Sanal kimlikler gerçek tehditler

AYBALA HİLAL YÜKSEL
Abone Ol

Sosyal medya bugün artık hayatlarımızın vazgeçilmez bir parçası. Daha önce sahip olmadığımız ama bugün kullandığımız pek çok teknoloji gibi sosyal medyanın da yokluğunu hayal etmek zor, bir açıdan gereksiz de. Her türlü dürtü ve isteğin özgürce dile getirildiği bu ortam, iletişimi bugünkü doygunluk dönemine getirdi ve bundan sonra da değişen vasıtalarla yeni hâllere evirecek.

İnternet ile -özellikle sosyal ağlarla- hayatımıza giren yeni ilişki biçimleri, bugüne kadar pek çok filme konu oldu. Bunların ilki ve en dikkat çekicisi, iş yüzünden rakip olan iki insanın bir sohbet sitesinde yakınlaşmalarını anlatan Mesajınız Var (You’ve Got Mail, 1998).

Trust (2010)

Sosyal medyayı mevzu edinen film sayısı, internetin hayatımızda kapladığı yer ile paralel olarak artış gösterdi ve bu mecraların günlük hayata getirdiği yeni imkânlar kadar yeni muğlâkları da perdeye taşıdı. Liseli bir genç kızın internette tanıştığı bir adam tarafından kandırılmasını işleyen Trust (2010), internette dost ses arayan bir grup insan hakkındaki Sanal Hayatlar (Disconnect, 2012) ve Facebook’un kuruluş hikâyesini perdeye taşıyan Sosyal Ağ (Social Network, 2010) sanal ilişkilerin farklı veçhelerine dikkat çeken yapımlar. Sanal kimlikler vasıtasıyla ‘sosyalleşmenin’ vaat ettiği özgürlük, bu özgürlüğün yanında getirdiği güvensizlik duygusu ve tüm bunların nasıl paraya çevrilebileceği, bu filmler bağlamında tartışılabilir.

Yeni iletişimin yeni yüzleri

Sosyal paylaşım sitelerinin açtığı yeni ve kurgulanabilir alanlar kullanıcılara daha önce sahip olmadıkları bir serbestlik sağlıyor.

Anne hasreti
Nihayet

Sahte hesaplar ve kimlikler bir kenara bırakılsa dahi, bu ağlarda, bir ‘profil’ dizayn etmenin, kendine dair bir sunum gerçekleştirmenin cazibesi karşı konulur türden değil. Bu sanal dünyada arzu edilen rollere bürünmek, normalde söylenemeyecek sözleri söylemek, hiç olmadığı kadar kolay. Özel hayata dair detayların rahatlıkla sergilenebileceği, yeni anlamlar yaratacak şekilde alt alta getirilebileceği, dönüp dönüp tekrar kurgulanabileceği bu mecralar hayatlarımızın merkezine yerleşmiş durumda. Sosyal ağların gördüğü talebin sebeplerini belki de toplumsal hayatın türlü kısıtlamaları veya hengâmesi içinde kendini olduğu gibi ortaya koyamamakta aramalı.

You’ve Got Mail, 1998

Karşılaştığında birbirinden nefret edecek iki insan internette tanıştığında aralarında doğan aşkı anlatan Mesajınız Var, konu hakkında ilginç veriler sunuyor. Filmde iş dünyası, sosyal çevre ve politik görüş gibi pek çok sebepten yolları tamamen ayrılmış görünen iki insanın internet sayesinde, birbirinin ruh eşi olduğunu fark etmesi anlatılıyor. Burada internetin sağladığı özgürlük, bireylerin bürünmek mecburiyetinde kaldıkları toplumsal rollerden kurtulmalarına ve kendilerini açıkça ortaya koymalarına vesile olan bir mecra olarak olumlanıyor.

Hemen bu noktada eklemek gerekir ki toplumsal rollerden sıyrılmak her zaman ortaya ‘saf’ ve ‘iyi’ bir tablo çıkarmayabilir. Bastırma ve frenleme mekanizmalarının devreden çıkması, sınırların kalkmasına ve duyguların açıkça ortaya dökülmesine meydan veriyor. İnternette kurulan iletişimdeki ‘dolaysızlık’, ortak dilden ve örften uzaklaşma imkânı, toplum tarafından çizilen ‘mahrem’ veya ‘ahlâki’ olma gibi algıların geçersizleştiği bir zemin hazırlayarak suistimaller doğurabiliyor. Herkesin herkese dönüşebileceği ve ulaşabileceği bu alan, vaat ettiği özgürlüğün ve genişliğin ötesinde pek çok belirsizlik getiriyor.

En mahrem yaşantılar, anılar, duygular ortaya kolayca ve fazla düşünmeden saçılırken kırılganlaşan birey, maddi ve manevi geri dönülmez zararlara açık hâle geliyor.

Mesajınız Var’ın daha fazla romantizm için es geçtiği bu açmaz, internet hakkındaki birçok gerilim filminde işleniyor. Sosyal ağların sağladığı özgürlük ortamı, Trust’ta olduğu gibi iyi bir aile babası ve öğretmen olarak tanınan bir adamın içindeki pedofiliyi açığa çıkarabilir veya Sanal Hayatlar’daki gibi ilk aşkını yaşadığını sanan genç adamın kandırıldığını öğrenmesiyle intiharına sebep olabilir.

  • Yine farklı mutsuzluklarının hemderdini internette arayan Sanal Hayatlar’ın karakterlerinin biri gibi, yas tutanların dertleştiği bir sitede kişisel bilgilerini ortaya dökerken banka hesaplarının boşaltılabileceği bir dolandırıcılıkla karşılaşabilir. Sosyal ağların sebep olduğu bu gibi büyük ve küçük trajedilere hemen her gün şahit oluyoruz. İnternetin sağladığı ulaşılabilirlik, sınırların kalkması imkânı ve bunun sonucundaki özgürlük, beraberinde kişisel sınırların giderek daha fazla tehdit edildiği endişesini pekiştiriyor.

Satılık hayatlar

Bir Harvard öğrencisinin dünyanın en çok kullanılan sosyal ağını yaratma sürecini anlatan Sosyal Ağ, insanların sanal kimlikler üretme ‘ihtiyacının’ nasıl paraya çevrilebileceği ile ilgili ciddi tartışmalara değiniyor. Daha ziyade Mark Zuckerberg’in muhteşem zekâsı ve girişimcilik başarısı hakkındaki film, kapitalizmin sert kurallarını ve iş hayatını konu ediniyor.

Social Network, 2010

Zuckerberg’in arkadaş sohbetlerinde ortaya dökülüveren anlaşılması zor talepleri hızla web sitesine eklemesi, Facebook’un gördüğü ilgiyi arttırıyor. Kullanıcıların kendi tasarladıkları profillerdeki kategoriler zenginleştirilir ve insanların kategorilere ayrılması için yeni algoritmalar geliştirilir. Yukarıda da bahsi geçen açıklığın sağlandığı bu özgür alanda, arz ve talep karşılıklı olarak büyür ve Zuckerberg’in milyar dolarlık şirketi ortaya çıkar.

Sosyal medya, gördüğü teveccüh sayesinde tüm sektörler içinde ayrıcalıklı bir konum kazandı. Her bir üyeye kurallarını kendisinin koyabileceği bir mecra sağlayan ağların dünyanın en değerli şirketlerine dönüştüğü düşünülürse mevzu ekonomik dinamiklerden bağımsız değil. İnsanın bizzat ‘kişiliğinin’ çeşitli kategorilere ayrılarak sunuma çıkarılması, sonra da bir pazarlama nesnesine dönüşmesi mahremiyetin anlamını gitgide muğlâklaştırıyor. Teknoloji bilgi ve duygu paylaşımını kolaylaştırıyor gibi görünse de, sosyal paylaşımın paylaşmaktan farklı amaçlara hizmet ettiği duygusu ağır basıyor. Maddi ve manevi bütün yaşantılar çevrimiçi alanda paylaşılırken, kullanıcı davranışlarıyla kurulan algoritmalar birilerine para kazandırıyor. Günlük ilişkideki belirli bir dolma noktasından sonra gelen doğal paylaşım sürecinin yerini alan anlık paylaşım, iç dünyaları giderek yoksullaştırıyor.

Social Network, 2010

Sosyal medya bugün artık hayatlarımızın vazgeçilmez bir parçası. Daha önce sahip olmadığımız ama bugün kullandığımız pek çok teknoloji gibi sosyal medyanın da yokluğunu hayal etmek zor, bir açıdan gereksiz de. Her türlü dürtü ve isteğin özgürce dile getirildiği bu ortam, iletişimi bugünkü doygunluk dönemine getirdi ve bundan sonra da değişen vasıtalarla yeni hâllere evirecek. Ta ki bizler nasıl daha fazla ve kolay iletişim kuracağımızı değil, neden iletişime ihtiyaç duyduğumuzu düşünmeyi hatırlayana dek.