Bilge Sessiz Ata’nın İnzivadan Çıkışı

REMZİ ŞİMŞEK
Abone Ol

Gecenin karanlığında Zura Dağından aşağı doğru inen bir ışık görüldü. Beldenin üzerine vuran Ay bile bu ışığın yanında zayıf kalıyordu. Git gide beldeye yaklaştığında bütün halk sokaklara döküldü. Artık bu dünyadan göçtüğü zannedilen yaşlı Bilge Sessiz Ata ihtiyar bedenini asasından aldığı güçle zor taşıyordu.

Ben Miard’ım Miard da Ben.

Miard - 40. Ayet

Gün oldu devran döndü. Mukaddes Kitap Miard’ın sadık koruyucusu bir dilsiz olarak çıkmıştı helak olan köyünden. Tek dostu köpeği Sis ile aşmışlardı yolları. Onları kabul eden yeni beldeye vardıklarında açlıktan bitkin düşmüşlerdi. Yüce İlah’ın lütfuyla yeni beldenin halkı iki dostu bağırlarına bastı. Zamanla dilsizin ruhundaki ulviyeti gördüler ve ona yeni bir isim verdiler. Sessiz Ata…

Sessiz Ata halka koynunda sakladığı Miard’ın ayetlerini gösterdi. Halk zamanla bu ayetler ile amel etti. Beldeye bolluk ve bereket geldi. Zaman geçti kıtlık tekrar baş gösterdiğinde bir yanlış iş yaptıklarını düşünüp Sessiz Ata’ya geldiler, dua istediler. Dua etti bolluk bereket geri geldi. Hasta bir çocuk doğduğunda Sessiz Ata’nın kucağına verdiler, hasta çocuklar her seferinde şifa buldu. Halk Sessiz Ata’yı taltifte noksan kaldıklarını düşünüp ismine Bilge’yi eklediler. Sonra korktu halk Bilge Sessiz Ata bir gün göçerse diye, çünkü Miard herkesin bir gün göçeceğini söylüyordu; içlerinden ilme talipler çıkardılar. Sessiz Ata istidatlı olan dört talip seçti. Dört talip zamanla Âlim oldu. Sessiz Ata her birine farklı bir ilim öğretti. Kalplerine nazar edip ilham ile konuştu onlarla. Âlim Sinfe’ye sıcak nefes ilmini öğretti, ekinlere soğuk vurduğunda Sinfe’nin ilmi ekinleri korudu.

Âlim Mimtu kılık değiştirme ilmine vakıf oldu, edeple avlandıkları ormana musallat olan gaddarları Mimtu kovdu. Âlim Nunay bedenini görünmez yapan sözleri öğrendi, beldelerine gelen yabancıların dost mu düşman mı olduğunu Nunay sayesinde bildiler. Çocukken Sinfe ile devamlı didişen Âlim Keşfa ise soğuk nefesi edindi, kavuran sıcak zamanlarda beldeyi Keşfa’nın nefesi serinletti. Dört talip Âlim olduğunda Bilge Sessiz Ata yeni beldede altmış yıldan fazla zaman geçirmişti. Beldeyi gölgeleyen heybetli Zura Dağında bir mağaraya, inzivaya çekildi. Geride bıraktığı son parşömende bir Halife’den bahsediyordu, bu Halife dört Âlim’in ilmine vakıf olacak ve beldenin sadık halkına önderlik edecekti.

***

İnzivanın onuncu yılıydı. Halk arasında Adin ismiyle anılan genç bir adam babasının cansız bedenini mezara kendi elleriyle indirdi. Mezardan çıkıp adet üzere ilk toprağı babasının üzerine o attı. Sonra belde halkından sırayla insanlar toprak atıp mezarın başından ayrılmaya başladı. O sıra Adin’in gözleri dört âlimi arada, yamaçtan inen insanların en önünde onları gördü. Arkasından yürüyenlerden bir kaçı şimdiden gülmeye bile başlamıştı. Adin’in içinde bir burukluk oluştu. O burukluktan içine usulca dolan bir şey oldu. Kendi çocukluğunun matem dolu cenaze evlerindeki edepli insanları düşündü. Adin evine döndüğünde nahif karısı Amen şefkatle karşıladı kocasını. Sadık Amen ilk kez o gün fark etti kocasının gözündeki ateşi.

Kimse babama saygı duymadı Amen. Âlimler bile.

Baban iyi bir adamdı Adin kimsenin saygısına ihtiyacı yok artık.

Yine de yüreğime dokundu. Halk neyse de Âlimler böyle yapmamalıydı. Sessiz Ata böyle öğretmiş olamaz.

Sessiz Ata böyle öğretmemiştir emin ol.

O gece Adin’in içindeki hırs ona Halife’nin kendisi olması gerektiğini fısıldadı. Bu fısıltıya kulak veren Adin gönlünü de fısıltının vaatlerine kaptırdı. Adin zekiydi, zekâsını savaş alanındaki bir cengâver gibi kuşanıp dört âlimin yanına yanaştı.

Yüce Sinfe, kudretli sıcak nefesin kudretli sahibi bana ilminden bir parça öğret.

Sinfe’nin evine gidip geldi ilmini yavaş yavaş öğrendi. Tamamını öğrenmek için uzun yıllar gerekirdi, olgunlaşmak, olmak gerekirdi. Adin’in beklemeye niyeti yoktu. Rahatça evine girdiği hocasının talim tomarlarını bir gece çalıp aynısından kendine yeni bir tomar yaptı.

Yüce Sinfe, kudretli sıcak nefesin kudretli sahibi senin ilmine istidadım anca bu kadarmış bağışlayın.

Sinfe bu davranışı onurlu buldu müsaade buyurdu. Üstelik kefil oldu Âlim Mimtu’ya gönderdi.

Yüce Mimtu, her tür mahlûkun kılığına girmeye muktedir kudretli âlim bana ilminden bir parça öğret.

Tamamını öğrenmek için uzun yıllar gerekirdi, olgunlaşmak, olmak gerekirdi. Adin’in beklemeye niyeti yoktu. Rahatça evine girdiği hocasının talim tomarlarını bir gece çalıp aynısından kendine yeni bir tomar yaptı.

Yüce Mimtu, her tür mahlûkun kılığına girmeye muktedir kudretli âlim ilmine istidadım anca bu kadarmış bağışlayın.

Mimtu bu davranışı onurlu buldu müsaade buyurdu. Üstelik kefil oldu Âlim Nunay’a gönderdi.

Yüce Nunay, gözden kaybolup korunan ve koruyan yüce âlim ilminden bana bir parça öğret.

Adin’in beklemeye niyeti yoktu. Rahatça evine girdiği hocasının talim tomarlarını bir gece çalıp aynısından kendine yeni bir tomar yaptı.

Yüce Nunay, gözden kaybolup korunan ve koruyan yüce âlim ilmine istidadım anca bu kadarmış bağışlayın.

Nunay bu davranışı onurlu buldu müsaade buyurdu. Üstelik kefil oldu Âlim Keşfa’ya gönderdi.

Yüce Keşfa, kudretli soğuk nefesin kudretli sahibi bana ilminden bir parça öğret.

Rahatça evine girdiği hocasının talim tomarlarını bir gece çalıp aynısından kendine yeni bir tomar yaptı.

Yüce Keşfa, kudretli soğuk nefesin kudretli sahibi senin ilmine istidadım anca bu kadarmış bağışlayın.

Keşfa bu davranışı onurlu buldu müsaade buyurdu…

***

İnzivanın on beşinci yılıydı. Dört ilme de vakıf Adin yüreğindeki hırsın esiri olmuş bir halde yıllardır tertiplediği fikrini eyleme geçirdi. Bir gece vakti dört âlimin de evine bir sivrisinek olarak girdi, görünmez olduktan sonra uykularında üzerlerine çöktü ve felç edip bedenlerini ayrıldı yanlarından. Sabah olduğunda halkı meydana toplayıp herkesten gizlediği dört ilmini sergiledi. Herkes şaşkınlıkla izledi yaşananları. Âlimlerin felç haberleri geldiğinde ise Adin’in asıl amacını açıklaması için en doğru zamandı.

Şüphesiz ki Bilge Sessiz Ata’nın kehaneti gerçekleşti. Âlimlerin ilimleri benim vücudumda birleşti. Bilge Sessiz Ata’nın müjdelediği Halife benim. Sonsuz kudret sahibi Yüce İlahımız, hiç sözü dinlenmemiş, ciddiye alınmamış fakir bir köylünün oğluna Halife’lik bahşetti. Yüce Miard’dın da bahsettiği gibi “O dilediğini yüceltir dilediğini zelil eder.” Şüphesiz Yüce İlahımız haber verdiği gibi itilip kakılmış bir köylünün oğlunu yüceltti. O şanına yakışır davrandı…

Halk şaşkınlığını üzerinden atamadan söylediklerine inandı. Asi Adin Halife olmuştu. O günün akşamı karısı Amen nezaketle sordu efendisine;

Kudretli efendim ben bu yaşananları anlayamadım. Nasıl oldu, ne oldu?

Olan açıktır sevgili karım Amen, Yüce İlahımız kocana Halife’lik bahşetti.

Size bugüne kadar hiç itaatsizlik etmedim, etmem de lakin gönlümdeki huzursuzluğu da yok sayamıyorum.

Zaman Amen, zaman gerekli. Bereketli topraklarımızın daha da bereketlendiğini, halkımızın daha güçlü ve büyük olduğunu gördüğün zaman gönlündeki huzursuzluk da yok olacaktır.

Gecenin karanlığında Zura Dağından aşağı doğru inen bir ışık görüldü. Beldenin üzerine vuran Ay bile bu ışığın yanında zayıf kalıyordu. Git gide beldeye yaklaştığında bütün halk sokaklara döküldü. Artık bu dünyadan göçtüğü zannedilen yaşlı Bilge Sessiz Ata ihtiyar bedenini asasından aldığı güçle zor taşıyordu. Sessiz Ata’yı görenler saçtığı ışıktan sebep yüzüne bakamıyordu. Gayret edip bakmaya diretenler belli belirsiz bir halde kaşlarını ilk kez çatık gördü. Bilge Sessiz Ata hiddeti ile çıkmıştı inzivadan.

Meydanda durdu ve oturdu. Haberi hemen Adin’e ulaştı. Adin önce ne yapacağını bilemedi. Zengin sofrasından heyecanla kalktı, odanın bir ucundan diğer ucuna hızlıca gitti geldi. Hanımı onu izliyordu, kocasının düşünceli hali yüreğindeki huzursuzluğu daha da artırmıştı. Sonra gözleri parladı Adin’in ve yüzünde bir tebessümle çıktı evinden. Meydana gelir gelmez boyun eğip Bilge Sessiz Ata’ya hürmet gösterdi.

Yüce Efendim nurlu yüzünüzü görmek ne büyük şeref.

Göz göze geldikleri anda Adin’in alnındaki nuru gördü Sessiz Ata, çatık kaşları anında düştü. Ağzını açmadan herkesin kalbine konuştu.

Ben göçmeden Halife olamazsın Adin.

O nasıl söz Efendim, siz bizim velinimetimizsiniz göçmeyin yanımızda kalın halifelikte gözüm yok benim.

Bu gece dilediğin gibi zevk eyle ve sabaha hanımınla vedalaşıp sahile gel.

Sözünü bitirir bitirmez doğruldu ve ağır ağır yürüyüp gözden kayboldu. Adin yüreğindeki hiddeti belli etmeden evine vardı. Odasında dört dönüyordu. Gözleri bir başka bakıyor, zihninden bin bir çeşit fikir geçiyordu. Sonra o fısıltı, babasını toprağa verdikten sonra içinde peyda olup ona yol gösteren fısıltıyı tekrar duydu. Yavaş yavaş sakinleşti. İhtiyarın zayıf bedenini gözünün önüne getirerek oturdu. O gece Bilge Sessiz Ata’nın tavsiyesine uyup zevk eyledi…

Sessiz Ata deniz kenarında gözünü kırpmadan sabaha kadar Yüce İlaha dua etti.

Beni kibre bulanmış köyümden zarar görmeden çıkaran Yüce İlahım dualarımı kabul et. Ziyanda olan Adin’i karşıma alnındaki o nur ile çıkarma. O nura karşı koyacak mecalim yok. Emaneti sadık karısına teslim etmesini sağla. Emanet senindir en doğrusunu sen bilirsin.

Gece Adin’in ruhundaki son nur damlası karısına geçti. Artık nur karısının alnında parlıyordu. Hırsından ve kibrinden gözleri kör olmuş Adin bunu bile görmedi. Kendinden emin bir şekilde evinden çıkıp sahile vakur bir şekilde yürüdü. Bütün gece dua eden Sessiz Ata karşısına dikilen Adin’in yüzüne bakmadan doğruldu. Göz göze geldikleri o anda alnındaki nurun yerinde olmadığını fark etti. Tatlı bir gülümseme yayıldı yüzüne, başını göğe çevirip ellerini iki yana açtı.

Sonra yüzünü Adin’e döndü, gözlerinde hiddet, gözlerinde dehşetli bir hal vardı. Miard’ın ayetlerini Adin’in kalbine okudu.

“Yollarını şaşıranlar akılları ile size üstün geldiklerini zannederler. Şüphesiz ki onlar büyük bir yanılgının içindedir. Galip olan biziz. İçinizden pak dilli olanlar Miard’ın ayetlerini okusun. O şaşırmışlar ki lütfedersek hidayet bulur istersek helak olurlar. Ben Miard’ım Miard da Ben. Azgın ve yollarını şaşırmışlar ile savaşınızda size benden başkası gerekmez.” Sen yolunu şaşıranlardan oldun Adin.

Asi Adin nefretle baktı Sessiz Ata’ya.

Ne istediysem kendim aldım. Gayret ettim ve kazandım. Babam gibi ezilmedim senin karşında. Sen babamı hakir gördün ona ilminden vermedin.

Baban sadık bir adamdı mükâfatı güzel bir diyar oldu.

Cenazesine bile gelmedin… Biliyorum, biliyorum inzivadaydın ama adım gibi eminim ki dört âlimden biri göçseydi çıkardın mağarandan.

Yanılıyorsun Adin. Mağaramdan beni sen çıkardın ve ben kimseye benden bir şey vermedim bunu anlamıyorsun. Bizde bir şey olamaz.

Ben aldım işte bendeki benim oldu.

Yanılıyorsun Adin, vazgeç iddiandan.

Mümkün değil ihtiyar. Madem sen göçmeden Halife olamıyorum o halde göçmelisin.

Gözlerini kapadı Bilge Sessiz Ata. Asi Adin üzerine doğru koşup sıcak nefesini kullanarak saldırdı. Bir ejderha gibi sesler çıkarıyordu. Sessiz Ata gözlerini açıp sıcak nefesin yönünü değiştirip deniz sularına çarptırdı. Denizden muazzam bir buhar bulutu gökyüzüne doğru yükselirken Asi Adin dev bir yılana dönüşüp zehrini fışkırttı. Yüzüne yapışan zehri eliyle sildi Bilge, elindeki yeşil zehir kum tanelerine dönüşüp yere döküldü. Şaşkınlığını üzerinden çabuk atıp görünmez oldu Adin, belindeki hançerini kavrayıp Bilge’nin üzerine hücum ettiği anda asadan aldığı darbe ile beş insan boyu uzağa savruldu. Usulca doğruldu Adin bütün gücünü nefesine topluyormuşçasına bekledi ve Keşfa’nın ilmi, soğuk nefesi tüm gücüyle Sessiz Ata’nın üzerine savurdu.

Sessiz Ata ise ne ihtiyar bedenini ne de zayıf nefesini yormadan tatlı bir meltem oluşturup bertaraf etti şiddetli soğuk nefesi. Sonra dizleri üzerine çökmüş Adin’e hiddetle bakıp Miard’ın kırk ve kırk birinci ayetlerini kalbine okudu; “Ben Miard’ım Miard da Ben. Azgın ve yollarını şaşırmışlar ile savaşınızda size benden başkası gerekmez.”Adin pes etmişçesine kollarını iki yana düşürdü, Sessiz Ata’nın dudakları usulca kıpırdamaya çalıştı. Adin içindeki o fısıltıyı son bir kez daha duydu, Sessiz Ata bir iki adımla yaklaştı, Adin göğsüne doldurduğu sıcak nefesi savurmak için başını kaldırdığında Sessiz Ata’nın eli havaya kalktı ve ilk kez dilinden usulca bir söz döküldü;

“Miard.”

Durgun suyun ortasına düşen bir damla gibi pak dilli Sessiz Ata’nın dilinden dökülen söz Adin’in üzerine düştü. Tıpkı su dalgaları gibi ilahi bir dalga yayıldı diyara. Adin oracıkta can verirken dört Âlim felçli yattıkları yataklarından doğruldu. Uzak diyarlardan birinde bir yetimin hakkına giren gafil bir adam yüzüstü yere kapaklandı…

Bilge Sessiz Ata asasını kuma saplayıp üzerine bir parşömen bağladı ve bedenindeki son gücü de kullanıp Adin’in cansız bedenini kucakladı. Gözlerinde yaşlar ile ağır ağır denize doğru yürüdü. Yavaşça bedenini saran suya kendini ve Adin’i bıraktı.

Yüce İlahım, bu kucağımdaki senin kulun ve senin Halife’nin babasıdır. Onu sana getiriyorum. Bize merhamet et.

***

Sahile koşan dört âlim hocalarının asasını ve üzerindeki parşömeni bulduklarında yaşananları az çok tahmin edebiliyorlardı.

Evlatlarım, siz bu dünyaya Halife’yi yetiştirmek için geldiniz. Adin’in soyundan gelecek olan çocuğa iyi bakın, Halife odur. Onun görevi sizden daha büyük olacaktır.