Evvel zaman

AYŞENUR ÖNLER
Abone Ol

Hikâyede ışığın sürekli tanıdık detaylarda dolaşması, yazarın kendi üslubunun önüne geçmesi belki bir eksiklik olabilir. Çünkü bu durum okurun zihninde daha az çarpıcı bir etki bırakıyor. Satır aralarında ciddi anlamda düşündüren cümlelerin gündelik bir anlatımla buluşması aşılması gereken bir şey midir tartışılır.


Üç Yüzlü Ejderhanın Anlamsız Hikâyesi -

Anlatıcının, deneyimi hikâyede mümkün kılması, hikâyenin kurgu çerçevesini belirler. Bu sınır kimi zaman alışagelmiş bir anlatıyı beraberinde getirir. Okuyucu bu anlatıyla deneyime şahitlik eder, kendi hayatından izler görür. Detaylara yaklaştıkça izler belirginleşir ve her cümle kanatlanıp muhatabını bulur. Üç Yüzlü Ejderhanın Anlamsız Hikâyesi1 toplumun deneyimlerini hikâyelerine konu edinen, kalemi konuşkan Çakır'ın anlatılarını barındırıyor. Bu deneyimler geçmiş hikâyelere dokunuyor gibi değil, gündemi okuyormuş hissini yaşatıyor. Mesela "Canikom-2023" adlı öyküde, ev işlerinde yardımcı olması için eve alınan bir robotun hikâyesi anlatılır. Esasen evde yalnız bırakılmaması gereken ve hikâye ile aynı ismi paylaşan bu robot, kullanım kılavuzu dikkatlice okunmadığından dolayı sahibi tarafından ilgisizce muamele görür. Uzun bir süre tek kalınca da varoluşsal sancılar çekmeye başlar.

Toplumun her şeye dört koldan sarıldığı bu elektronik çağda, böyle bir konunun deneyimlenmesi bize çok da uzak değil. Mesela bir adamın akıllı telefonundaki kişisel asistanına karşı sert konuşması ve asistanın kendisine küsmesi ilk aklıma gelenlerden birisi. Telefon tamirciye götürüldüğünde, kullanıcının kişisel asistanından özür dilemesi önerilmişti. Her an karşımıza çıkması ihtimal dahilinde olan bu mesele ortak bir anlatı mıdır, tartışılır. Ben her şeyden ziyade kurgunun günlük hayattan seçilmesi durumunda bize yaşatacağı deneyime odaklanmış durumdayım. Başköşeye oturmuş kurgunun bize kadim bir öğreti fısıldaması umuduyla ona kulak vermek isterim. Vurucu bir son yahut insanlığa faydalı birkaç cümle duyamasam da belki dil işçiliğinin lezzetini arar gözlerim. "Canikom-2023"te, öyküyü sıradanlıktan çıkaran o kaçış noktasını yakalıyor gibi olsam da tam olarak vurucu dokusunu hissettiğimi söyleyemem. Kitapta genel anlamda eksikliğini fark ettiğim merak duygusunu bu öyküde de alamadım.

W. Benjamin, bir anlatıdaki deneyimin gündelik yaşantıya dair hakikati yansıttığını söyler. Bu hakikat, kurgulara ayna gibi girmeli midir, bilemiyorum. Bundan ziyade şuna odaklanmamız gerekiyor: Anlatıcının deneyimleriyle yeniden bir hakikat kuramaması metinden neleri götürür? Kitabın temiz ve sabit bir imlaya sahip olduğunu görüyoruz. Metnin maddi hatalardan arınmış olması dikkat çekiyor. Öyküler üç bölümde tasnif edilmiş: "Kurt", "Kaplumbağa" ve "Yansıma". Bu bölümlerin kendi içinde katmanlaşan bir düzeni var. Örneğin; "Kurt" bölümündeki karakterlerin açığa çıkışının bir süreç dâhilinde gerçekleştiğini görüyoruz. Zeynep ve Kerim isimleri birkaç öyküde art arda kullanılıyor. Aynı isimde olmasına rağmen bir tarafta kibar ve dikkatli Kerim Bey varken diğer tarafta yazara zorla kendi hakkında bir şeyler yazdıran -belki zorba diyebileceğimiz- bir adamla karşılaşıyoruz. Bu iki karakter de bölümdeki akışla uyumlu ilerliyor. Sonunda bir çözülmeyle karakterlerin zincirlerinden kurtulma hissine şahitlik ediyoruz.

"Kaplumbağa" bölümündeki "Galip Bir Çelişki" öyküsünün diğer öykülerden ayrıştığını düşünüyorum. İnsanları sevmeye onların isimlerinden başlayan, bir lokma bir hırka yaşayan dervişçe bir adamı dinliyoruz yazardan. Hatta yazarın metne dâhil olarak, yazdığı karakteri sevmediğini ve aklından onu öldürme düşüncesi geçtiğini ama bunun için erken olduğunu anlıyoruz. Daha sonra Galip'in iç tedirginliğine şahit oluyoruz: "Galip korkuyor. Çok korkuyor. Avare geziyor birbirinin aynı sokaklarda."2 Dervişin korkusunun temelinde yazarın kendisini öldürme niyetini hissetmesi mi vardır yoksa ölümün hak olduğunu evvelden beri aklından çıkaramaması mı? Yazar buradaki hususun ucunu açık bırakıyor, iyi ki de bırakıyor. Bu mistik karakterin insanlara yük olmamak için kendi kefenini satın aldığını ve onu on beş yıl cebinde taşıdığını öğreniyoruz. Yaşarken pek de kıymeti anlaşılamayan zahitlerimizden bahsedilmesi hoşuma gitti.

Üçüncü ve son bölüm olan "Yansıma", okurken içsel bir yolculuğa tanık olduğum bir bölümdü. Kısa cümleler ve imgesel anlatımlarla bir mesel üzerinden birçok mesele eğilen; ritmi bütünselliğini daha fazla koruyordu. Kitaba ismini veren "Üç Yüzlü Ejderhanın Anlamsız Hikâyesi" de bu bölümde mevcut. Öykü, karakterin annesinin, hamileliği müddetince hem babasına hem de babaannesine bakmasından dolayı, kendisinin üçüne de benzediğini iddia etmesiyle başlıyor. Bu giriş hoşuma gitti. Çünkü karakterin kişiliklerini mitsel anlamda ejderhanın üç başlılığıyla ilişkilendirmesi, girişi vurucu bir hâle getirmiş. Devamında karakterin dönüşümüne ve değişimine şahitlik ediyoruz. Belki bu hikâyeye, "beni sizler bu hâle getirdiniz"den ziyade muğlak bir son daha fazla yakışırdı.

Gerek öykü isimlerinde gerek de anlatısında kümülatif bir ilerleme var yazarın. İsimler ve anlatılar gittikçe giriftleşiyor. Bunları öykü isimlerinden de anlayabiliriz: "Kaplumbağalardan Kaçış Denemesi", "Kurtlardan Kaçış Denemesi", "Kaplumbağalar, Kurtlar, Yansımalar, Zeynep ve Ruşen".

Borges'in deyimiyle, bütün öykü konularının otuzu aşamayacağı aşikâr. İnsanın yahut toplumun çok ötesinden konular ele almamak bir eksiklik olmayabilir hatta gündemi yazmak bazen dikkat çekicidir. Fakat bir yazarın bu olağan anlatıma kattığı detayların ve öyküdeki kaçış noktalarının bir kurguyu biricik hâle getirdiğini düşünüyorum. Gözlerim bu kaçış noktalarını aradı kitabı okurken. Hikâyede ışığın sürekli tanıdık detaylarda dolaşması, yazarın kendi üslubunun önüne geçmesi belki bir eksiklik olabilir. Çünkü bu durum okurun zihninde daha az çarpıcı bir etki bırakıyor. Satır aralarında ciddi anlamda düşündüren cümlelerin gündelik bir anlatımla buluşması aşılması gereken bir şey midir tartışılır. Son olarak şunu söyleyebiliriz: Öykülerin biraz daha uzatılması, derinliği yakalamada yazarımıza yardımcı olabilir.

  • 1 Üç Yüzlü Ejderhanın Anlamsız Hikâyesi, İz Yay., 2021, s. 95.
  • 2 a.g.e., s.62.