Hikâyesi: Tuna

HABER MASASI
Abone Ol

Atölye Macaristan'ın Budapeşte'ye bir saatlik mesafede Vac isimli bir şehrinde. Tuna hemen önümüzde. David'in muhteşem tasarım piyanosu Una Corda karşımda. Velhasıl haftalarca üzerimden atamadığım o tıkanmışlık hissi birkaç saate geçti ve şarkı nehir gibi akıp tamamlandı.

Besteci Büşra Kayıkçı'ya Tuna'nın hikâyesini sorduk:

Balat'ta bir pazar kahvaltısı yaparken ortaya çıktı bu fikir. Kıymetli dostlarım Hümeyra ve Furkan Çalışkan ile birlikteydik. Ben beste yapıyorum, Furkan yazı yazıyor. "Hadi bu ikisini bir araya getirelim bakalım ortaya ne çıkacak" dedik. Bir "sanatçı işbirliği projesi" olacaktı. Hemen Furkan'dan bütün kitaplarını aldım. Kuzguncuk'ta bir cafeye gittim ve hepsini masaya yığdım. Tek tek okuyorum. Okurken çok heyecanlıyım ama o sıra bir şeyden nedense çok eminim; seçeceğim dizeleri defalarca değil, bir kez okuyacağım. Kısmetimde olan beni ilk seferde çarpacak. Bu düşünceler içerisindeyken elime aldığım bir sonraki kitabın ilk metninin ilk cümlesi: ‘'Atlarımız birbirine kişniyor biz ayrılırken. On sekizimden otuzuma kadar ömrümün tam orta yerinden bir nehir akıttım.'' Harfi harfine rakamı rakamına on sekizimden otuzlarıma yaklaşırken yaşadıklarım gözümün önünden geçti.

İlk gençlikte başlayan arkadaşlık, o zamanın heyecanıyla etraflıca düşünülmeden verilmiş kararlar ve çok uzun sürmeden bitmiş bir evlilik. Karşı kıyılarda aynı istikamette yürürken, uzaktan bakana birlikte yürüyor gibi gözüken fakat yolları hakikatte hiç kesişmemiş iki kişi. Bunlar zaten yıllardır kulağımda şarkısı çalan satırlardı. Karar verdiğim gibi emin olmak için ikinciye okumadım, tamam dedim işte bu! Doğruca iki sokak ötedeki stüdyoma gittim. Haftalarca süren bir çalışma başladı. Metnin adı Tuna, Kısmet. İlerleyen zamanlarda daha nelere nelere "kısmet" olacağını bilmeden seçmişim o gün. İki farklı kıyı, iki farklı hayat kurgusu ile bestemi oluşturmaya başladım. Niyetim bunu müziği dinlerken de hissettirmekti. Böylece şarkı iki farklı tempo ve iki farklı tondan oluştu. Ne tesadüftür ki besteme başladıktan birkaç ay sonra Macaristan'da bir piyano atölyesinden tanışma ve birlikte çalışma daveti aldım. Çok heyecanlandım çünkü Furkan da bu metni 5 yıl önce Budapeşte'de yazmış.

Şimdi bana da çalışmamı Macaristan'da kaydetme fırsatı doğdu. Atladım gittim. Fakat oraya giderken bir taraftan üzerimde bir tedirginlik var. Beste tamamlanmamış. Emin olamadığım, oturtamadığım bölümleri var. Bir risk aldım ve bu işi Tuna kıyılarının vereceği ilhama bırakmaya karar verdim. Ya da tıkandım ve başka bir seçeneğim kalmadı diyelim. İyi ki de öyle olmuş. Seyahat bana çok iyi geldi. Atölye Macaristan'ın Budapeşte'ye bir saatlik mesafede Vac isimli bir şehrinde. Tuna hemen önümüzde. David'in muhteşem tasarım piyanosu Una Corda karşımda. Velhasıl haftalarca üzerimden atamadığım o tıkanmışlık hissi birkaç saate geçti ve şarkı nehir gibi akıp tamamlandı. Bunda yine nehir gibi akan Una Corda tuşelerinin de katkısı büyük. Nihayetinde Tuna Kısmet anavatanına başka bir formda geri döndü. Besteyi yayımladıktan sonra da açtığı kapılar, sürprizler bitmedi. Yerli ve yabancı platformlarda çok özel müzik listelerine girdi, Türkiye'nin en prestijli performans merkezi (Zorlu PSM) ile beni çok heyecanlandıran bir yayın gerçekleştirmeme vesile oldu. O zamana kadar beni hiç dinlememiş insanlara ulaştım. Yolu hep açık oldu. Su gibi aktı.