarını korumak büyük önem taşır.

  • Bu bağlamda “woodland education” yani orman okulları pek çok ülkede tercih edilen eğitim modellerindendir. Başta Almanya’nın çeşitli eyaletleri olmak üzere Avusturya, İngiltere, Kanada gibi birçok ülkede uygulanan alternatif bir eğitim bakış açısı olan orman okulları, ağaçlık alanlarda ve ormanlarda aktif katılımlı öğrenme yöntemlerinin uygulandığı, ilham veren bir başka metoddur.

Buna ek olarak, artan nüfus ile doğal enerji kaynaklarının hızla tüketilmesi sonucu ortaya çıkan çevresel sorunları önlemek adına sürdürülebilirliği sağlayacak çözüm yolları eğitim alanında da aranmaya başlandı. Eğitimde alternatif metodlarda “sürdürülebilirlik” hem eğitim sisteminin içerisinde hem de eğitim verilen yapıların oluşturulmasında büyük rol oynuyor. Sürdürülebilir eğitim, sürdürülebilir okul yapısı ve ormanda eğitime iyi bir örnek olarak Bali Green School gösterilebilir.

Bali Green School

Yıllarca kendi çocuklarına evde eğitim veren Kanadalı çift John ve Cynthia Hardy’nin “inandıkları” bir okul hayali ile Bali’de kurdukları bu eğitim merkezi her açıdan ilham verici. Uzunca bir toprak yolda ilerledikten sonra bambu ormanlarının arasında karşınıza çıkan okulu görüp de hayran kalmamak elde değil. Kültürel mirasın korunması ve doğal kaynakların kullanılması adına okul tamamen geri dönüşümü kolay ve sağlıklı bambu ağaçlarından inşa edilmiş. Bu süreçte bambuyu iyi tanıyan yerel halka iş imkanları sunularak yerli ekonomi de desteklenmiş. Dünyanın her yerinden öğrenci kabul ederek kültürel çeşitlilik de sağlanmış.

Çeyiz sandığından çıkan atalık tohumlar
Nihayet

Üretimin vazgeçilmez olduğu bu okulda da öğrencilerin bambu, pirinç ve çeşitli bitkiler yetiştirebilmesi için özel alanlar ayrılmış. Sabun, gübre, çikolata üretimi yine öğrencilerin elinden çıkıyor. Bununla beraber veliler de okul ile sürekli etkileşim içerisinde bulunuyor. Kahvesever bir veli okulda kafe açıp öğrencilere baristalık eğitimi verirken, bir başka veli yemek pişirme derslerine liderlik ediyor.

Sürdürülebilir okulların en büyük hedeflerinden birisi elbette atık miktarlarını azaltmak ve geri dönüşüme katkı sağlamak. Bu bağlamda Bali’ye gittiğinizde plastik poşetlerin kullanımının yıllar önce Bali Green School öğrencilerinin projesi ile kaldırıldığına şahit oluyorsunuz. Okulda kullanılan her şey geri dönüştürülebilir, kimyasal atığa sebep vermeyen, doğal malzemelerden oluşuyor. Öyle ki ATM makineleri dahi bir banka işbirliği ile bambu ağacından elde edilmiş.

Tüm bu sürdürülebilirlik faaliyetleri ve uygulamalı etkinlikler okulun ders müfredatının içine yedirilmiş. Pirinç tarlasında çalışmak, yemek pişirmek, doğada gezintiye çıkmak, sürdürülebilirlik adına proje üretmek bu okulların dersleri arasında. Sanırım kaçırılmaması gereken nokta buradaki “bütüncül” yaklaşım. Bali Green School kurulurken tasarımcının, eczacının, doktorun, çiftçinin bir arada bulunduğu bir heyet ile bu işe girişmelerinin bir anlamı olmalı.

Pandemi sürecinde eğitimi yeniden düşünmek

Kendimize şunu sormalıyız; tarlamızın, bostanımızın, yeşil alanımızın bol olduğu köylerimizde bile neden eğitimi tek bir beton binaya sığdırmak için diretiyoruz? Ülkemizin dört bir yanından bereket fışkırıyorken, türlü türlü meyve, sebze üretimi yaparken çocuklarımız neden sadece mevsimlik işçi olarak okul yaz tatillerinde buna dahil ediliyor? Bali’de uygulanan eğitim metodu bizlere ne kadar masalsı ve uzak gelse de esasen 1940 yılında kurulan Köy Enstitüleri’nden çok da farklı değil. Tarıma elverişli arazilerde kurulan, temel derslerle beraber arıcılık, bağcılık, marangozluk gibi pekçok konuların uygulamalı olarak öğretildiği bu enstitüler yerli halk ile işbirliği halinde eğitimi sürdürüyordu. Sanatın, zanaatın, ziraatın bir arada bulunduğu bir eğitim metodu yakalayan Köy Enstitüleri ile sosyal, kültürel, ekonomik sürdürülebilirlik sağlanmış ve dünya üzerinde örnek teşkil edebilecek bir model oluşturulmuştu.

Tarlamızın, bostanımızın, yeşil alanımızın bol olduğu köylerimizde bile neden eğitimi tek bir beton binaya sığdırmak için diretiyoruz?

Ülkemizde yasalar gereği evde eğitim, okulsuzluk mümkün değil. Çocuklarına evde eğitim vermek isteyip mahkemelerde mücadele eden ailelerin sayısı ise azımsanmayacak kadar fazla. Köy enstitüleri ise yıllar önce kapatıldı. Hukuken uygulanması mümkün olmayan alternatif eğitim arayışları ile pandemi sonucu tanışmak zorunda kalmamızsa manidar. Yaşadığımız uzaktan, evde ve online eğitim deneyimi belki farklı, yeni ve taze eğitim modeli arayışlarına kapı aralar. Ebeveynlerin her gün çocuklarının öğrenme serüvenine dahil olması, eğitmenlerin, eğitim yapılarının rolünün ne kadar önemli olduğunun görülmesi bu pandeminin pozitif çıktılarından sayılabilir. Alternatif eğitim modellerinin denenmesi, belki özümüze döndüğümüz bize ait köy okullarının yeniden canlandırılmasına vesile olur.

Öyle ya da böyle pandemi hepimiz için neyin önemli olduğunu durup düşünme fırsatı verdi. Üzerinde yaşadığımız dünyaya neler yaptığımızı, aynada kendimizi görmemizi sağladı.

Alternatif eğitim modelleri şimdiye ve aslında geleceğe adapte olabilmeyi, eleştirel düşünmeyi ve aynı zamanda dünyaya ve doğaya duyarlı olmayı, şimdi yaşadığımız gibi küresel sorunlara çözüm sunabilmeyi hedefliyorken taze fikirlerden, metodlardan kaçınılmamalı. Eğitim, kendimizi, ailemizi, toplumumuzu ve dünyayı değiştirip dönüştürebilecek en büyük araçken bu fırsatı iyi kullanmalıyız.