Osmanlı’dan günümüze değişen ev tahayyülü üzerine bir okuma: Osmanlı’da ev ilanları

BEYZA KARAKAYA
Abone Ol

Arkadaşımı, yaşadığı ultra lüks, oldukça konforlu hapishanesinde ziyarete gidiyoruz. İçeriye girebilmek için üst düzey güvenlik önlemlerinden geçmemiz gerekiyor. Kapıdaki gardiyan kimliklerimizi alıp, görüşe geldiğimiz arkadaşımızı haberdar ediyor.

Devasa hapishanenin labirent gibi dizayn edilen koridorunda, her biri birbirinin aynısı yüzlerce koğuştan, arkadaşımın kaldığı koğuşu bulmak kolay olmuyor. Arkadaşımın bir oda, bir mutfak ve bir banyodan ibaret koğuşu, diğer mahkûmların da ortak kullanımına açık olan hapishane bahçesine bakıyor. Yüzlerce, binlerce mahkûm avluda volta atıyor…

Jose Saramago’nun Mağara romanında kurduğu alışveriş ve yaşam merkezleriyle geleneksel mahallelerin mücadelesini anlatan distopyanın artık sadece distopya olarak görülemeyeceğinin binlerce örneğinden yalnızca bir tanesi.

Hikâyemi garip bulduysanız şayet, akışını bozmayacak şekilde hapishane kelimesini rezidansla, gardiyanı güvenlik görevlisi ile, hapishane avlusunu AVM ile ve son olarak koğuşu da daire ile değiştiriverin lütfen. Hikâye değişti mi? En azından benim için hayır. İçinde yaşayanların hikâyesini yutarcasına yükselen, devasa bir rezidansın yüzlerce dairesinden birinde yaşayan arkadaşımın; dış kapının direkt içine açıldığı bir Amerikan mutfak, bir oda ve her iki odadan daha büyük bir banyodan mürekkep balkonsuz dairesi, vadedilen topraklar gibi büyüyen ve Avrupa şehirlerinden bir konsept üzere inşa edilen AVM’ye bakıyor.

Yaşama ve uyuma alanlarından ziyade, banyosunun büyüklüğü ile kişisel bakımı ön plana çıkartan, mutfağı yemek yapmamak üzere tasarlanan bu evde yaşamak, arkadaşım için de büyük bir ızdırap.

Arkadaşımın yaşadığı hapishane-rezidans, evlerin artık “yaşamak” için değil, “yaşama ve eğlenme alanlarına kolaylıkla ulaşmak” için inşa edildiğinin, Jose Saramago’nun Mağara romanında kurduğu alışveriş ve yaşam merkezleriyle geleneksel mahallelerin mücadelesini anlatan distopyanın artık sadece distopya olarak görülemeyeceğinin binlerce örneğinden yalnızca bir tanesi.

Evlerimiz yaşamaktan ziyade uyumak üzere inşa edilip küçülürken; artık nefes alamadığımız evlerimiz yerine suni arayışlarımızın peşinde “aktığımız” alışveriş merkezlerinin yaşam merkezi olarak adlandırılması tesadüf olabilir mi? Evlerimizi seçerken değişen önceliklerimizi kim belirliyor? Bizi bu yaşanılmamak üzere inşa edilen evlerde “yaşamaya” ilk kim, nasıl ikna etmiştir sahi?

Dünyayı okullulaştırmak: Beyaz Adamın Son Yükü
Nihayet

Şayet hâlâ bu yazıyı okumaya devam ediyorsanız, şu an içinde bulunduğunuz ya da akşam vasıl olacağınız evlerinizi sizin için vazgeçilmez yapan “şeyleri” sıralayın lütfen. Şayet sıralamaya başladıysanız ortaya ev ilanlarının ötesine geçmeyecek bir senaryo çıktığını fark etmiş olmalısınız.

Ev ilanları bize ihtiyacımız olan şeyleri sunmaktan ziyade, sundukları şeyleri önceliklerimiz, ihtiyacımız yapmaya ahdediyor. O hâlde, eve dair ihtiyaçlarımızı “ev ilanları” üzerinden okuyabiliriz. Peki ya ihtiyaçlarımızın değişimini ev ilanları üzerinden okuyabilmemiz mümkün olsaydı, ortaya nasıl senaryo bir çıkardı? Dilerseniz bunu şimdi birlikte yapabiliriz…

Ceride-i Havadis gazetesinin 1840 ve 42 yılları arasında çıkan birkaç sayısında yayımlanan ev ilanlarının izleğinde, Osmanlı’dan bugüne değişen “ev tahayyülünü” birlikte okuyalım ne dersiniz?

  • Binası pek eski olmayan bir hane kiralamak
  • Dersaadet’te Beyazıt ve Aksaray ve Süleymaniye ve Vefa ve Bağçekapusu ve ol semtlere yakın yerlerden birinde selamlık ve harem yedi sekiz odadan ibaret olup ahırı ve suyu olmak ve binası pek eski olmamak üzere kira ile verilür bir hane isticarına talib bir zat olmağla eğerçi böyle bir hanesi olub kiraya virmek murad iden var ise gazetehaneye keyfiyeti ifade ve ihbar eyleye.

İlanlardan ilki, kiralık ev arayan bir zata ait. Zat, istediği evin öncelik sıralamasını konumu olarak belirlemiş. Daha sonra muhtemelen hanesinin nüfusu sebebiyle oda sayısını; hayvanı veya hayvanları olması hasebiyle evin ahırını ve ev içinde su olmasını ön plana çıkarmış. Zatın diğer bir isteği de evin eski olmaması.

  • Sahibinden satılık harem selamlık konak
  • Dersaadet’te Davutpaşa mahkemesi karşısında on üç oda harem ve beş oda selamlık, alt ve üst katta divanhaneler (büyük salon) ve haremde üst katta büyücek hamam ve altı taş oda ve mahzen ve büyücek mutfak ve su kuyusu ve bir miktar bahçe, selamlıkta geniş havlu ve ahırlar ve karşısında ve arkasında bahçelerden başka dolaplı büyük bahçe ve bahçıvan odası ve havuzu ve içinde ve tatlı suyu olup Arapzade torunu müderris Mehmed Edib Efendi’nin konağı satılık olduğu haberi virilmekde derç olunduğu.

İlanın işaret ettiği harem ve selamlıkta toplam on sekiz odası, iki büyük salonu, büyük hamamı, altı adet taş odası ve mahzeni olan, mutfağı büyük, su kuyusu, bahçesi ve dahi bahçıvan odası, geniş havlusu, ahırları, havuzu ve tatlı suyu olan konak, kalabalık nüfuslu bir hanenin temel ihtiyaçları düşünüldüğünde oldukça kullanışlı. Fakat bu ilanda ve diğer ilanlarda da görüleceği üzere, Osmanlı’daki ilanların temel özelliği evin hâlihazırdaki sahibinin kimliği. Yani büyük çoğunluğu ilmiye, kalemiye sınıfından veyahut esnaftan veya eşraftan olan ev sahipleri evlerin en büyük referansı konumunda.

  • Ekmek fırını olan bir konak
  • Dersaadet’te Horhor Mahallesi’nde medrese karşısında dört oda ve bir sofalı mutfak ve su kuyusu bir ekmek fırını ve bir mikdar bahçesi olan Bedestenli Osman Ağa Hanesi; Ve yine Horhor civarında güzel minare yakınlarında selamlıkta üç oda ve bir sofa ve bir kuyu ve üç bin arşın bahçe ve içinde iki havuz ve kırk çeşme suyu ve bir ahır ve bir su kuyusu ve haremde dört oda ve bir sofa ve bir mutfak ve bir ekmek fırını ve bir su kuyusu ve bir mikdar bahçeden oluşan ve adı yukarıda geçen Bedestenli Osman Ağa’nın diğer konağı satılık olduğu haberi derç edilmiştir.

Yukarıda bahsi geçen Bedestenli Osman Ağa’nın her iki konağının da ilanda vurgulanan ortak özelliği ekmek fırının olması. Anakronizm yapma pahasına da olsa bugünün ankastre fırınları nispetinde o günün konağında bir ekmek fırını olmasının cazibe unsuru olduğunu söyleyebiliriz.

  • Su kuyusunu müştemil evler
  • Vefa Meydanı’nda meydana karşı selamlık ve harem sekiz oda dört sofa ve bir ahır ve su hazinesi ve üç adet su kuyusu ve yedi yüz arşın mikdarı bahçesi olan asakiri manzume-i şahane jurnal odası kâtiplerinden Şakir Efendi’nin konağı satılık olup, almak için gezmek isteyenleri içinde bulunanların gezdireceği haberi verilmekle derç olundu.

Koska civarında İstanbul Ağa Çeşmesi karşısında selamlıkta alt ve üst iki oda ve ahır ve su hazinesi ve haremde alt ve üst dört oda ve mutfak ve tatlı su tulumbası ve iki yüz arşın kadar bahçesi olan Hasan Ağa’nın hanesi satılık olduğu ve kendisi içinde olmakla isteyenleri gezdireceği haber verilmiştir.

  • Şehzadebaşı'nda selamlıkta bir oda ve haremde üst ve alt katlarda ikişer oda ve mutfak ve kuyusu ve bir miktar açıklığı olan Mahzar Hasan Ağa’nın hanesi satılık olduğu ve anahtarı Şehzadebaşı'nda İbrahim Paşa Camii karibinde Kurukahveci İsmail Efendi'nin dükkânında durduğu haber verilmiştir.

  • Mercan'da Valide Hanı kapısının karşı sırasında giyecek dükkânı üstünde selamlıkta dört oda ve haremde altı oda ve bir miktar bahçe ve tatlı suyu olan konak satılık olduğu ve anahtarının altındaki dükkânda durduğu haber verilmiştir.

  • Laleli'de Kızlarağası Cami yanında bodrum karşısında selamlıkta iki oda ve haremde dört oda ve mutfak ve kuyusu olan Mehmet Bey’in hanesi satılık olduğu haber verilmiştir.

Yukarıda alıntılanan ev ilanlarının ortak vurgusu su kuyusuna ve tatlı su çeşmesine/kuyusuna/tulumbasına haiz olmaları. Su kuyusuna yapılan onca vurgunun elbette ki suya ulaşmada yaşanan zorluğun, su kıtlığının bir tezahürü olduğunu söyleyebiliriz.

Osmanlı halkının büyük çoğunluğunun, gerek suyun azlığından gerek her mahallede bir çeşme bulunmasından mütevellit evlerine su verilmiyordu. Fakat bazı nüfuzlu kişiler bir yolunu bulup evlerine su getiriyorlardı. Fakat bu büyük bir suç teşkil ediyordu. Ev ilanlarında gördüğümüz su kuyuları, çeşmeleri, havuzları vurgusu belli ki 19. yüzyıl haneleri için büyük bir ayrıcalık teşkil ediyor, bu evleri diğerlerine nispetle daha cazip hâle getiriyordu.

  • Lükse yakın manzaralı evler
  • Üsküdar’da Salacak İskelesi’ne karib, kiler kahve odası ve sandık odalarından maada dört oda selamlık ve dört oda harem ve haremde ve selamlıkta geniş bahçeler ve yarım çeşme ve önünde, sahile varıncaya kadar setleri ve mutfağı ve su kuyusu ve ahırı ve iş bu imam-ı hazreti şehriyari merhum Ahmed Efendi’nin kerimesi hanımın sahil hanesinin satılık olduğu.
  • Sultan Selim karyesinde, Dibağ Yunus Mahallesi’nde alt, üst dört oda ve iki mutfak ve iki bahçe ve bir su kuyusu olan set üzerinde gayet iyi manzaralı Yağlıkçı Osman Efendi'nin hanesi satılık olup anahtarı mahallenin imamında durduğu haberdir.
  • Sarı Güzel’de, dört tarafı açık ve yeni tamir edilmiş, selamlıkta üst katta üç oda ve bir kahve ocağı alt katta üç oda ve büyük bir koğuş ve bir kahve ocağı, büyük ve küçük iki ahır, kagir mutfak, bin arşın bahçe ve içinde nefis köşk satılıktır.

Yukarıda alıntılanan ev ilanlarının, manzarasına ya da “nefis”liğine yapılan vurgunun, o günün şartları düşünüldüğünde elbette bu evleri “lüks” kılabileceğini söyleyebiliriz. Fakat bahsi geçen evlerin yalnızca temel ihtiyaçlar, yaşam şartları için ideal olan mimarisi, bugünün manzaralı, lüks evleriyle mukayese dahi kabul etmez. O dönemde ev, hayatın merkezinde iken bugün ev, hayatın “merkezine” olan yakınlığı ile ölçülüyor. Dilerseniz ev tahayyülündeki farkı daha iyi kavrayabilmek için bugünün ev ilanlarına bakalım.

“Yaşamak” için evden, “yaşam merkezine” yakın olan eve dönüşüm

  • CADDEBOSTAN CARİBOU CAFE SOKAĞI’NDA
  • BAĞDAT CADDESİNE 70 METRE MESAFEDE
  • ULTRA LÜX DENİZ MANZARALI SIFIR 150 m2 DAİRE
  • EBEVEYN BANYOLU
  • YERDEN ISITMALI
  • AKILLI EV SİSTEMİ
  • HER ODADA KLİMA
  • ANKASTRE FIRIN, MİKRODALGA OCAK ,DAVLUMBAZ, BULAŞIK MAKİNESİ
  • AÇIK VE KAPALI OTOPARK
  • BİNAYA AİT FİTNESS SALONU
  • SAHİBİNDEN KİRALIK REZİDANS, EŞYALI, SIFIR DAİRE
  • 81 m2, 2+1
  • ARACILAR ARAMASIN, SAHİBİNDEN KİRACIYA ARACISIZ
  • Depozito 2000 TL
  • Konum olarak Muammer Aksoy Caddesi üzerinde, Nasrettin Hoca İlkokulu’nun yanında yer almaktadır. Haritadaki konum doğru işaretlenmiştir.
  • Dairenin önünde görüşü engelleyen herhangi büyük bir yapı yoktur. Ferahtır.
  • Hemen altında BİM ve Dominos Pizza yer almaktadır.
  • Yürüme mesafesi Armoni Park'a 20 dakika, metrobüse 30 dakikadır. Yenibosna'ya dolmuşla 8 dakikada varılabilir.
  • 2+1 olup Amerikan tipi mutfak vardır. Odalardan birisinde çift kişilik yatak, diğerinde tek kişilik yatak bulunmaktadır.
  • Eşya olarak köşe koltuk, berjer, masa, bir tane çift kişilik, bir tane tek kişilik yatak bazalarıyla beraber, birisi büyük iki adet gardırop, büyük ayakkabılık, masa, 152 ekran LED TV, ankastre buzdolabı, bulaşık makinesi, fırın, ocak, klima, davlumbaz, elektrik süpürgesi.
  • Halı, duvar kâğıdı, nevresim takımı vs. her şeyi hazırdır.
  • Size sadece giysi ve yemek takımınızı hazırlayıp yerleşmek kalıyor.
  • AGORA AVM’ye (200 m), İLKE Tıp Merkezi’ne (400m), Ata Caddes’ine (500m) ve İzmir Ekonomi’ye (1 km) yürüyüş mesafesinde.
  • İçi lüks yapılı (kartonpiyer, saten alçı, açık mutfak, jaküzi) ve genç bina,
  • Ondilin Çatı (Akma sorunu yok),
  • Ferah Balkon ve önü açık Teleferik Manzarası,
  • Jeotermal Isıtma ve Demir Parmaklıklı Camlar,
  • Amerikan Mutfak
  • Apartmana ait kapalı otopark yakında hizmete girecektir.
  • İstanbul'a taşındığım için satıyorum.
  • Huzurlu bir aile apartmanıdır.

Yukarıdaki ev ilanlarının hepsi, değerini bir AVM’ye, cafeye, fastfood zincirine olan yakınlığı ile belirliyor. Artık evlerine sığamayan, evlerine sığamadığı için de yaşam merkezini evlerinden AVM’ye, cafelere aktaran bizler, önceliklerimizi de bu ölçüde bir hayli değiştirdik. Osmanlı’da mahremiyetin sembolü olarak inşa edilen, bahçeleri komşu evlerin göremeyeceği şekilde dizayn edilen evler bugün yerini ultra güvenlikli fakat ankastreli, binlerce kişinin bir arada yaşadığı, ortak alanlarda bir arada nefes aldığı, balkonsuz, mini hücrelere bıraktı.

Eğer hâlâ buradaysanız ve evlerinizin sizin için biricikliğini listelediyseniz, bir kez daha aşk ile soralım kendimize: Evlerimizi seçerken değişen önceliklerimizi kim belirliyor? Bizi bu yaşanılmamak üzere inşa edilen evlerde “yaşamaya” ilk kim, nasıl ikna etmiştir sahi?

O hâlde şimdi, inşaat seslerinin tüm algımı bıçak gibi kestiği kendi küçük mahzenime dönebilirim.