Nihayet Teyze’nin ahir ömrü

AYŞEGÜL TOZAL
Abone Ol

Elli beş yaşındaki Nihayet Teyze’nin Kur’an kursuna kaydolması için en azından ilkokul diplomasına sahip olması gerekir. Önce okuma-yazma kursuna kaydolur. Sonra öğrenci belgesini gösterip kursta misafir öğrenci olarak dersleri takip etmeye başlar. Dönem sonunda okuma-yazma diplomasını alınca da resmî kaydını yaptırır. O tarihten itibaren Kurs artık ikinci evi gibi olur Nihayet Teyze’nin. Bu yıl dördüncü senesiymiş kursta.

Kapı çaldığında, “kim bilir hangi nasibin habercisidir” derdi babaannem. Bir heyecan duyardı o sesle birlikte. Öyle etrafı toplamanın kendine çeki düzen vermenin telaşı değildi bu, günden nasibine düşeni almaktı. Babaannem artık köşesinde oturmuyor ama annemlere ne zaman gelsem gizliden babaanneme öykünür, bir şekilde babaannemin sırlarına vâkıf olmaya çalışırım.

Nihayet Teyzeler maaile Van’dan geldiler mahallemize. Adının ilginç bir hikâyesi var.

Ev darmadağınık. Oturma odasının perdeleri çıkarılmış, yıkanıyor. Halılar toplanmış. Mutfak raflarındakiler indirilmiş, teker teker tozu alınıyor. Annemin ayağında bandik, ablam saçlarını en tepeden toplamış soluk soluğa temizlik yapıyor. Böyle temizlik seanslarında kadınlar ne kadar ciddileşiyor, kapıdan bacadan yılların acısını çıkarır gibi bir hâle bürünüp bastırdıkça bastırıyorlar ellerindeki bezleri. Babamın kaldırmakta güçlük çektiği çekyatı, hop bir tutuşta kenara çekiyor işte ablam. Eğiliyor, büzülüyor, uzanıyor ama hep düşünüyor. Düşündükçe güçleniyor, dokunduğu yer parlamaya başlıyor. Tam bu esnada zil çalıyor, ikisinin de yüzüne bakıyorum, bu hazırlıksız anda ‘eyvah’ diyecekler diye bekliyorum. Merdivenlerden söylenerek gelen Nihayet Teyze’yi buyur ediyorlar. İyi de kadın nereye oturacak şimdi? Ayakta laflıyorlar, “Merak ettim komşum sizi, iki haftadır perdeler çekili, ses soluk çıkmıyor, dayanamadım geldim.” İki haftadır memlekette olan bizimkiler niye haber vermemiş ki bu vefalı komşuya?

  • Nihayet Teyzeler maaile Van’dan geldiler mahallemize. Adının ilginç bir hikâyesi var. Nihayet Teyze’nin babası Ahmet Amca’nın ilk evliliğinden beş kızı olur, dört kız doğduktan sonra vefat eder, beşinci kızında ise hem eşini hem de kızını doğum esnasında kaybeder. Tekrar evlenir, ikinci eşinden de dört kızı olur, fakat yine kaderin cilvesi her biri doğduktan sonra vefat eder. Beşinci kız Nihayet Teyze’dir, babası Arapça ‘yeter’ anlamına gelen Nihayet ismini verir. Nihayet Teyze’den sonra bir kızı ve üç oğlu daha olur.

Vanlı komşularımızın kadınları çarşaflı, Türkçeyi çat pat konuşuyorlardı. Örtülerini düğümcük yapan mahalleli Nihayet Teyze’yi garipsemişti önceleri. Üç katlı binada kayınvalide ile gelinler birlikte oturuyorlardı. Çocukları olmayan bu aileyi, biz çocuklar da pek sevememiştik. Hiç unutmuyorum, Vanlı teyzeler bir keresinde mevlit okuttu, tüm mahalleli davet edildi.

Bir çömlekçinin hayat tecrübesi: Mağara
Nihayet

Apartmana girer girmez yabancı bir koku karşıladı bizi: otlu peynirli poğaçalar... Ya bir kere ısırılmış ya da hiç dokunulmamış tabaklar geri verildi gelinlere. Yeme-içme alışkanlıkları uyuşmamıştı mahalleliyle. Gelinler de bir tuhaftı, rengârenk uzun robadan elbiseler, dolama yapılmış oyalı tülbentler ve altın bilezikli, kınalı eller. Elleri ve yüzleri nasırlıydı, başkaydı konuşmaları. Mahalleye bütün sene yetecek kadar dedikodu nevalesi birikmişti o mevlitten. Biz çocuklar şaşırıyorduk bakkala giderken dahi çarşaf giyen bu kadınlara, annelerimize hak veriyorduk kendimizce.

Tam on iki yıl geçmiş üzerinden. Gelinlerin en büyüğü Nihayet Teyze şimdi bizde. Çarşafını çıkardı, boynundaki sarı taşlı kolye bembeyaz yüzünü aydınlattı bir anda. “Ben ne yapayım Emine?” dedi, annem eline perdeleri tutuşturdu, hemen asmaya başladı perdeleri.

Nihayet Teyze ile annemler nasıl bu kadar samimi olmuşlardı, ya mahalleli, onlarla da aynı yakınlıkta mıydı? Ablamın anlatmasına göre, Vanlı teyzeler, mahallelinin cenazesinden düğününe, bayramından doğumuna kadar insanın dostun kapısını gözlediği hiçbiri anı kaçırmamış, önce onlar koşmuşlar.

Bir süre daha kimse gitmese de evlerine, ihmal etmemişler konu komşuyu. Hatta mahalleliye özel yağ kullanmışlar yaptıkları yemeklerde. Öyle sevdirmişler kendilerini, benimsemiş mahalleli, komşuluğu kazanmışlar.

Çay demlendi, reçel, peynir, ekmek, bisküvi, dünden kalan patlıcan yemeği ne varsa sofraya konuldu. Nihayet Teyze’nin yıllar sonra ilk defa bu kadar yakınındaydım. Elinde çay bardağı muhabbet esnasında anneme dönüp, “Bak ben niye geldim?.. Her hafta Cuma günleri toplanıp cüz okuyalım, mahalleye haber edelim.” dedi. Annem önce “Ne güzel olur…” tepkisiyle karşıladıysa da sonradan mahallelinin pek yanaşmayacağını söyledi; torun bakıyordu herkes. Üzüldü, başını önüne eğdi. Dertlendi epey. Sonra birden “Emine sen de gelsene, bu sene birlikte gidelim Kur’an kursuna.” dedi, annem gülümsedi çekingen bir ifadeyle, “Bu yaştan sonra olur mu ki?” dedi. “Niye olmasın? Ben elli beş yaşımda tecvid öğrendim, yeter ki dua et ve canı gönülden iste.” dedi. Nihayet Teyze ne güzel hayra davet ediyordu, bu kadar yaşı var mıydı? Elli beş yaşında bir kadın kurstan okula yeni başlayan bir çocuk hevesiyle bahsediyordu. Tam gitmeye niyetlenmiştim, ama kalkamadım yerimden, nasibime düşen gayret hikâyesine kulak verdim.

Bir Cuma vakti içine ateş düşer Nihayet Teyze’nin. “Kur’an’ı en güzel şekliyle okumak varken böyle okumam makbul olur mu ki?” der ve evde kendi kendine uğraşır. Çalışır ama kıvamına getiremez bir türlü. Kur’an kursuna gitmeye karar verir, çarşafını giydiği gibi koşar adım varır kursa. “Bir gittim, bir sürü kadın, benden yaşlılar da gençler de var. Sıralarda oturmuş talim yapıyorlar. ‘Hocam’ dedim, ‘ne olur beni de bu sınıfa al.’” Hoca kabul eder, velâkin Nihayet Teyze’nin kursa kaydolması için en azından bir ilkokul diplomasına sahip olması gerekir. Okuma yazma dahi bilmeyen Nihayet Teyze hayal kırıklığı içinde başını eğer, “Beni böyle kabul etseniz, misafir öğrenci olsam, sırada oturmasam da olur.” der, ama hoca dersleri takip edebilmesi için okuma-yazma bilmesi gerektiğini söyler. Nihayet Teyze kederlenir; “Boğazım düğümlendi, bir şey diyemedim ama bütün gece ağladım. Ben ne yapacaktım şimdi?”

Ertesi gün mahallenin okuluna gider ve müdüre okuma-yazma öğrenmek istediğini söyler.

Ertesi gün mahallenin okuluna gider ve müdüre okuma-yazma öğrenmek istediğini söyler. Müdür iki hafta sonra açılacak okuma-yazma kursuna kaydeder Nihayet Teyze’yi. Oradan Kur’an kursuna gider ve öğrenci belgesini gösterip misafir öğrenci olarak dersleri takip etmeye başlar. “Okul başladı. Sabah okula gidiyordum, öğleden sonra da kursa. Okulda en çalışkan bendim, bir de matematiği çok sevdim. Soğukta gidip gelmek zor oluyordu bazen, sınav çok uzak yerlerde yapılıyordu. Karda kışta gittim. Eteklerim belime kadar ıslanıyordu bazen…” Nihayet Teyze dönem sonunda okuma-yazma diplomasını alır, Kur’an kursuna da resmî kaydını yaptırır. O tarihten itibaren Kurs artık ikinci evi gibi olur Nihayet Teyze’nin. Bu yıl dördüncü senesiymiş kursta.

Öyle bir sitayişle anlatıyor ki kurstaki arkadaşlarını, hocalarını… “Eskiden Yasin-i Şerif’i beş dakikada okuyordum. Allah affetsin, şimdi bir saatten önce bitmiyor.” diyor, huzur ve itminan içinde.

Annem mi? Hemen hocayı aradılar ve kabul aldılar. Bir diplomanın değil, hakkıyla öğrenmenin peşine düşen Nihayet Teyze, gayret ve heyecanıyla “bu yaşta” annemi de kendine yol arkadaşı olmaya ikna etmişti.