Joyce okumak

M. KAYAHAN ÖZGÜL
Abone Ol

Hacmi, çetrefilli dili, gevşek bir konunun kısa bir zaman dilimine sıkıştırılması, alışkın olmayanı boğan şuurakışı tekniği, sürekli olarak derin ve geniş bir entellektüel alana göndermeler yapışı gibi onlarca sebeple, dünyanın okunması en zor romanı olarak bilinen Ulysses...

Anatole France Epikür’ün Bahçesi’nde (İst., 1937, s. 97) diyor ki,

“(...) herkesin bayıldığı eserler kimsenin tetkik etmemiş olduğu eserlerdir. İnsanların bir kısmı bu eserleri kıymetli bir yük gibi sırtlamış ve yüklendiği şeyin ne olduğuna bakmayarak onları başkalarına devretmiştir.”

Belki de eserlerin bir kısmı artık okunmadığı için önemini korurken, bir kısmı da hiç okunamadığı için esrarlı bir hâle ile çevrelendiğinde şaheser oluyor; James Joyce’un Ulysses’i gibi... Hacmi, çetrefilli dili, gevşek bir konunun kısa bir zaman dilimine sıkıştırılması, alışkın olmayanı boğan şuurakışı tekniği, sürekli olarak derin ve geniş bir entellektüel alana göndermeler yapışı gibi onlarca sebeple, dünyanın okunması en zor romanı olarak bilinen Ulysses... Romanın geçtiği 10 Haziran 1904 günü, Joyce’un -sonradan eşi olacak- Nora Barnacle ile ilk defa buluştuğu ve Dublin sokaklarında dolaştıkları gündür. Bugün bile, 10 Haziran gelince turlar düzenlenmekte ve romandaki sırayla Dublin dolaşılmakta... Nora Joyce, hayatının en önemli gününü anlattığını bildiği hâlde, romanı okuyamamış; dahası, kocasının yazdığı hiçbir metni eline alamamıştır (John P. Anderson, Finding Joy in Joyce: A Readers Guide to Ulysses, 2000, p. 418).

Marilyn Monroe

Buna mukabil, yukarıdaki fotografta da görüldüğü gibi, Marilyn Monroe (o sıralarda Arthur Miller’la evli olduğundan adım gibi eminim) romanı sonuna kadar okumayı başarıyor; gerçi biraz dağılmış ama, hâlâ hayatta.... Gustave Jung romanı okuduktan sonra, Joyce’u nasıl bulduğunu soranlara, “İyi. Delirmemiş olsa, daha da iyi olabilirdi” demiş (Helen Bevington, The Journey is Everything, Durham, 1983, p. 183).Sir Victor S. Pritchett, Paris’te Joyce ile tanışmış ve romanını da almış olmasına rağmen, okumayı yıllarca başaramamış (Mary Blume, A French Affair, New York, 1999, p. 175).Beckett, romanı okumaya çalışmış; lakin, “beşbin kadar mürettip hatâsı” yüzünden pes etmiş [Mel Gussow, Conversation with (and about) Beckett, New York, 1996, p. 46]. Shelly Spilka da Ulysses hakkındaki çalışması esnasında, metinle zorlu bir mücadele vermiş; onu “yabancı bir dünya, karışık, muğlâk, sembolik bir şaşırtmacalar okyanusu” olarak niteliyor (Rescuing Haya, Albany, 2001, p. 63).

Ulysses, bütün zamanların okur ve mütercimleri için bir kabustur. Dilinize tercüme edilememesi okur için büyük bir eksikliktir; tercümesi ise, eser için... Metni anlamaktan geçtim, sonuna kadar okumuş olmak dahi entüllektüel sayılmanın göstergelerinden biri olageldi. Romanı okuyamamış olmak ise, hakkında konuşmayı hiç engellemedi. Paris VIII. Üniversitesi’nde edebiyat profesörü olan Pierre Bayard, 2007’de yayımladığı Comment parler des livres qu’on n’a pas lus? (Jeffrey Mehlman’ın tercümesiyle “How to Talk About Books You haven’t Read?”) adlı kitabında, Proust da dahil olmak üzere baştan sona kadar okumadığı, fakat derslerinde rahatça anlatıp, sohbetlerinde allâme tavrıyle tartıştığı yazar ve eserlerin arasında Ulysses’i de anarak pekçok kişinin içini rahatlattı. Artık, Ulysses’i okumadığı için utanan, hakkında iki çift laf edemezse aydın sayılmayacağından korkan kalmayacak. Bilmem ki, Tahsin Yücel’in Düşlerin Ölümü (İst., 1958) kitabına adını veren hikayeyi hatırlar mısınız? Hani orada, Süleyman’ı intiharın eşiğine getiren “Ben seninle James Joyce konuşamam” diyen kıza kendini isbat edememiş olmasıydı ya... Artık Süleymanlar ölmek istemeyecek ve Ulysses’i okumadan da “entel” olunabilecek. Müjde!...

NOTA BENE

Belinski’nin garipsediği bir durum var: “Edebiyatçılarımız uzun bir süre hep genç sayılıyorlar, sonra birdenbire yaşlılar kuşağı içinde anılmaya başlanıyorlar” (Edebiyat, Sanat, Kültür, Tarih, Felsefe Üzerine Yazılar, İst., 1989, s. 65). Bunda şaşacak ne var? Edebiyatta yaşı nüfus cüzdanı değil, ustalık belirler. Ustalık edinmek ise öylesine uzun sürer ki, arayerde gençlik elden gider.

  • Sekmeler bundan sonraki sayılarda da devam edecek. M. Kayahan Özgül’ün kitaplar arasındaki yolculuğu boyunca aldığı bilgelikle dolu ters köşe notlar, şimdiden merak ve ilgiyle yenisini beklediğimiz bölümlerden birisi. Sizin için de öyle olacağını sanıyorum. (A.E)