Otostopun bazı evrensel ritüelleri

SÜMEYYE KAVUNCU
Abone Ol

Beklerken kendi güzergâhına göre konumlanmak için anlamaya çalışırken gözlem yapan otostopçu orada kocaman dev bir göze dönüşür. Beklerken aslında her şeyi farklı bir gözle gözetlemekte olduğunuzu fark edersiniz. Etrafa baktıkça otostopla alakalı alakasız herkesi dikizleyen koca bir göze dönüşürsünüz. Sokağı, dışarıyı, kamusal alanı oluşturan öz de bu tecrübenin ta kendisi diye düşünürsünüz.

Otostop da her şey kadar evrensel. Bu yazı, otostop seyahatim sırasında aldığım notlardan oluştu. Benim gibi insan evlatlarının otostop çekerken yaşadığı evrensel, ritüelimsi ve duygusal şeyler.

1. Bilmediğin bir yerden bilmediğin başka bir yere giderken her çözümün hep aynı kasabaya çıkması.

Bir yerden bir yere ulaşmak için belli duraklar vardır. Soru sorduğunuz herkes aynı merkezden bahsetmeye başlar. Otobüsler oradan kalkıyor, otostop oradan çekiliyor, yollar orada birleşiyordur.

Şuraya da oradan geçiliyordur, buraya da oradan geçiliyordur. Kime sorsanız hep aynı kasabanın adı. Sonuçta o hiç adını sanını duymadığınız küçük kasaba yarım saat içinde sizin kaderiniz, güneşiniz gibi hayatın tam ortasına yerleşir.

Benim güzergâhımda burası Antalya’nın Aksu ilçesiydi. Unutamayacağım kadar çok duydum bu lafı o gün. Kime ne sorsam hep bir Aksu’dan bahsediyordu. Tamam dedim hedef Aksu!

2. Adım adım bir mekânla aşırı ilişkilenme süreci

Bir mekâna ilk vardığınızda hangi merkez hangi yönde kaldı, burada insanların otostopa bakış açısı nasıl, bölgedeki trafiğin durumu, ortamın genel psikolojisi hakkında önce hiçbir fikriniz yoktur. Böylece yeni bir araç beklemeden önce o mekânı, yönü, güzergâhı ve mekânın genel atmosferini keşfetmeye başlarsınız.

Nerede beklemek gerekir, kim hangi psikolojiyle ne yöne akmaktadır, dakikada kaç araba geçer, kim nerede yavaşlar, ara yollar nerede merkeze bağlanır vs.yi keşfettikten sonra yarı mantıkla, yarı içinizden geldiği gibi bir nokta bulup parmağı kaldırıp başlarsınız beklemeye.

Keşif sürecince mekânla ilgili neredeyse en ufak soru işareti kalmaz. Mekândaki esnafla, ağaçla, bankla, güneşle oranın yerlisinden bile daha güçlü bir bağ kurabilirsiniz.

Aşırı bir ilişkilenme olur aranızda, her ayrıntıya istemeseniz de vâkıf olursunuz. O mekân aşırı sizin olur. Çünkü anlamaya sizden daha çok kimsenin ihtiyacı yoktur. Bu yüzden otostopta durup beklenen bu mekânlar asla unutulmaz.

3. Dev bir göze dönüşmek

Beklerken kendi güzergâhına göre konumlanmak için anlamaya çalışırken gözlem yapan otostopçu orada kocaman dev bir göze dönüşür. Beklerken aslında her şeyi farklı bir gözle gözetlemekte olduğunuzu fark edersiniz.

Mekânı anladıkça, mekân sizin olur. Sizin oldukça, gözetlemeye hak kazanır gibi olursunuz. Geleni gideni tanır hâle gelirsiniz, etrafa bakarsınız. Etrafa baktıkça otostopla alakalı alakasız herkesi dikizleyen koca bir göze dönüşürsünüz.

Sokağı, dışarıyı, kamusal alanı oluşturan öz de bu tecrübenin ta kendisi diye düşünürsünüz. Sokak evden farklıdır. Sokak gözetleme ve gözetlenme mekânıdır. Sauron’un gözüdür sokak.

Evet, bazen epey bekleniyor. Benim maksimum bekleme sürem dört saat. Ama bu işin normali mekâna göre ortalama yarım saat diyebiliriz.

4. Mekânı anlayınca, mekânın aşırı bayması

Mekâna yabancılığınız gidip de, her şeyi keşfettikten sonra hâlâ parmak havada bekliyorsanız merak ve cehalet giderilmiş, heyecanlar durulmuş, ikinci aşamaya geçmişsinizdir. Bu aşamada yeni mekân sizi baymaya başlar.

Merak ve araştırma aşaması ile bayma aşaması arasında bir süre yoktur. O mekânın cahili olma paniği bittiği an mekân sizi bayabilir. Arabaların oradan akış şekli bile zihninize kazınmıştır. Durmayanlara artık yavaş yavaş söylenmeye başlarsınız. Bekleme süresi uzadıkça aynı noktada başka otostopçularla tanışılır.

Yağmur varsa birlikte ıslanırken kurduğunuz dostluklar dünyanın en gerçek dostluklarıdır. Neyse ki ben o gün çok beklemedim. Yağmur da yoktu. Mekânı anladım. Bekleme noktamı buldum. Mekândan sıkılmaya başladım, derken beğenip güvenebileceğim bir araba durdu. Bindim.

5. Bindikten sonra başlayan tuhaflıklar ve bu tuhaflıklardan alınan haz

Araca bindikten sonra da tekinsizlik, plansızlık ve zeminsizlik ama hepsiyle birlikte gelen o muhteşem özgürlük hissi bitmez. Bindiğiniz araçtan nerede ineceğiniz tam bir muamma olabilir. Şoför, “Hadi atla!” demiş, sizi arabasına almış, siz işte “Nereye kadar uyarsa oraya kadar geleyim” demişsinizdir.

Böylece hiç beklenmedik bir yerde araçtan inip tüm planları değiştirmek zorunda kalabilirsiniz. Yeni bir mekânı anlamak zorunda da kalabilirsiniz. Bu da seyyah birisi için büyük bir zevktir.

Yolculuğu zorlaştırıyor gibi duran böyle durumlarda ummadığınız bahçeler, beklemediğiniz insanlar, ömrühayatınızda duymadığınız kuş seslerine açık olun. Dünya koca bir yuvarlak ve siz o yuvarlakta öylece salınmaktasınız. Tadını çıkarın. O gün ben de çok alakasız bir yerde indim. Şoför bana yolu tarif etti. Anlamadım. Tamam, dedim. İndim. N’apıcam diye bir yöne yürümeye başladım.

Sonra yolda yürürken eski dükkânların arasında yeşil bir bahçeden tek başına öten bir kuşun sesini duydum. O an anladım ki her şey o anda orada o kuşun şarkısını dinlemem için mükemmel bir şekilde ayarlanmıştı.

Yolu akışına bırakmaktaki mükemmel salınmayı ve tek tek her andaki mükemmel idiyeti hissedebilmiştim. Aslında hayatımızın her anı mükemmeldi. Bir süre yürümedim. Otostop da çekmedim. Kuşu dinledim. Gözlerimi kapattım. Deli bu derseniz, eyvallah.

6. Otostopçu kimliği ve modern bireyin kimlik krizi meseleleri

Otostop çekerken kıyafet meselesi önemli. Otostop başlı başına bir karşı duruş. İş, görev, bireysellik, zaman yönetimi ve kapitalizmin yani modern dünyanın dayattığı her şeyin tam tersi. Ve ne yazık ki o gün sırtımda sırt çantamla yolları arşınlayan bir seyyah değil, toplantıdan çıkmış bir çalışandım.

İş kıyafetiyle, takım elbise ve laptopla işten çıkıp otostop çektiğim için yardıma ihtiyacı olan masum kız rolünden başka bir rol yakışmıyordu bana bu sefer. Otostop ile kamp genelde bir arada gelir.

Dolayısıyla otostopçunun sırtında çantası dediğimiz kocaman evi olur. İçinde çadırı, matı, eşyalarının olduğu boyu kadar bir çanta. Yanımda ne sırt çantası ne de çadır vardı.

Epey kimlik karmaşası yaşadım. Bu kıyafetlerle içimdeki otostopçuyu ben de açıklamaya üşendim ve yeni rolümü benimsedim. Yolunu bulamayan kız olarak bu yolculuğu tamamladım o gün.

7. Başka bambaşka bir zaman teorisi

Güneşin batışını Antalya kalesinden izleyeceğimi hesap etmiştim. Tüm planları buna göre yaptım. Ama otostop bu, planlar tutmuyor. Akşam üzeri güneş batarken ben herkesin bahsettiği şu Aksu’ya varabilmiştim. İşte bu adrenalindir arkadaşlar.

Her şoförün arabayı sürme hızı, sizin yolda bekleme süreniz, hepsi muamma, her şey muallak. Ve bazen gerçekten bir yerden bir yere gitmek çok uzun sürüyor. Bu uzunluğun da keyfini çıkarmak gerek.

Ne de olsa otostop çekerken kapitalist sistemin dışına çıkmak, sistemi tersten işletmek, insanlık bir akarsuymuş gibi akarken, o suya kendinizi bırakmak, zamanı yönetmeye çalışmamak gibi hobileriniz olmalı. Sadece mekânda değil, zamanda da özgürleşmek mümkün.

8. Sokağı kuran şey: Bakmak, bakılmak

Mekânı gözetleyen göz olduğunuz kadar bakış nesnesi de olacaksınız yolda kaçınılmaz olarak. Sadece arabasına sizi alacak kişi de değil bu üstelik, topluma karışıp evden dışarı çıktığınızdan beri bir sahnede olduğunuzu, yalnız olmadığınızı zaten biliyorsunuz. Bakılmak meselesi karışık.

Hangisi taciz, hangisi merak, kim yardım etmek istiyor her zaman tam anlamıyorum ama otostopçuya ilgi var. O kesin. Yolda tanıştığım ve içtenlikle hayatını, seyahatlerini, dertlerini dinlediğim, yardım aldığım, arkadaş olduğum insanlarla arkadaşlığımız genelde şehirde de bitmedi.

Sistemin dışında kurulan bu ilişkiler çok kıymetli. Bir de ilgi sevmeyen biri için “ilginç” olma durumu var, sevmediğim. Otostop çekiyor da olsanız, yol soran masum kız da olsanız bu, oranın yerlisi olan biri için ilginç bir durum.

Durduk yerde fikrini söyleyen insan, gereksiz meraklı bakkal, tam evden çıkarken kapıda yakalandığım komşu teyze beni rahatsız eder. O yüzden mümkünse meraklı gözlerin olduğu şehir merkezlerinde değil, az ilerleyip otobanda otostop çeker pek çok kişi. Otobanda sizi anlayan daha çok yol meraklısı vardır. Bence çok mantıklı!

9. Yolun şaşırtıcı olması

Bin bir macerayla Aksu’ya vardığımda şaşkınlığımı gizleyemiyordum. Bu muydu herkesin Aksu dediği yer, dedim! İnanılmaz tozlu, kokulu ve çirkin. Yol boyunca sanırım elliden fazla kez duymuş olabilirim “Aksu’ya gideceksin” diye.

Gittiğimde Türkiye’nin en kötü kasabası burası, dedim. Bu yetmiyormuş gibi bir de tüm yolları kazmışlardı ve çok büyük iş makineleri vardı.

Üstelik inşaat makinaları o kadar devasaydı ki kasaba neredeyse karanlıkta kalmıştı. Antalya dendiğinde Aksu’nun hayalini kurmuyoruz bu yüzden.

Kaş var, Kemer var, ne bileyim Olimpos var. Aksu’nun denize kıyısı da yoktu bu arada. En talihsiz yeri Türkiye’nin. Evet, Aksu macerasının sonu böyle.

10. Otostopa ihanet meselesi

Siz bir otostop seyahati planlamışsınızdır ve ilkeleri bellidir. Araca para verilmeyecek. Çünkü araya para girdiği anda insani olan her şey, kapitalistleşiyor, yapmacıklaşıyor.

Kapitalist olmayan bir ilişki kurmak ne demek? Bunu yapmadan bilemezsiniz. Kapitalizmin dışına çıktığınız anda dünya farklı bir yer oluyor. Bunu yapmadan gündelik hayatta ne kadar çok müşteri-satıcı ilişkisi kurduğumuzu tahmin edemezsiniz.

Toplumdaki neredeyse bütün ilişkilerimiz müşteri ve satıcı olmak üzerine kurulu. Bir şehre adım attığınız an her şey para üzerine kurulu. Bu yüzden şehirlerden uzak duruyoruz.

Otostopta ise her şey bunun tam tersi. Otostopta modern öncesi dönemde, kapitalist rasyonalizmin, ücret ve hizmet gibi yapay sorumlulukların olmadığı bir dünyadasınız. Para diye bir şey yokmuş gibi davranacaksınız. Varsa da ölümüne paylaşacaksınız. Otostop beleşçilik değil. Bir felsefe. Evet, sen de paylaşacaksın.

Bazen bir an yoruluyorsunuz, bir dolmuş duruyor ve binip ücret ödeyip gideceğiniz yere gidiyorsunuz. O zaman içinizde bir vicdan azabı oluşuyor. Otostopa ihanet etmiş gibi hissediyorsunuz. Bitti. Hikâye yok. Anlatacak bir şey yok.

Şoför selamınızı ya alıyor ya almıyor. İnsanlar parasını ödemiş oturmuş. Selam yok. Sohbet yok. Yardımlaşma, paylaşma hiçbir iletişim kırıntısı yok. Buz gibi bir his. Buz gibi.

11. Otoban rüzgârı gerçeği

Otoban rüzgârı özgürlüğün meltemi gibi yüzünüze çarpar. Kamyon veya tır geçtiyse bir rüzgâr çarpar yüzünüze, gelip geçer. Bu özgürlüğün rüzgârıdır. Otobanda, sırtında çantayla bu rüzgârı yemenin, herhangi bir yönde herhangi bir araçla herhangi bir yere gidecek olmanın verdiği şey hazdır. Otoban boşluğuna çıktıktan sonra rüzgâr aşktır.

12. Otostopçunun araç seçmesi

Otostop deyince genelde akla en kötü ihtimaller geliyor. Sanki hemen kötü bir kamyon şoförüne denk gelecekmişsiniz gibi. Ya da otostopçu ilk duran araca binermiş gibi.

Hâlbuki otostopta seçenekler sınırsızdır. Bazen üst üste on araç geri çevirdiğimiz olmuştur. Hem içindeki insanın enerjisi hem de aracın kendisi kararınızı etkileyebilir. Eski bir arabayla yolculuk yapmak istemiyorsunuzdur mesela.

Eski modellere parmak kaldırmazsınız daha baştan. Parmak kaldırdınız, bir araç durdu, diyelim; daha durma anında o ilk enerjiden, ilk diyaloglardan, bakışlardan anlarsınız kararınızın ne olduğunu. Üstü açık spor arabalardan ambulansa kadar normalde binmediğim pek çok araca otostopla bindim.

13. Otostopçu ile diyalog

İlk diyalog güzergâh üzerine yapılır pek tabii. Amaç: yol almak. Ne tarafa gidiliyor, rotalar nereye kadar uyuyor? Bu aşamada binmemeye karar verirseniz, “Teşekkürler ben başka bir yöne gidiyorum” deyip göndermek iyi bir reddetme yöntemi.

Binerseniz de kiminle nasıl bir muhabbet ortaya çıkacağı tamamen karşılaşan insanlardan çıkacak enerjiye bağlı. İnsan kadar seçenek var. Yerel bölge halkından bölge ile ilgili bilmediklerimi öğrenerek rota değiştirmişliğim çoktur.

Otobüse atlayıp dümdüz gitmemenin güzelliği de bu. Yeni yerler öğrenerek gezmek. Ya da otostopla gezmeme çok şaşıran insanlara kendi hayatlarıyla ilgili başka hayaller kurdurmak büyük bir zevk benim için. Bir subayla uzun bir yolculuk yapmıştık mesela. Biz araçtan inerken subaylıktan istifa edip seyahate çıkmayı düşünüyordu abimiz.

O gün Antalya’da havalimanından Kurşunlu Şelalesi’ne, şelaleden Lara’ya otostopla gezdim. Akşam otelime vardığımda sabahki çalışan kimliğimle karşılanıp odama geçtim.

Her şeye ara verip, şehirden, işten, kapitalist ilişkilerden bir günlüğüne kaçıp kaçamak yapmıştım. Otantik kimliğimizi arayış yolunda mesai harcayan eski keşişler gibi hissediyordum. Mutluydum.