Mirai ve animenin farklı yüzleri

AYBALA HİLAL YÜKSEL
Abone Ol

Film insanın birbirine zıt görülebilecek duygularını, sevgiyi, korkuyu, merhameti, öfkeyi, kıskançlığı bir çocuğun hissiyatı yalınlığında fakat her yaştan seyircinin özdeşleşme kurabileceği detaycılıkta anlatmayı başarıyor.

Hayao Miyazaki yalnızca Japon animasyonu için değil, dünya sinema tarihi için de kilometre taşı kabul edilen bir yönetmen.

Isao Takahata ile birlikte Stüdyo Ghibli çatısı altında ürettikleri filmlerin gördüğü ilgi Ghibli’yi uzun yıllar Japon animasyonunun tek temsilcisi yaptı. Benimsedikleri üslup ülke animasyonu ile özdeşleşmişti, üretim metotları hayranlık ve saygı uyandırıyordu, ticari başarıyla birlikte endüstrideki ağırlıkları günden güne artıyordu.Ancak bu yegânelik farklı yollardan gitmeyi seçen Japon animasyoncularını ister istemez ikinci planda bıraktı.

Miyazaki’nin 2013 yılında emekli olduğunu açıklaması ve stüdyonun 2014’ten bu yana yeni film yapmaması Ghibli takipçilerini üzse de Japonya’daki endüstrinin farklı seslerine daha fazla özgürlük ve görünür olma imkânı sağlamış gibi görünüyor. Bunun en yeni örneği 22 Mart itibariyle ülkemizde vizyona giren Mirai (Mirai no Mirai, 2018)

Kız kardeşi doğduktan sonra kendisine ilgi gösterilmediğini düşünen ve kardeşinin varlığını kabullenmekte zorlanan dört yaşındaki Kun’un büyüme hikâyesini anlatıyor.

Mirai şimdiden 2016 yılında Senin Adın (Kimi no na wa) filminin yakaladığına benzer bir popülarite kazanmış görünüyor. Mirai’nin yönetmeni Mamoru Hosoda 1999 yılından bu yana animasyon filmler yapıyor. Japonya’daki pek çok animasyon yönetmeni gibi onun da yolu yıllar önce Ghibli ile kesişiyor, ancak stüdyo Miyazaki üslubunun dışına çıkmamasını talep ettiği için bu birliktelik çok kısa sürüyor.

Hosoda, Ghibli’nin masalsı dünyasını tamamen reddetmemekle birlikte daha gerçekçi temalarla ilgilenmek istiyor ve bireysel yaratıcılığından taviz vermek istemiyor. Sadece el çizimleri ile üretmeye devam eden Ghibli’nin aksine teknolojinin sunduğu imkânlardan da faydalanmayı tercih ediyor. Hosoda önceki işlerinde olduğu gibi Mirai’de de geleneksel el çizimleri ile bilgisayar temelli (CG) animasyon tekniklerini birleştiriyor.

Yönetmenin gerçekçilik anlayışına uygun olarak, Mirai hemen her ailede yaşanabilecek bir krizin ortasında geçiyor. Kız kardeşi doğduktan sonra kendisine ilgi gösterilmediğini düşünen ve kardeşinin varlığını kabullenmekte zorlanan dört yaşındaki Kun’un büyüme hikâyesini anlatıyor.

Mirai’nin başkahramanı küçük Kun, değişen hayatının tüm kriz anlarında ailesinin geçmişinden veya geleceğinden bazı kişilerle çeşitli yolculuklara çıkıyor. Her bir yolculuk onun hayata ve daha da önemlisi kendi benliğine dair yeni bir şey öğrenmesiyle sonuçlanıyor.

Mirai’nin başkahramanı küçük Kun, değişen hayatının tüm kriz anlarında ailesinin geçmişinden veya geleceğinden bazı kişilerle çeşitli yolculuklara çıkıyor.

Kun aile tarihini öğrendikçe veya yaptıklarının gelecekteki sonuçlarını gördükçe, seçim yaptığı her bir anın bugünü ve geleceği yarattığını algılamaya başlıyor. Yaşadığı tüm maceralar büyük hikâyeye, Kun’un abi olmayı öğrenmesine, kardeşinin varlığıyla barışmasına, kısaca olgunlaşmasına hizmet ediyor.

Kendisini ve ailesindeki diğer fertleri eksikleri, hataları ile birlikte kucaklamayı öğreniyor. En nihayetinde Mirai, Japon kültüründe hayati önem taşıyan ve dünü, bugünü, yarınıyla bir bütün olarak kabul edilen “ie”nin (hane halkının) kendi içindeki birliğini ve uyumunu sağlıyor.

Çocuk filmi paradoksu çocukluğa dair filmler hatta çocuklar için yapılmış filmler, genellikle ve biraz da (filmler yetişkinler tarafından yapıldığı için) kaçınılmaz olarak yetişkin bakış açısının izlerini taşıyor. Daha da yaygın olarak çocuk zihninde çok da karşılığı olmayan yetişkinlere has ikilemlerin ve hikâyelerin çocuk karakterlere yakıştırılarak anlatıldığına rastlıyoruz.

Mirai ile ilgili dikkat çeken ilk şey bu yaygın eğilimin dışına çıkıp, olayları gerçekten bir çocuğun göreceği şekilde aktarma gayreti göstermesi.

Filmin gerek içeriği gerekse biçimsel unsurları bu yaklaşımla tasarlanıyor ve yönetmen animelerde peri masalları seyretmeye alışmış seyirciye şu soruyu yöneltiyor: Bir çocuğun hayal gücünden daha fantastik ne olabilir?

Dönüşen Hayatlar : Saf
Nihayet

Öte yandan Mirai’nin karşılaştığı bir diğer meydan okuma bu denli çocuksu bir hikâyeye yetişkin seyirciyi ortak edip edemeyeceği noktasında ortaya çıkıyor. Film insanın birbirine zıt görülebilecek duygularını, sevgiyi, korkuyu, merhameti, öfkeyi, kıskançlığı bir çocuğun hissiyatı yalınlığında fakat her yaştan seyircinin özdeşleşme kurabileceği detaycılıkta anlatmayı başarıyor.

Dahası hayat boyunca özü itibariyle değişmeyen, sadece yıllar içinde görece kompleks hâle gelen sorunların ayan beyan göründüğü çocukluk dönemindeki yüzleşme, seyredenleri insan tabiatı üzerine düşünmeye teşvik ediyor.

İstanbul Film Festivali’nde Öne Çıkanlar

38. İstanbul Film Festivali, bu yıl 5-16 Nisan tarihleri arasında yapılacak. Türk ve dünya sinemasının güncel örnekleriyle birlikte sinema tarihinden klasik filmlerin de gösterileceği festivalin programında yer alan filmlerin bazıları özellikle dikkat çekiyor.

Kız Kardeşler ,Tepenin Ardı, Abluka filmleriyle tanıdığımız Emin Alper’in yeni filmi, kasabaya besleme olarak verilen ancak tutunamayıp dağ köyündeki evlerine geri gönderilen ve yeniden kasabaya dönmek için gizli bir rekabete giren üç kız kardeşin hikâyesini anlatıyor. Kız Kardeşler’in dünya prömiyeri şubat ayında Berlin Film Festivali’nde yapıldı.

Shadow Filmlerinde “wuxia” Uzakdoğu savaş sanatı türünün en parlak örneklerini veren ve 2002 yapımı Kahraman ile bilinen Zhang Yimou, 3. yüzyılda geçen yeni filmiyle beyaz perdeye dönüyor. Shadow’un hikâyesinin merkezinde, Üç Krallık döneminde halkın taleplerine rağmen sürgüne yollanan bir kral yer alıyor.

Dr. Strangelove İstanbul Film Festivali Stanley Kubrick’i, ölümünün yirminci yıldönümünde özel bir bölümle anıyor. Soğuk Savaş dönemini anlatan politik hiciv Dr. Strangelove’ın yanı sıra yenilenmiş kopyalarıyla gösterilecek on iki tane daha Kubrick filmi, yönetmenin filmlerini beyaz perdede izleyememiş kuşakları ve Kubrick hayranlarını sinemaya çağırıyor.