Şeytani diva: Marina Abramović

DİLARA YABUL
Abone Ol

Peki insanlar neden Abramović’i şeytana tapmakla itham ediyor? Hollywood yıldızları için söylenen Illuminati mensubu nevinden komplo teorilerine alışkınız ancak Abramović dendiğinde hususi olarak “şeytan”dan da bahsediliyor.

İstanbul’da sansasyonel bir sergi var: 31 Ocak 2020’de açılan ve Akbank Sanat’ta sergilenen Akış / Flux sergisi. Sergi, dünyaca ünlü ve performans sanatının divası olarak görülen Marina Abramović’in Türkiye’deki ilk büyük ölçekli retrospektifi. Serginin bitiş tarihi olarak 26 Nisan 2020 öngörülüyordu ancak malum virüs sebebiyle Akbank Sanat’taki tüm etkinlikler iptal edildiği için 31 Mart’a kadar -ve büyük ihtimalle daha da uzayacak- ziyaret edilemiyor.

Marina Abramović

Akış’ta Abramović’in sanat hayatı boyunca meydana getirdiği performansları video ve fotoğraflar şeklinde gözler önüne seriliyor ve böylece müze ziyaretçilerinin Abramović’in yıllar içerisinde neler yaptığını görmesi ve öğrenmesi amaçlanıyor, bunun dışında yapılan açık çağrıya cevap veren ve ayrıca özel olarak davet edilen sanatçılar Marina Abramović Institute ile Akbank Sanat ortaklığında performans sergiliyorlar. Son olarak da Marina Abramović Metodu olarak adlandırılan ve Abramović tarafından geliştirilen metodu biz ziyaretçilerin de tecrübe etmesini ve bizi performans sanatının bir bileşeni haline getirmek istedikleri için, ziyaretçilerin merkezi bir rol oynadığı bir performans yer alıyor.

Mevzubahis bu sergiyi sansasyonel yapan şey, sanatçının kimliği ve performans sanatının öğeleri. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada tartışmalı bir isim Abramović.

  • Kendisi performanslarında yaptıkları ve kullandığı malzemeler, unsurlar sebebiyle şeytana hizmet etmek, hatta tapmakla itham ediliyor. Abramović’in Türkiye’ye gelişi aslında karşıt çevrelerden pek de yankı bulmadı ancak daha önceden sergilerinin gittiği ülkelerde dindar çevrelerin eylemlerde bulunduğu biliniyor.

Örneğin, Abramović Polonya’da sergi açtığı zaman Katolikler, Abramović’in “şeytana taptığı” gerekçesiyle bu sergiye karşı çıktılar ve sergi açılışında bir eylem gerçekleştirdiler. Ortalığı velveleye vermeli, yakıp yıkmalı bir eylem değil tabii bu; yaklaşık 40 kişiden oluşan grup serginin gerçekleştiği merkezin önünde toplandı, sessizce bazı dualar okuyup sonra da olaysız dağıldı. Sonradan da 100’den fazla Leh sanatçı Abramović’i eleştiren bir mektup kaleme aldı. Bu olay, kültür-sanata dair çok takip edilen internet sitelerinde müstehzi şekilde haberleştirildi. “Her zamanki Leh salaklığı”ndan dahi dem vuruldu. Abramović söz konusu olduğunda her zaman yapıldığı gibi, onun ne kadar büyük bir diva, bir süperstar, sanatının doruklarında haşmetli bir sanatçı olduğundan bahsedilip eleştiriler bertaraf edildi.

1997 yılında düzenlenen Venedik Bienali sırasında gerçekleştirdiği

Peki insanlar neden Abramović’i şeytana tapmakla itham ediyor? Hollywood yıldızları için söylenen Illuminati mensubu nevinden komplo teorilerine alışkınız ancak Abramović dendiğinde hususi olarak “şeytan”dan da bahsediliyor. Guardian, New York Times, Washington Post gibi dünyaca ünlü gazeteler insanların nasıl da yanılıp Abramović’i şeytana tapmakla itham ettiklerini, kendisinin ise sadece “bedenin sınırlarını zorlayan bir sanatçı” olduğunu, yine tüm eleştirileri dalga konusu yaparak haberleştirdi. Bu eleştirilerin maddi dayanağı ise, Abramović’in performanslarında 250 adet kanlı inek kemiği üzerine oturması, bir yıldızın içerisine uzanıp yıldızı ateşe vermesi, domuz kanıyla duvara “Spirit Cooking” (Ruh Pişirme) tarifleri yazması gibi korkunç şeylerin yanı sıra, Hillary Clinton’ın 2016’daki Amerikan Başkanlığı seçim sürecinde kampanyasını yürüten John Podesta’nın maillerinin Wikileaks tarafından ifşa etmesi. Mail aslında John Podesta’nın kardeşi olan Tony Podesta’ya gönderilmiş ancak Tony Podesta bunu John Podesta’ya iletince Wikileaks’in ağına düşmüş. Abramović, mailinde mealen şöyle diyor Podesta’ya: “Sevgili Tony, evimde ‘Spirit Cooking’ yemeği düzenleyeceğim. Kardeşin de gelebilir mi? Sevgilerimle, Marina.” Wikileaks de bu maili şöyle duyurdu: “Podestaların ‘Spirit Cooking’ yemeği? Düşündüğünüz gibi değil. Kan, meni ve anne sütü. Ama çoğunlukla kan.” Dolayısıyla kıyamet koptu. Abramović bunun normal bir yemek olduğunu, sadece “komik” bir isim verdiklerini sözcüsü aracılığıyla açıkladı.

Taşların anlattığı
Nihayet

Bu yemeğin “komik”liğine aynı isimdeki (Spirit Cooking) performansa bakarak karar verebiliriz. Bu performansta Abramović, domuz kanı kullanarak odanın üç duvarına bazı uçuk tarifler yazıyor: “Taze anne sütü ile taze spermi karıştırıp deprem gecelerinde iç”, “Keskin bir bıçakla sol elindeki orta parmağını derince kes. Acıyı ye” gibi… Sonra da duvar köşesine yerleştirilmiş olan ufacık bir insan figürünün önce bidonla üzerine kan fışkırtıyor, sonra fırçayla bu figürü tekrar kana buluyor. Sonra duvara kanla yazılmış yazıların üzerinden geçiyor. Yer ile duvarın birleştiği kısımlara da kan döktükten sonra, yazı yazmadığı duvarın önüne geçiyor. Bu duvara Abramović’in yüzüne yılan yerleştirilmiş görüntüsünün yansıtılmış olduğunu fark ediyoruz. Yeterince komik miymiş?

Abramović’i karanlık meseleler dışında eleştirildiği de vaki, tabii çok fazla olmasa da. Örneğin, Abramović’in sınıf bağlamında, eserlerini sergileyen performans sanatçılarının emeklerini sömürdüğü hakkında eleştirildiğini görüyoruz.

Abramović’in performansçılarının haysiyetini yerle bir ettiği ve onları istismara maruz bıraktığı hakkında eleştiriler Los Angeles Çağdaş Sanat Müzesi’nde (MOCA) düzenlenecek olan gala gecesindeki performanstan kaynaklanıyor. Bu performans da dudak uçuklatacak kadar ilginç. Öncelikle bunun bir yemek daveti olduğunu söylememiz lazım. Galaya yaklaşık 700 kişi de davet edilmiş. Yemek masalarının kimi yuvarlak, kimi de uzun dikdörtgen şeklinde. Yuvarlak olan masaların altısının orta kısmında -masalar epey büyük- çıplak kadınlar yer alıyor, üzerlerinde de iskelet. Bu, Abramović’in Nude with Skeleton (2002) eserinin reprodüksiyonu. Davetlilerin bu yemek için ödediği miktarlar, yani bilet paraları 100 bin dolara kadar çıkabiliyor. Ancak Abramović’in performans sanatçılarına, masada çıplak şekilde, üstlerinde iskelet varken, 4 saat boyunca -ve öncesinde 15 saat prova boyunca- durmaları karşılığında sadece 150 dolar ödenecekti. Performans sanatçılarının aynı zamanda bir gizlilik anlaşması imzalamaları gerekiyordu. Performansa ve seçim sürecine dair konuştukları takdirde, mahkeme masrafları kendilerine ait olmak üzere 1 milyon dolarlık tazminat davasıyla karşılaşabileceklerdi.

2010 New York retrospektifinde 90 gün süren performansı

Bu gala yemeğindeki en masum kısım herhalde buraya kadar anlattığımız kısımdır. Çünkü uzun dikdörtgen masalardaki “performans” daha ürkütücü. Bu masalarda orta kısımlarda performans sanatçıları sadece başları gözükecek şekilde yer alıyorlar, boyunlarından aşağısı masanın altında kalıyor. Bu sanatçılardan, etrafında kasap önlüğü giymiş şekilde yemeklerini yiyen davetlilerin ortasında tamamen ifadesiz şekilde durmaları bekleniyor. Söylemeye gerek yok ki, bu mizansen kafası kesilmiş bir insan mizanseni. Kafası kesilmiş, masaya konmuş, donuk bakan bir insan.

Maalesef galadaki tuhaflıklar bitmiyor. Bazı kısımları çok ürkütücü olmamak adına söylemiyorum ancak galanın en önemli parçası olduğu için ve asıl infial yaratan kısım burası olduğu için bahsetmeden geçmek mümkün değil. Bazı masalarda tamamen gerçek insan boyutlarında, renginde, şeklinde, çıplak olarak kurgulanmış “pasta”lar yer alıyor. Bu pastalardan biri Marina Abramović’in formunda…

  • Üstelik göbeğine yıldız çizilmiş, sanki bıçakla evvelden gövdesine o yara açılmış da yara izi kalmış gibi bir görüntü verilmiş. Pastalar üstleri çıplak erkekler tarafından omuzlarda taşınıp Abramović ve bu erkekler tarafından seremoniyle kesiliyor. İnsan formundaki yiyeceklerin kesilip yenmesini normal karşılayan 700 üst düzey insan. Belki Abramović’e bu da komik geliyordur.

Esasında Abramović okült ritüelleri performanslarında kullandığını inkâr etmiyor. O sadece, bunları sanatında yedirdiğini düşünüyor. Yani, ona göre sanatta önemli olan bağlam. “Eğer sanat bağlamında ya da bir sanat galerisinde okült büyü yaparsanız, bu sanat olur. Bunu farklı bir bağlamda, örneğin spiritüel bir buluşmada, özel mülkte ya da bir televizyon programında yaptığınız takdirde bu sanat olmaktan çıkar. Bir şeyin sanat olup olmadığını belirleyen şey niyet, hangi bağlamda ve nerede gerçekleştirildiğidir.” Bunlar Abramović’in sözleri. Bunu baz alırsak Abramović’i eleştirmemiz mümkün olmaz. Yapmamız gereken bağlamın, niyetin değil, içeriğin de önemli olduğunu söylemek. Yoksa her zokayı sanat diye yutturmaya çalışırlar, altından kalkamayız.