Acı vatan Nevada

ALİ YAĞAN
Abone Ol

Nevada, bir yanı eksik karakterlerin oluşturduğu öyküler toplamıdır. Belki de toprakları çalınan, çiftlikleri talan edilen, oğulları öldürülen zavallı John Sutter'in laneti bu topraklarda gezindiği için burada yaşayanların bir türlü iflah olmadıklarını, buradan kurtulmak istedikleri anda da Darla örneğinde olduğu gibi gayb âlemine karıştıklarını söylemek olasıdır.

Gerçeğin içinden doğan imge

Sanatçının yaratım aşamasındaki en büyük katalizörü imgedir. İmge dış dünyanın yazar tarafından algılanıp dönüştürmesiyle doğar. Öykü bu görüntüleri canlandırıp dil aracılığıyla görüntü yaratma edimidir. Nabokov'un ifadesiyle "Yazar, bu dünyanın haritasını çıkaran ve içerdiği doğal nesneleri adlandıran ilk insandır.” İlk insan ifadesi bu noktada önemlidir çünkü ilk insan görüntüleri ilk adlandırandır. Bütün yaratılan sanat eserleri sanatçının parmak izlerini taşır. Vargas Llosa'nın Genç Bir Romancıya Mektup adlı denemesinde gerçek olanla yazarın imgeler aracılığıyla oluşturduğu kurgu bağlantısını aktardığı şu cümleleri hatırlamakta fayda var:

  • "Bütün öykülerin özünde onları yaratan kişilerin deneyimleri vardır; kurmacayı besleyen kaynak, deneyimin ta kendisidir. Bu elbette bütün romanların onları yazanların gizli yaşam öyküleri olduğu anlamına gelmez: yine de en uçuk hayallerin ürünü olanlar dâhil her kurmacada yaratıcının deneyimleriyle içten içe bir başlangıç noktası, bir samimiyet tohumu vardır. Bence kuralın hiçbir istisnası yoktur, dolayısıyla da edebiyatta saf bir yaratım mevcut değildir. Kurmacalar, yazarının hafızasında iz bırakıp yaratıcılığını harekete geçiren kimi anıların, kişilerin ve olayların hayal gücüyle işlenmesinin ürünü yapılardır. Hayal gücü, harekete geçtiği o ilk andan itibaren, süsleri ve ayrıntıları yüzünden temelindeki kişiselliği görmenin bazen neredeyse(bazense tamamen) imkânsızlaştığı koca bir dünya kurar. Bu kişisellik bir anlamda bütün kurmacaların gizli buluşma noktası, gerçek gerçekliktir.”

Çıkış noktası kimine göre gerçek hayat olsa da biz şunu unutmamalıyız; kurmaca bir eserde yaratılan dünya fabrikasyon bir söylemdir. Yani edebi kurmacada dünya, baştan sona sözel bir yapılanıştır. Objelerin tasvirleri aynı zamanda objelerin var edilişleri/yaratılışlarıdır. Burada bir soru karşılayabilir bizi "Esas olan söylenilen midir? Yoksa söyleyiş mi?” bu sorunun cevabı kurmaca için mühimdir. Bana göre esas olan söyleyiştir. İyi bir eseri iyi yapan sözün okuru içine alan yumuşak temasıdır. Claire Waye Watkins Türkçedeki ilk kitabı Nevada'da Mario Vargas Llosa'nın ayak izlerini takip ediyor sanki. "Hayaletler, Kovboylar” öyküsü, yazarın babasının hikâyesini merkeze alıyor; yazar bunu kendi röportajlarında da netlikle ifade ediyor. Elbette bu durum öyküyü kurgu dışı bir gerçekliğe taşımıyor.

Claire Vaye Watkins

Öyle ki bana göre kurgusal yönden ortaya çıkardığı en iyi öyküsü de budur. Altı farklı noktadan başlayan öykü en sonunda Claire ve Razor Blade Baby'nin sinema salonunda kardeş olduklarını söylemeleriyle sonlanıyor. Watkins tabiri caizse bir başlangıçlar öyküsü yazmış ve altı farklı başlangıç noktasını aynı yerde sonlandırmış. Başlangıçlar hususunda dikkat çeken nokta ise altı farklı noktanın paralel bir zamanda olmamasıdır; öyle ki aralarında yüz yıl olan başlangıç noktaları da mevcut. Maharetli yazar öykü zamanını düz bir çizgide değil ileri yapılan sıçramalardan sonra yeniden bir "başlangıç” noktasına getirerek bir mekik koşusu haline sokmuş. Tıpkı mekik koşusunda olduğu gibi yol aldıkça öykünün hızını arttırmış ve okuru sürekli olarak başa dönmenin sıkıcılığından kurtarmış. Ayrıca "Hayaletler, Kovboylar” öyküsü diğer öykülerin de mekânı olan Nevada eyaletini birçok yönüyle okura tanıtıyor.

Kitabın ilk öyküsü olması sebebiyle de bu bilerek yapılmış gibi duruyor. Sait Faik'in Son Kuşlar kitabındaki bir bölümü hatırlatıyor bu durum. Şöyle yazmış Sait Faik "Kendi Kendime” adlı öyküsünde; "Bir zamanlar Arif Dino bize küçük bir resim dersi vermiş 'Resim yaparken, evvela muhitini çizeceksiniz. Sonra dâhili teferruata geçersiniz' demişti. Bu şekilde –bu sefer yazı ile- bir resim çizmeye hazırlanırken...” Altı başlangıcın her biri Nevada ile ilgili değişik manzaralar çiziyor. Nevada eyaletinin önemli şehri Reno'nun kuruluşundan, gümüş madenlerinin lanetine, zavallı John Sutter'e ve yörenin yıldızının parladığı altına hücum yıllarına, çöldeki nükleer denemelere, Vegas'ın ışıltısız ve üzerinde hala yıldız görülebildiği yıllarına, hippilere, sıcağa ve çöle değin her şeyi bu öyküde bulmak mümkün. Bu öyküden sonra gelenlerde Watkins dâhili teferruata geçiyor ve bize Nevada'da sıkışmış, kent kültürüne uzak kasabalıyı sunuyor.

Altın Post'un peşinde

Kendi gerçekliğini yaratabilmiş öyküler var Nevada'da. Yalın, uzun cümleler kurmayan yazar uzun soluklu öyküler anlatıyor okuruna. Gördüğümüz manzaraların bir kısmı Vahşi Batı'dan bize tanıdık geliyor. Özellikle Altına Hücum döneminin anlatıldığı "Kazı Yerleri” öyküsünü okurken Western filmlerinden zihnimize kazınmış manzaralar çok fazla gözümüzün önüne getiriliyor. Binlerce insanın Amerika'nın ve dünyanın değişik yerlerinden kopup Nevada'ya "taşı toprağı altın” diyerek hücum ettiği yıllarda iki kardeşin öyküsünü sunuyor bize. Peki, Watkins ne yapıyor da bir Western filminin tekrarına düşmüyor. Bunun tek bir cevabı var; altına hücum manzaralarını antik dünyanın mitolojik figürlerinin gölgesinin üzerine düşürüyor. Nedir bu hikâye derseniz eğer, bu Altın Post'un peşine düşen İason'un ve ona eşlik etmek için Argo gemisine doluşan Argonaut'ların hikâyesidir.

Claire Vaye Watkins

İason akrabası olan Pelias'tan hakkı olduğunu düşündüğü babasının ülkesini geri ister. Pelias bunu kabul etse de bir şartı vardır; Altın Postu bana getirmelisin, der. Çünkü Pelias bunun imkânsız olduğunu düşünüyordur. İason bunu her şeye rağmen kabul eder ve bu macerada ona eşlik etmek isteyen yiğitler için haber salar dört bir yana. Görüldüğü gibi iktidar için Altın Post'a ihtiyaç vardır. "Kazı Yerleri” öyküsü de altının ne kadar değerli olduğunu o günler için şu cümlelerle aktarır okuruna: "California'da altın, ülkenin geri kalanında Tanrı neyse oydu: Her şeydi ve her yerdeydi.” Altın her zaman iktidar demektir. İki metnin birbirine yakınlığı yalnızca bunlarla sınırlı da kalmıyor. Watkins'in bu öyküsünü okuyanlar onun İason'un Altın Post macerasını adeta Yeni Dünya'ya uyarladığını fark edeceklerdir.

Çıkışı Yitirmiş İnsanlar

Öykülerdeki insanlar öyle bir sıkışmışlardır ki Nevada onlar için sınırını bilmedikleri bir hapishane olur. Sınırları başkaları çizdiği için öykülerdeki karakterler çıkışsızdır. Buraya düşen buranın lanetinden nasiplenir. Zaten sınıra yaklaştıklarını hissettikleri anda bu sıkışmışlıktan kurtulmayı denerler. Hem "Man-O-War” öyküsünde çöl ortasında yalnız yaşayan madenci Harris hem de "Miş'li Geçmiş Zaman, Süregiden Geçmiş Zaman, Di'li Geçmiş Zaman” öyküsünde Darla bir çıkış sezer. Darla, Genelevdeki diğer çalışan Manny'e kendisini genelevden çıkarıp İtalya'ya götürmek isteyen Michelet için çocuksu bir saflıkla "O çocuk benim buradan çıkış biletim” diyorsa da sonuç istediği gibi olmaz; Michelet geldiğinde Darla'nın gidebileceğini düşünen sınır koyucular onun labirentte bulduğu çıkışı yok ederler. Münzevi madenci Harris, Magda'nın gelişiyle heyecanlanmış olsa da genç kızın babasının onu götürmesiyle çölün uzun boşluğuna yeniden düşer.

Gece insanları
Post Öykü

Harris için kurulmuş birkaç cümle hemen hemen çıkışsız kalmış bütün karakterlerin ortak bildirisidir diyebiliriz: "Harris elindeki demir cevherini sıktı. Neden burada kalmak istemiyorsun, diye sormak istedi. Ama biliyordu burası insana ne verebilirdi ki?” Hayal kırıklığını ifade eden başka bir cümle de "Keşke Burada Olsaydın” öyküsünde Carter tarafından söylenir; "benim hayalim bu değildi.” Karakterlerin ağzından bu tip ifadeler kitap boyunca fazlasıyla okunabilir. Nevada, bir yanı eksik karakterlerin oluşturduğu öyküler toplamıdır. Belki de toprakları çalınan, çiftlikleri talan edilen, oğulları öldürülen zavallı John Sutter'in laneti bu topraklarda gezindiği için burada yaşayanların bir türlü iflah olmadıklarını, buradan kurtulmak istedikleri anda da Darla örneğinde olduğu gibi gayb âlemine karıştıklarını söylemek olasıdır. Zira Altın Post'u çalıp Kolkhis kralının oğlu Aietes'i öldüren İason'un ve ona yardım eden Mediea'nın başına gelenler de ortadadır. Buradan bakarsak eğer bu öykülerdeki karakterlere bir yol bulma şansımız olabilir belki.