Jiletli tellerde bir serçe

ONURHAN ERSOY
Abone Ol

Öyküler, bizlere sunulan karanlık manzaralarla açılıyor. Kurulan her cümle, manzaranın çeşitli noktalarına tutulan bir el feneri görevi görüyor. Merak unsuru oldukça güçlü. Bu merak, "Acaba neler olacak?" sorusunu değil, "Acaba neler olmuş?" sorusuyla güç buluyor. Bizler okur olarak, sıradaki olayı değil, sıradaki cümleyi merak ediyoruz.

Akif Hasan Kaya'nın son kitabı Serçe Risalesi, İz Yayıncılık'tan çıktı. Kitapta birbiriyle bağlı, aynı dünyayı paylaşan öyküler var. Örneğin kitabın ilk üç öyküsü "Esnek Hikâye", "Gergin Hikâye" ve "Yorgun Hikâye", ortak bir hikayeyi farklı noktalardan ele alıyor böylece öyküler tek bir hikâyeye hizmet ediyor. Öykülere genel olarak baktığımızda, ilk dikkatimizi çeken şey gizemli ve karanlık atmosfer olacaktır. Bu, anlatılan hikâyelerin karanlık ve sarsıcı konular işlemesinden ibaret bir durum değil. Sarsıcı konular hayatın her yerinde, her anında karşımıza çıkabilir. Bizi etkileyecek olan, meselelerin güçlü bir şekilde aktarılmasıdır. Elimizdeki öyküler bunu çoğu zaman başarıyor. Büyülü gerçekçi diyebileceğimiz anlatılara yer yer rastlasak da öykülerin genel olarak gerçekçi dünyalarda geçtiğini söyleyebiliriz. Bu büyülü gerçekçi unsurlar, gerçekçi dünya tasvirini güçlendirmek adına kullanılıyor. Öykülerde karşılaştığımız ilginçlikler karakterlerde değil, anlatıya konu olan dünyaların yapısında yer buluyor kendine. Karakterler çoğu zaman sahici özelliklere sahip, "normal" insanlar. Karanlık bir dünyada dolaşan, içlerindeki umudu korumak isteyen insanlar.

Öyküler, bizlere sunulan karanlık manzaralarla açılıyor. Kurulan her cümle, manzaranın çeşitli noktalarına tutulan bir el feneri görevi görüyor. Merak unsuru oldukça güçlü. Bu merak, "Acaba neler olacak?" sorusunu değil, "Acaba neler olmuş?" sorusuyla güç buluyor. Bizler okur olarak, sıradaki olayı değil, sıradaki cümleyi merak ediyoruz. Karanlık bir ormanda, neyle karşılaşacağını bilmeden, ama bir şeyle karşılaşacağından emin bir şekilde yürümeye benziyor Akif Hasan Kaya'nın öykülerini okumak. Bahsettiğim karanlık atmosfer çoğu zaman iyi kurulsa da gizemin ortadan kalktığı noktalarda çok düz, yavan bir anlatımla karşılaşabiliyoruz. "İlk o alçak herifin ağına düşmüştü. Adam ne çok şaşırmıştı kız olduğunu anladığında. Yataktaki kırmızı lekeye bakıp bakıp hayıflanmıştı. 'Ulan söyleseydin amma para vururdum var ya!' diye iç geçirmişti. 'Neyse, bu körpeliğinle iyi para kazandıracaksın bana.' diyerek ellerini ovuşturmuştu."

Yargı ve yergi dolu, karikatürize, kolaya kaçılmış bir anlatım bu. Bu gibi sahneler zaman zaman okuma zevkini baltalıyor ve kötü yazılmış bir dizi izliyormuş hissiyatı yaratıyor. Okura, "Bakın bu karakter çok kötü biri!" diye bağırıyor adeta. Öykülerin genel olarak sahip olduğu üstü kapalı havayla zıt bir anlatım bu. Dikkati çekmesi, okuru etkilemesi gereken şeylerin üstünün örtülmesi, o şeyin merak unsuruyla ve yarattığı gerilimle birlikte etkisini güçlendiriyor. Öyküler bundan yoksun olsa, tümüyle kötü yazılmış metinler olarak değerlendirilebilirdi ancak böyle de değil. Bahsettiğim kısımlar, iyi metinlerin yer yer tökezlediği noktalar. Bu gibi zayıflıklara sahip olsa da iyi düşünülmüş, iyi yazılmış ve okuması keyifli öyküler olduklarını söyleyebiliriz.