Her şey yalnızlığı seçince mi geçiyor?

BETÜL SEZGİN
Abone Ol

"Bu kenti arıyorum. Almanlar, ‘dönem ruhu' diyorlar bu duyguya. Gördüğüm filmlerin, okuduğum kitapların etkisiyle mi, bilmiyorum. Kentimi bulmak uğruna girip çıkmadığım lokanta, bar batakhane kalmadı, yine olmadı. Tam vazgeçiyordum, sizi gördüm uzaktan. Tamam, dedim, aradığım kent! Siz, bu kentsiniz."

  • "Ateşe karşı söylenen silinmezdi."

Birey ve yalnızlık ilişkisi toplumu besler mi? Yalnızlığın doğduğu ortamlar türlü türlü. Bu yazıda şehirlerde ya da şehirleşmeye başlayan topluluklarda görülmeye başlanan, hatta zamanla artan bireyin yalnızlaşması ya da yalnızlığı seçmesi üzerinden bir kurgu inşa edilmek isteniyor. "… yalnızlığımızın bahçesindeydik. Rüyamda, rahmetli annemle rahmetli babamı gördüm."1 Yalnızlık insan tarafından bir dünya olarak kurgulanabiliyorken, bunun içini hayatının daha erken dönemlerinde var olan kişi ve şeylerle doldurabiliyor. Kalabalıklar içinde yalnız olan bireyin konumu hakkında farklı tanımlamalar mevcut. "Kalabalık içinde insan neden yalnızlığı tercih ediyor? Bu durumu bilinçli bir şekilde mi istiyor?" gibi ardı gelecek sorular sorulabilir. Şehrin insanında, yalnızlığı doğuran tedirgin edici durumların kaynağına ve nedenine bakılmadan önce, ana tema olarak flaneur kavramı belirtilsin ve biraz da açıklansın.

Walter Benjamin

Flaneur kavramı, Walter Benjamin'in Pasajlar adlı kitabında ele aldığı başlıklardan biri. Flaneur için, kalabalık içerisinde yaşayan, terk edilmiş kişi ifadesini kullanıyor. Kavram avare gezgin, gezer düşünür, aylak şeklinde de karşılıklar buluyor. Baudelaire flaneur için "Kalabalığın adamı"2 diye nitelendiriyor. Poe ise "Her şeyden önce kendini içinde bulunduğu toplumda tedirgin hisseden biri"3 olarak belirtiyor. Bu yaklaşımlarla flaneur kişinin alelade bir tip olduğu düşünülmesin. İlk paragrafta belirtilen şehir ve kalabalık imgeleri, akıldan çıkmasın. Kentli bireyler genellikle modernleşmiş ya da modernleşmekte olan hayat alanlarında yaşıyor. Yani aylak birey, kentli olduğu için modern bir hüviyete sahip. Entelektüel havası her daim üzerinde olan flaneur, kentin insanının samimiyetsizliğinden kaçarken, onu inşa eden mimari, sanat ve edebiyatın kültür objelerinden uzaklaşmıyor. Kimi zaman kent bir insanla özdeşleşerek, toplumdan kaçan bireyin yakasından çıkarmadığı broşür gibi hayatının her alanına girmeye başlıyor.

  • "Bu kenti arıyorum. Almanlar, ‘dönem ruhu' diyorlar bu duyguya. Gördüğüm filmlerin, okuduğum kitapların etkisiyle mi, bilmiyorum. Kentimi bulmak uğruna girip çıkmadığım lokanta, bar batakhane kalmadı, yine olmadı. Tam vazgeçiyordum, sizi gördüm uzaktan. Tamam, dedim, aradığım kent! Siz, bu kentsiniz."4

Türk toplumunda aylak tiplerini, genellikle Batı'yı yanlış anlayan insanların şekillendirdiği karakterlerin oluşturduğu söyleniyor. Yine kent insanı üzerinden yapılan bu vurgu, kavramın varoluş alanını belirlemiş oluyor. Aylak birey, kenti ve onun getirdiklerini doğru ya da yanlış algılıyor. Kenti gerçekten anlayamayan birey, çoğunlukla eğlence peşinde koşuyor ve giriştiği işlerde başarısız oluyor. Zihinsel ve fiziksel olarak kandırılması da söz konusu. Bunlar aylak bireyin etrafını algılayamaması durumunda beliren bakış açıları. Ne olursa olsun böyle tipler için bir yerlerde hep umut var. "Ama Fil Adam umudunu yitirmiyor. Bir gün insan olma umudunu. Toplum da zamanla benimsiyor onu."5

Baudelaire

Bir başka bakış açısı, bireyin etrafında olan bitenlerden haberdar olmasını içeriyor. Mesela bir öykünün kahramanı yanlış Batılılaşmanın farkında olarak, kentli insan tiplemesinden uzaklaşma çabasına girişebiliyor. Yozlaşmış dünyanın içinden kendini sıyırma gayreti gösteriyor. Bu çabasını bilinçli gerçekleştirmesi, onu flaneur karakter tipinin farklı bir modeli yapıyor, gibi. Tomris Uyar'ın bazı öykülerinde bu şekildeki kahramanlarla karşılaşmak mümkün, mü? Biraz evet, biraz hayır. Ama değişmiş bir aylak tipinden bahsetmek söz konusu, sanki. Uyar'ın öykülerindeki kahramanlara farklı pencereden bakmaya çalışarak, belki konu hakkında daha net cümleler kurulabilir. "Başımdaki cam fanus kalkmıştı sanki: dünyayı aracısız görebiliyordum, rahatça soluk"6 alabilme niyeti dile geliyor. Kahramanın saklandığı yerden başını çıkararak, etrafında olup bitenlerin farkında olma isteği sunuluyor. Farkındalık, bilinçli bir eylemle kendini gösteriyor. Bir şeylerden kaçmak için saklanan kahramanın, yeni bir şeyleri sunabilmesi için kendisini görünür kılması ya da gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koyma isteği flaneur tipine yan anlam oluşturuyor, gibi.

Bir öykü kahramanın arayış tarzı, yazarının anlatım tarzıyla modern bir kisveye bürünebiliyor. Modern insanın özelliklerinden biri olan arayış halinde olma durumu sadece yaşadığı ruh hali değil, içinde bulunduğu toplumun inişleri ve çıkışlarıyla da alakalı. Kahramanın yaşamakta olduğu ruhsal boşluğa eklenen olumsuz toplumsal şartlar, onu hayalindeki dünyadan uzaklaştırabiliyor. Bu durumda kahramanın kurtuluş kaynağı, imkânları ölçüsünde maddi ve manevi hayatında ulaşabileceği üst gelişim seviyesi gibi duruyor. Kahramanda gelişim olabilmesi için bir şeylerin yerlerini değiştirmesi hatta hayatından bazı şeyleri çıkarmayı öğrenmesi gerekiyor. "Füsun'un temel sorunu, diye sürdürdü sözü, toplumdaki baş döndürücü değişiklikleri kavramak istememesi. Bir bakıma, iş hayatının çalkantısından ürküyor sanırım, bu ıssız yöreye sığındığına göre…"7 Değişime hazır olmamanın verdiği tedirginlik hali, korku tarafından sarıldığında insan geri adım atıp tatlı bir gevşeklik tarafından istila edilebiliyor. Bu kurtuluş mu, kaçış mı peki?

Modern insanın kurtuluş kaynağı, toplum içinde yalnızlığı yaşamayı seçmesi gibi sunuluyor. Kentin ona sunmuş olduğu birçok imkân içinde oradan oraya koşarken, etrafındaki insanları görmezden gelerek, onları yok edebiliyor. Çevresindeki insan halkasının gün geçtikçe daralması ise yabancılaşmayı getirmeye başlıyor. Böylece flaneur bireyin doğuşu da yavaş yavaş toplum içinde fark ediliyor. Birey bir yandan bu durumdan rahatsızken, bir yandan da bu seçiminin kendisine sunduğu katkılardan besleniyor. Etrafını daha fazla izleyebilme imkânı bulması, onun daha duyarlı bir kişilik yapısı kazanmasını sağlayabiliyor. Uyar'ın öykü kahramanlarında bunu sezmek aslında mümkün. Belki bilinçli belki bilinçsiz bir şekilde öykü kahraman(lar)ına yapıştırılan bu özellik, aylak birey tipinin bilinçli olma halini daha görünür kılıyor ve flaneur'lüğü farklı bir seviyede tutuyor. Bu hamle hem yeni insan tipinin, hem de yeni toplum biçiminin bir örneğini sunmuş oluyor. "İnsan önce renklerden başlamalı değişmeye …"8 cümlesini kahramanına kurduran Uyar, onun eksikliklerini bilinçli bir şekilde gidermesini sağlayarak insani yapısını tamamlatmaya çalışıyor, sanki. Kahramanına, etrafındaki olaylardan ya da insanlardan sunduğu zihni çağrışımlarla, farkındalıklarının arttırmasını sağlıyor.

  • "Onu bir yerden tanıyorum, diye düşündü. Belleğini zorladı. Tanıdığı kesindi de nereden? Bir devlet dairesinden olamaz. Bildiği resmi ya da gayri resmi bütün tezgâhların, bütün veznelerin arkasına yerleştirdi onu. Üstüne değişik ceketler, üniformalar giydirdi. Olmuyordu."9

Flaneur tipi her ne kadar bilinçli hamlelerde bulunarak tercihler yapmış olsa da, çoğu zaman toplum tarafından entelektüel olarak kabul edilmiyor; entelektüel bilinçten yoksun kabul ediliyor. Bunun nedeni genelde ayrıksı davranışları, serseri ve umursamaz görünen bir yapıya sahip olması ve toplumun genel düzeninin dışında kalmasına bağlanıyor. Farklı yaşamı ve davranışları, kimi zaman geneli eleştiren bir karakteri temsil ettiği için öteleniyor. Bu flaneur'ün sıradan bir insan tipi olduğunun düşünülmesine neden olabilir, mi? Soruyu düşünürken bir kavramla yol kesiştirilebilir: bohemlik. Bohemlik aslında aylaklığa yakın bir kavram. Bohem bireyler serseri tipli, macera seven, başıboş tip ya da devrim düşmanı olarak ifade edilebiliyor. Daha çok kendi içlerinde yaşamayı tercih ediyorlar. Onlar da kural tanımıyor ve "kuralsızlar" yaftasını kendilerine yapıştıranlara ve onların düşüncelerine karşı duruyorlar.

Poe

Hem özgür ruhlarının alanını korumak, hem de yeni toplum anlayışının dışında bulunmadıklarını göstermeye çalışıyorlar. Bu kısımda Uyar'ın kahramanlarından birinin cümlesine yer verilsin. "Bunun karşılığında, edebiyat, başka dünyaların kapılarını açtı bana, hayranlık duyduğum yazarlarla, roman kişileriyle, görmediğim ülkelerle tanışmamı sağladı; maddi/manevi bütün sıkıntılara karşı dayanıklı kılarak yaşama sevinci aşıladı."10 Kahramanın entelektüel bir dünyaya sığınması, çevresindeki yapmacık ilişkilerinden kurtulmak için yaşama sevincini başka yerlerde araması okunuyor, alıntının satır aralarında. Normal düzene bir başkaldırı, belki de devrimsel bir hareket! Her iki kavram, sıradanlık içinde sonsuz olan bir şey(ler)in izini süren kahramanları anlatıyor, gibi. Kesiştikleri bir nokta da burası. Kavramlar, sürekli değişen dünyanın içinde modern birey olmaya çalışan kahramanları anlatıyorken, modern birey olma gereklerini çarpık uygulayanları da eleştiriyorlar.

Yeni insan modeli kavramının içindeki parçalanmışlık ve çarpıklığın fark edilmesi için mücadele ediyorlar, gibi. Esasında kahramanın çabası, kendi hakikat alanına ulaşma isteği. Olmaması gereken şeylere dikkat çekmeye çalışırken, asıl olması gereken ne, ona ulaşmaya çalışalım diyor sanki. Hakikatine erişme mücadelesindeyken sürekli hareket halinde; eylemsel ya da zihinsel şekilde. Anlaşılıyor ki hareket flaneur için önemli. Çünkü kahramanın yeni bir şeyle karşılaştığını söyleyebilmesi için bazı şeylerin gidip yerine başka şeylerin gelmesi ya da farklı şekilde bir döngü yaşaması gerekiyor. Aylak kahraman hareket alanı içinde yaşamın ve kendinin hakikatini bu yöntemle bulmaya çalışıyor. Artı ve eksi kutupların arasında git gel yaparken hayatla ilgili sorgulamalarına da devam ediyor.

  • "Diyelim ki o şey başta vardı. Ne zaman eksildi peki? Azaldı? Bozuldu? Yok oldu? Bir tartışmada mı? Kinci bir tartışma mı, sıradan bir tartışma mıydı? Baş başayken mi? Kalabalıkta mı? Gittikçe artarak mı eksildi? Yinelendikçe mi? Duruldukça mı? Nerede başlamıştı taşlaşma? "Elimden bir şey gelir miydi? Yoksa kaçınılmaz mıydı şu "Affedersin?"11

Flaneur kahraman bir merkeze dâhil olmadan kendi merkezini yaratarak, sürekli inşa halinde olduğu gösteriyor. Bu onun bilinçli hamlesi. Kesintisiz olan bu devinim hali, toplumun merkezi sistemine başkaldırıda bulunduğunu gösteriyor. Merkezi sistemin kurduğu düzene karşı çıkmış oluyor. Bazı güçlere karşı aylak oluşunun nedeni, belki herkesi sınırlı bir kalıba sokmayı hedefleyen sisteme karşı durma isteğidir, neden olmasın? Aslında bu şekilde insan yenileşirken, bir yandan da yoldan çıkmış oluyor ve yabanileşiyor; yabancılaşıyor. Düzenden kaçış da söz konusu nihayetinde. Kimi zaman etrafındakileri etkileyerek, sınırların kısıtlı olmadığını, onun sonsuzluğa uzandığını gösterebiliyor. Bütünün parçalara ayrılmasına neden oluyor, ama ayrılan parçalara da dâhil olmuyor. Bütünden kopanlara yaklaşmadığı için hem yalnızlığını sürdürüyor, hem de ayrıksılığı yüzünden hedef olarak gazaba uğrayabiliyor. Onun kaçtığı aslında insanlığın insanlıktan çıkmış olması, belki.

  • "O küstah, başıbozuk kadınlarsa, sahte değerlere karşı yabanıllığın, sevgi emeğinin, göze-alınan yasalarını savunuyorlardı bilmeden. Bireyciliği değil bireyliği; karar verme sorumluluğun ölümcül önemini. Cinselliği içeren aşk, bütün yaşamlarına söz geçiriyordu, ölüme bile. Başsız ve sonsuzdular onlar."12

Uyar'ın kahramanlarında yer yer hissedilen flaneur'lük ve bohemliği; kendi arayışları içinde iç dünyalarına kapanmaya başlayan insanların, dış dünyayı gözlemleyen bakışların, büyük kızgınlıklar yaşayanların, sessizce de olsa toplumlarına başkaldıranların, hayata içerleyenlerin, toplumsal sistemi eleştirenlerin, kimi zaman tüm zamirlere kimi zaman da tüm nesnelere ilenenlerin izleri fark edilince görülebiliyor. Kahraman, insanın iç dünyasında besleyebileceği duygu ve düşüncelerin anlatısını temsil ediyor. Uyar'ın kahramanlarının flaneur'e benzetilebilecek ama bir yandan da ondan ayrı tutulabilecek noktası; farkındalıklarının daha yüksek seviyede olması, bilinçleri yerlerinde olmasına rağmen yanlış modernleşen ya da değişen toplumu düzeltmek için bir şeyler yapılabileceğini söylemeleri fakat fiziksel olarak harekete geçmemeleri olarak belirtilebilir. Özetle devrim yapacak teşebbüslere girişmemeleri.

Uyar'ın kahramanları toplumu biçimlendirmeye karşı çıkmakla birlikte, niteliksiz dönüşümü eleştiriyorlar. Düşüncelerini kuvve alanından fiil sahasına çıkarmadıkları için de flaneur tipinin farklı bir şeklini temsil etmiş oluyorlar. Onun kahramanları daha çok iç dünyalarındaki duygularla yaşayan, yeri geldikçe de etrafındaki insan halkası dar olsa da onlarla vakit geçirip sohbet edebilen kişiler. Bazı şeylerin sorumluluk alanından kaçmalarına rağmen, insan olmanın gereği olan iletişimden de tamamen beri durduklarını söylemek pek mümkün değil. "Benim ülkemde acı, kemerlerle, kubbelerle örtülür, korunur, toplumsallaştırılır. Bireysel, sivri acı yok gibidir. Öğreniyoruz. Acemilik sancısı."13 Uyar'ın kahramanları arasında sokağa çıkmayı bilen ama bilerek bundan kaçınan tipler var. Çünkü onlar kendi varoluşları içinde yaşıyorlar. Onlar dış dünyada birbirine yabancı olan fakat birbirini anlıyormuş gibi davranan ama aslında hiç anlamayan insanlardan kaçıyorlar.

Kendi iç dünyalarını kimi zaman sevgi, aşk, dostluk, hayat mücadelesi gibi eylemlerle dış dünyaya taşımalarına rağmen yalnızlar. Kahramanların kurmak istediği hayat şeklini dışarıda canlandırmaları çok zor, belki de mümkün değil çünkü. Bu zorluğun gerçeğiyle yüzleşmekten korktukları ya da uğraşmak istemediklerinden dolayı kalabalıklar içinde yalnızlığı oynuyorlar, sanki. Dışarıya çıktıklarında etraflarında oluşan kalabalığın yapmacıklığı ve samimiyetsizliğini görmek onları yoruyor. Dışarıdakiler maskeli kahramanlar olarak farklı sahnelerde rol almaya devam ederken kendisi ise yalnız ve aylak kalmayı tercih ediyor; ya da dışarıdakilerin bir başka adlandırmasıyla flâneur.

1 Uyar, "Dondurma", Sekizinci Günah, s. 17.

2 Benjamin, Pasajlar, s.142.

3 Benjamin, Pasajlar, s.143.

4 Uyar, "Alte Liebe: Küçük Akşam Müziği", Sekizinci Günah, s. 47.

5 Uyar, "Gülümsemeyi Unutma", Yaza Yolculuk, s. 14.

6 Uyar, "Gülümsemeyi Unutma", Yaza Yolculuk, s. 9.

7 Uyar, "Yapayalnız Bir Gök", Sekizinci Günah, s. 28.

8 Uyar, "Tazı Payı", Aramızdaki Şey, s. 24.

9 Uyar, "Pasapırt", Sekizinci Günah, s. 53.

10 Uyar, "Pıhtı", Aramızdaki Şey, s. 53.

11 Uyar, "Ayşe, Haklı", Yürekte Bukağı, s. 39.

12 Uyar, "Yürekte Bukağı", Yürekte Bukağı, s. 91.

13 Uyar, "Son Sarı", Yaza Yolculuk, s. 21.

Kaynakça:

Tomris Uyar, Aramızdaki Şey, YKY, 9. Baskı, 2020, 96 s.

Tomris Uyar, Sekizinci Günah, YKY, 7. Baskı, 2020, 62 s.

Tomris Uyar, Yaza Yolculuk, YKY, 10. Baskı, 2019, 87 s.

Tomris Uyar, Yürekte Bukağı, YKY, 9. Baskı, 2020, 96 s.

Walter Benjamin, Pasajlar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006, 295 s.