Bilincinin akışına göre yazmış bir romancı: Oğuz Atay

UYGAR ATASOY
Abone Ol

Atay'ın öykülerinde çizilen karakterler, toplumun genel eğilimleriyle, beklentileriyle ya da amaçlarıyla buluşabilecek bir zeminde değildir. Her ne kadar toplum içinde hayatlarını sürdürseler de yapayalnız yaşayan karakterlerdir. Toplum dışına itilmiş, kendini toplumdan uzaklaştırmış, içine kapanık, çıkar yol bulamayan, kimliksizleşmiş bireylerin dünyasını tanıtır bize Atay.

  • "İyi bir hayat hikâyesi yazmak, bir hayat yaşamak kadar zordur."

Hukukçu ve siyasetçi bir baba olan Cemil Bey ile öğretmen bir anne Muazzez Hanım'ın çocuğu olarak 1934 yılında Kastamonu'da dünyaya gelen Oğuz Atay, anne ve babasının meslekleri gereği daha küçük yaşlarda tanışırkitaplarla. İlk eğitimini annesinden alan Atay'ın henüz beş yaşındayken okumayı öğrenmiş olmasında annesinin payı büyüktür. Oğluna düşkün ve korumacı bir yapısı olan Muazzez Hanım'ın bu tavrının en önemli sebebi Atay'ın çocukluğunda geçirdiği zatürre hastalığıdır.

Ankara ve Okul Yılları

Babasının milletvekili seçilmesi sebebiyle 1939 yılında Ankara'ya taşınır Atay ailesi. Bir yıl sonra Devrim İlkokulu'nda öğrenim hayatına girer Atay. Okuma bildiği için okula ikinci sınıftan başlayan Atay, genelde içine kapanık bir çocuk olması ve anne ilgisinden okul sebebiyle uzak kalması nedeniyle okulunda mutsuzdur. Tutunamayanlar kitabında Selim'in dile getirdiği "Sevmedim okulu önce, / ‘Öğretmenim' tutmadı yerini annemin (bence.)"2 satırları yazarın iç dünyasını ortaya koyuyor. İçine kapanık, kendisini yalnız hisseden Atay, kardeşi Okşan'ın doğumundan sonra kendini daha da kabuğuna çekilmiştir. İçine kapanık hâli lise yıllarına kadar devam eder. Her ne kadar kendisini çevresinden soyutlasa da etrafını gözlemlemeyi seven ve bu gözlemlerini kimi zaman yazarak kimi zaman da çizerek ifade eden bir çocuktur. Çocukluğundan beri zamanının büyük kısmını kitapların ve kurmacanın dünyasında geçirmesi, öğrenmeye ve edebiyata düşkünlüğü, insanların dünyasından bir kaçış denemesi ya da kendini insanlardan soyutlama çabası olarak nitelendirilebilir.

Babasının milletvekili seçilmesi sebebiyle 1939 yılında Ankara'ya taşınır Atay ailesi.

Ankara Koleji'ne dönüşen T.E.D. Yenişehir Lisesi'ne gittiği dönemokul dışındaki zamanının çoğunu komşuları olan Aksoy ailesinin çocuklarından olan Fikret ile geçiren Atay'ın estetik/kültürel gelişiminde Fikret ve kitaplarının büyük bir etkisi vardır. Aynı yıllarda Atay'ın kültürel yaşamında teyzesinin kızı Füruzan'ın da yönlendirici rolü büyüktür. Atay'ın tüm okul yaşamı boyunca zevk aldığı iki etkinlik sanatla ilgilidir: Lise yıllarında aldığı resim dersleri ve lise son sınıfta sahneledikleri tiyatro oyunu. Eğitim gördüğü T.E.D. Yenişehir Lisesi'nde her dönem iftihar listesine girecek kadar çalışkan bir öğrencidir Atay. Kurmaca dünyasındaki ruh ikizi olan Selim Işık'a Tutunamayanlar kitabında söylettiği yakınma içeren cümle/ler; tüm bu başarılarına rağmen yaşamla ve çevreyle bütünleşemediğini göstermektedir. Yaşamı boyunca iç dünyasında yaşadığı bir yabancılaşma ve uyumsuzluğu eserlerinde gözler önüne serer.

İstanbul'da Geçen Üniversite ve Gençlik Yılları

Gönlünde yatan tiyatro okulu yerine babasının baskısı ve yönlendirmesi ile İstanbul Teknik Üniversitesi sınavına girer. İnşaat mühendisliği bölümüne kabul alan öğrenciler arasında yer alır. Sevmediği bir meslek dalında eğitim görüyor olmak çok bunaltır Atay'ı. Bu durumun sorumlusu olarak gördüğü babası ile üniversite yılları boyunca sıkça sürtüşmeler yaşar. Hayatında büyük bir yer kaplayan bu sorunu Tutunamayanlar romanında Selim Işık aracılığıyla dile getirir.

  • "Bütün ümidi, Dostoyevski gibi mühendis olduktan sonra istifa etmekti. (...) Babasıyla her gün kavga ediyordu. Üniversiteye girişinden onu sorumlu tutuyordu. ‘Dağlara kaçacağım,' diye bağırıyordu babasına: ‘Hepinize bu üniversiteyi bitireceğimi, hem de kırıntılarımla bitirebileceğimi göstereceğim."

Lise döneminin okul birincisi olan Atay üniversitede derslere katılmakta zorlanır. Ders saatlerinin çoğunu Çamlıca ya da Emirgan'daki çay bahçelerinde geçiren Atay'ın okuma tutkusu üniversite yıllarında perçinlenir. Edebiyat, felsefe, sanat tarihi, psikoloji, tarih gibi alanlarda uzun okumalar yapar. Derslere devam etmemesine ve mühendislik dışındaki ilgi alanlarına fazla zaman ayırmasına rağmen üniversiteyi çalışkanlar grubunda 1957 yılında bitirir.Tutunamayanlar'da Selim'e söylettiği gibi "kırıntılarıyla" yapar bunu; derslere devam etmeyerek, ders çalışmaya en az süreyi ayırarak bitirmeyi başarır okulunu. Şaşırtıcı seviyede kuvvetli belleğinin bu başarıda etkisi çok büyüktür. Mimar Orhan Şahinler, üniversitenin son yıllarında Oğuz Atay'ın okul arkadaşları dışında kurduğu çevrenin önemli isimlerindendir. Hatta üniversiteyi bitirdiği yıl Anayol isimli bir mühendislik şirketinde işe başlayan Atay, baba baskısından uzakta, yaşamını özgürce düzenleyebileceği bir mekân ve yaşam özlemi ile planlar yapacaktır. Mimar arkadaşı Orhan Şahinler ile birlikte Beyoğlu'nda küçük bir daire tutacaktır.

Lise döneminin okul birincisi olan Atay üniversitede derslere katılmakta zorlanır.

O dönem yakınlık kurduğu arkadaşları Uğur Ünel, Turhan Tükel ve Orhan Şahinler'den oluşan gruba daha sonra Cevat Çapan, Metin Erksan ve Sezer Tansuğ gibi isimler de katılır. Grubun ortak konularının başında edebiyat gelmektedir ve Atay her zamanki gibi tutkulu bir edebiyat okuru olarak göze çarpar grupta. Ellili yılların ikinci yarısında Baylan Pastanesi, Attila İlhan başta olmak üzere dönemin edebiyatçılarının uğrak yeridir. 1957 yılı sonrası Oğuz Atay da sıkça uğramaya başlar pastaneye. Gerek arkadaş çevresi gerekse Baylan'ın genç sanatçı çevresindeki edebiyat anlayışı ağırlıklı olarak gerçekçi bir yönelim gösterir ve toplumsal içerikli metinler göze çarpar. Grup daha sonra Turhan Tükel sayesinde Kemal Tahir ile tanışır. Atay 1975-1976 yıllarında kaleme aldığı kimi günlük notlarında Kemal Tahir'i önemsediğini ve yetmiş sonrasının modernist yazarları içinde Tahir'in romancılığı üzerinde düşündüğünü dile getirir. Atay 1957 yılının Aralık ayında askere gidecek bu tarihe kadar arkadaş grubu ile yakın birlikteliğini devam ettirecektir.

Ankara'da Askerlik ve Vüs'at Bener ile Tanışması

1957 yılı Aralık ayında yedek subay olarak askere alınır Atay. Askerliğin ilk altı ayını İstanbul'da geçirir ve 1958 yılı ortalarında Ankara'da görevlendirilir. Aynı dönemde askere alınan Cevat Çapan da Ankara'dadır ve Atay'ı, yaşamının sonuna kadar güçlü bir sevgiyle bağlanacağı gerçek bir dostla tanıştırır. Onu hiç düş kırıklığına uğratmayan ve yaşamında en saygı duyduğu insanların başında gelecek bu kişi yazar Vüs'at Bener'dir. Atay'ın Vüs'at Bener'e sevgisi ve onun ilkeleri dışında hiçbir çıkar ilişkisine pabuç bırakmayan ödünsüz kişiliğinesaygısı hep diridir. Tutunamayanlar romanında ana renklerini Vüs'at Bener'den alan Süleyman Kargı portresi; metinde Selim Işık'la birlikte, en fazla idealize edilmiş iki insan tiplemesinden biridir.

Yarışmada dereceye giren eserlerden birisi olan Tutunamayanlar daha sonra birçok yayınevi tarafından basılmayı reddedilecektir.

Askerlik sonrası İstanbul'a Dönüş ve Pazar Postası

1959 yılında askerlik görevini tamamlayarak İstanbul'a dönen Atay, aynı yıl Denizcilik Bankası'nda işe başlar. 1962 yılına kadar görev yaptığı kurumda bazı proje önerileri ile dikkat çeker. Bu görevi hayatındaki tek uğraşı değildir. Cemal Sait Barlas, Pazar Postası'nı Ankara'dan İstanbul'a taşır. Derginin yönetimini üstlenen isimlerden birisi de Oğuz Atay'dır. Atay Cevat Çapan'ın tanımıyla bir tür libero gibi çalışır, "Boş kalan yerlere çeviriler yapıyordur"; "ne eksik kalırsa bu eksikleri tamamlayan, elinden çok şey gelen yetenekli bir insandı[r]".4

İlk Roman: Tutunamayanlar

Atay, anlaşılamamaktan kaynaklanan bir yalnızlığın da dünyası olacak olan Tutunamayanlar'ı 1968 yılında yazmaya başlar. Eski model daktilosunun başında aylar boyu soluk almadan yazmayı sürdürdüğü , Türk edebiyatı için şaşırtıcı kurgu/biçim denemeleriyle dolu avangard bir romandır. Türk edebiyatında o günedeğin birkaç kez hafifçe aralanmasına karşın kimsenin açmaya cesaret edemediği kapıyı ardına kadar açacaktır. Bu, 20. yüzyılın ilk yarısında Batı edebiyatında gerçekleştirilmiş olan ve daha sonra modernizm adını alan büyük estetik dönüşü me açılan yolun kapısıdır. Kitap henüz basılmadan 1970 TRT Kültür, Sanat ve Bilim Ödülleri Yarışması'na yetişir. Yarışmada dereceye giren eserlerden birisi olan Tutunamayanlar daha sonra birçok yayınevi tarafından basılmayı reddedilecektir. 1971 yılında Atay'ın umudunu yitirdiği bir anda, Sinan Yayınları'nın sahibi Hayati Asılyazıcı romanı basmak ister. Romanın ilk bölümü 1971 yılı Aralık ayında çıkar, 2. cildi ise 1972 yılı içinde okura ulaşır.

Diğer Kitapları

İlk romanından sonra kaleme aldığı ve edebiyatımıza kattığı zenginliklerle en az Tutunamayanlar kadar değerli bir roman olan Tehlikeli Oyunlar, ilk romanın aksine daha derli toplu anlatımla okurun karşısına çıkar. Atay yeni romanında, Tutunamayanlar'da anlatmaya olanak bulamadığı ya da kısıtlı değindiği bazı temaları öne çıkarır. İlk romana göre kadınlarla olan ilişkilere ve tiyatro motiflerine daha çok değinilen romanın ana meselesini "kimlik bunalımı" oluşturur. Bireyin kendisiyle hesaplaşması trajik bir sonla aktarılır okura. Atay, Tutunamayanlar(1972), Tehlikeli Oyunlar'dan(1973) sonra üçüncü romanı Bir Bilim Adamının Romanı'nı 1975 yılında yazar. Kitapta, İstanbul Teknik Üniversitesi'nden hocası olan Prof. Dr. Mustafa İnan'ın hayat hikâyesini kaleme alan yazar, kimlik bunalımı, aydın bireyin kendisiyle hesaplaşması ve doğu-batı ikilemi gibi konuları irdeler. Oyunlarla Yaşayanlar Atay'ın tek tiyatro oyunudur. Romanları incelendiğinde yazarın tiyatroya olan ilgisi daha net anlaşılmaktadır. Romanlarında oyun parçalarına yer veren Atay, tiyatro türünde de birçok kitap okumuştur. Yazmış olduğu oyun 1985 yılında kitap olarak basılır.

Oyun kavramı ile aydın meselesinin iç içe geçtiği karmaşık bir yapıda olan eser, bir yandan toplumsal bunalımı, dönemin aydın sınıfının açmazını, halk ile arasındaki uçurumu anlatırken, diğer yandan da ülkedeki tiyatro anlayışını gözler önüne sermesi bakımından önemlidir. Atay'ın hikâye olarak düşünüp, daha sonra roman formatına soktuğu Eylembilim yazarın hayatının son dönemlerinde yazmaya başladığı kitaptır. Hastalığından dolayı yaşadığı sıkıntılı dönemdeki tek uğraşı olan kitabı maalesef tamamlayamamıştır. Metnin büyük bir bölümünün kaybolmuş olması sebebiyle elde olan bölüm İletişim Yayınları tarafından Günlük'ün Ekim 1992'deki üçüncü baskısının sonuna eklenerek yayımlanmıştır. Altı yıl gibi bir süre sonra eserin geri kalan kısmı bulunarak 1998 yılında başlı başına bir eser olarak basılmıştır. Kitapta "eylem" ile "bilim"in içiçe olduğu karışık bir dönem, 12 Mart öncesi üniversitelerde yaşanan öğrenci hareketleri ve bu kargaşa ortamı içerisinde kendi kimliğini sorgulayan bir profesörün iç dünyası ironik bir dille anlatılmıştır. Atay'ın günlüğü alışılmış günlük kalıbının dışında biçimlenmiştir; farklı bir günlüktür bu. Salah Birsel ya da Cemal Süreya'nın günlüklerine benzemez. Bu günlükte somut yaşamda oluşmuş çok az olay yer alır. Ancak, başlangıçta soyut içdünyayı anlatması tasarlanan günlük kısa bir süre sonra, onun soyut yaşamı yerine, Tehlikeli Oyunlar'dan başlamak üzere, o tarihten sonra yazdığı metinlerin yaşam tutanağına dönüş müştür.

Atay ve Öyküleri: Korkuyu Beklerken

Atay'ın tek öykü kitabı olan Korkuyu Beklerken bir uzun ve yedi kısa öykü olmak üzere sekiz anlatıdan oluşuyor. 1980 sonrası Türkiye'sindeki edebi ürünlerin ortaya konuş seyri dikkate alındığında Atay hakkında söylenecek söz, varoluşsal problemleri ve yabancılaşmayı ön plana çıkararak inşa ettiği hikâyeleri yazmaya diğer yazarlardan daha önce başladığıdır. Atay'ın öykülerinde çizilen karakterler, toplumun genel eğilimleriyle, beklentileriyle ya da amaçlarıyla buluşabilecek bir zeminde değildir. Bu dünya ile olan ilişkilerini diğer insanlar gibi rahat bir şekilde kuramazlar. Bu tipler, toplumda çoğunluğun yaşadığı kalıpların bir adım önünde durmaktadırlar. Her ne kadar toplum içinde hayatlarını sürdürseler de yapayalnız yaşayan karakterlerdir. Korkuyu Beklerken'de sorunlu bireyleri anlatmıştır. Toplum dışına itilmiş, kendini toplumdan uzaklaştırmış, içine kapanık, çıkar yol bulamayan, kimliksizleşmiş bireylerin dünyasını tanıtır bize Atay. Yaşamlarını, sıkıntılarını okuduğumuz bireyler aslında bizlerizdir.

Türk Edebiyatında Atay

1945 sonrası dönemde Batı romanında görülen biçimsel değişiklikler edebiyatımıza büyük ölçüde Oğuz Atay ile girmiştir. Dönemin edebiyatında Anadolu romancılarının başkaldırısı haksız düzene iken Atay'ın başkaldırısı bireysel sorunlara bağlı olarak toplum düzenine karşıdır. Atay'ın yapıtları hem söylenenler hem de söyleyiş biçimleri açısından bir başkaldırıdır. Atay, Türk romanınıgeleneksel çizgisinden ayırarak modernist roman tarzını deneyen ilk Türk yazarlarından birisidir. Atay'ın, Batı düşüncesiyle edebiyatının temel kaynaklarına hakimiyeti ve yeni literatürün sıkı bir takipçisiolduğuna dair örnekler, Günlük'ün sayfalarında sık sık karşımıza çıkar. Aynı zamanda Türkçe'ye hakimiyeti, Osmanlıca'yı ve Eski Türkçe'yi etkili bir şekilde kullanabilmesi, eserlerinde farklı türler ve üsluplar arasında kolayca geçişler yapabilmesi, onun dil konusundaki üstün yeteneklerini gözler önüne serdiği kadar, yerli kaynaklarla uzunca bir mesai harcadığının da göstergesidir.

Atay'ın edebi dünyasında dünya edebiyatının iki önemli yazarının büyük etkisi söz konusudur. Bunlardan birisi Kafka diğeri ise Dostoyevski'dir. Atay, bir gazeteye verdiği röportajında bu yazarlara olan ilgisini şöyle ifade eder: "Sevdiğim yazarların başında Kafka ve Dostoyevski'yi sayarsak, Tutunamayanlar'ı okuyanlar için şaşırtıcı olmaz herhalde." 5 Oğuz Atay 1976 yılı Aralık ayının ikinci yarısında, beyin ameliyatı geçireceği Londra'ya gider. 22 Aralık günü hastaneye yatar Atay ve 24 Aralık'ta Wimbledon'daki Atkinson Morley's Hospital'de ameliyatı gerçekleşir. Beynin iki yanında oluşmuşolan tümörlerden yalnızca bir tanesini çıkarabilirler, diğerine ise dokunmak mümkün değildir. Daha sonra büyüyerek Atay'ın ölümüne neden olacak olan tümördür bu. 17 Ocak'ta ise, yaklaşık iki ay süren radyoterapi seansları başlar. Ancak Mart ortalarında seanslar sona erdiğindeyazar için yaşam normale döner. Hastalığın başlangıcındaki şiddetli baş ağrıları da sona ermiştir. Pusudaki hastalığın yeniden baş gösterdiği Ekim ayına kadar daha sağlıklı bir süreç yaşar. Fakat yazar 13 Aralık 1977 tarihinde vefat eder, pusudaki urun kurbanı olur.

1 Atay, Bir Bilim Adamının Romanı,s.44.

2 Atay, Tutunamayanlar, s.101.

3 Atay, Tutunamayanlar,s.362.

4 Öküz Dergisi, Aralık 1987.

5 Ecevit, Ben Buradayım...Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası.

Kaynakça

Atay, O. (1975). Bir Bilim Adamının Romanı. Ankara: Bilgi Yayınevi.

Atay, O. (1984). Tutunamayanlar İstanbul: İletişim Yayınları, 2. Baskı.

Öküz Dergisi. Aralık 1987.

Ecevit, Yıldız. (2011). Ben Buradayım...,Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası, İstanbul:İletişim Yayınları.