Sessizlik kontenjanı

ERTUĞRUL EMİN AKGÜN
Abone Ol

Yazar, aklındaki fikri kurguya geçirirken doğal olarak filtreler uygular. Bu süreç her yazarda faklı katmanlara takılır. Calvino kat üstüne kat atarken, Tanpınar kule tırmanır, Borges çapraz koşular yapar, Atay ise anlatmak istemiyorum, dediği an aslında tüm derdini ağzından kaçırmıştır.

“Bunu kafamın karışıklığına vereceğinizi düşünüyorum. Konuyu daha da saptırmamak için kafamın karışıklığına girmeyeceğim şimdi, onu nasıl olsa anlatacağım bir zaman gelecek.”1

Güray Süngü

Kurgu edebiyatı modern ve modern-sonrası dönemde kendini atalarından uzaklaştırmaya çalışırken sürekli yeni özelliklerinin üstünde durdu. Her kuşağa hatta her yazara, muhakkak birkaç hareketin en iyi örneklerini sunduğu gözüyle bakılır. Her çağın iyi yazarları ve iyi eserleri vardır ayrıca iyi yazarlar ve iyi eserler de vardır. Edebiyat sahasında çağının ardına uzun koşu yapan metinlerin ortak noktasını bulmak ise imkansız. Klasik kabul edilen isimlerin ya da kültleşecek çağdaş eserlerin ortak bir formülü yok. Tolstoy iyidir, Perec de iyidir, King de iyidir. Ama bunların aynı masada çay içme ihtimallerine oran dahi verilmez. Yine de tüm bu iyilerin kesişen bir özelliği var: Samimiyet.

Roman koskocaman bir oyun sahnesi.

Samimiyet, teknik bir sıfat olarak kullanıldığında diğer tüm kelimeler gibi ucu bucağı görünmez bir hal alır. Hatta her okura göre de bu kavram farklılaşır. Kümeyi bir tık daha daraltarak yazar-metin ilişkisindeki samimiyetten bahsedeceğimi yeri gelmişken not düşeyim. Yazar, aklındaki fikri kurguya geçirirken doğal olarak filtreler uygular. Bu süreç her yazarda faklı katmanlara takılır. Calvino kat üstüne kat atarken, Tanpınar kule tırmanır, Borges çapraz koşular yapar, Atay ise anlatmak istemiyorum, dediği an aslında tüm derdini ağzından kaçırmıştır.

Atay’ın özel gücü tam olarak bu ikilemden doğar ve ironi/dolgu metin ikilisiyle yüzük kardeşliği kurduğunda Türkçe edebiyatta emsalsiz bir yere gelir. Kitap isimlerindeki kelimeler bile günlük dilde aynı cümle içinde kullanılmaz: Tehlikeli Oyunlar, Korkuyu Beklerken. Atay bu tutumu ironi, metinlerarasılık, parodi gibi tekniklerle değişmeli olarak çeşitli karışımlar halinde servis eder. Peki iyi yazarların formülünü bulmak üzere okuru heyecana sevk edip ardından yine, yeniden Atay’a bağladığımız bu yazı nasıl olacak da bir kitap yazısına dönüşecek. Kafamızda deli sorular. Kaderimizde Arif’in Manchester’a attığı golü ararken kaybolmak.

Güray Süngü’nün ilk olarak romanlarıyla karşılaştım. Kısa bir süre içinde ise yayımlanan eserlerinin hepsini okudum. Süngü’nün metinlerini okuma sıramın Vicdan Sızlar üzerine konuşurken de yeni patikalara çıkan imkanlar sunacağını düşünüyorum. İki farklı türdeki eserleri arasındaki benzerlikler ve farklılıklar ipuçlarını su yüzeyine çıkarabilir.

Roman koskocaman bir oyun sahnesi. Okunur, konuşulur, tartışılır, filme bile çekilir. İyi romancılar birden çok hareketi mükemmel yapabilir. Fakat çok iyi romancıların öyle çalımları vardır ki sadece o kalemle atılabilir. Yukarıda süper güçlerden bahsettiğimiz noktayı tekrar hatırlayalım ve Süngü’nün romanlarındaki bir özelliği yakalamaya çalışırken yardımcı olması için hafızamızda tutalım.

Romanlarından birini arkadaşınıza anlatırken parçaları birleştirerek kurguyu yakalayamazsınız. Karakterler sürekli olarak anlatmaktan kaçarak başka hikayelere sığınır.

Süngü’nün romanlarında anlatmak istememe durumu karakterlerin dünyayla iletişim metodudur. Yazar bu durumu sadece eylemdeki etkiyi kuvvetlendirmek için değil, düğümleri anlatının tamamına yaymak için kullanır. Romanlarından birini arkadaşınıza anlatırken parçaları birleştirerek kurguyu yakalayamazsınız. Karakterler sürekli olarak anlatmaktan kaçarak başka hikayelere sığınır. Kurgunun varlığını tamamlayan ve romanı oluşturan aslında tam olarak bu süreçtir: Basamakları adımlanarak çıkılan bir merdiven değil, eş zamanlı olarak tüm noktaların birleşmesi durumu.2 Bu özellik, edebi eleştiri kuramlarından çok, okur gözüyle tespit edilebilir. Çünkü noktalar satırlardaki kelimelerde değil, kurulmamış cümlelerde saklıdır. Kurgulanma biçimi gereği bu yapı Süngü romanlarında az sayıda karakter kullanımıyla ortaya çıkar. Çoğu bölümde tek kahramanın aktardıklarını yakalamak hikayeyi takip etmek için tek şanstır.

Güray Süngü öykülerini okurken de bu izleği aradığımı fark etmiştim ve ardından bu bir takibe dönüştü. Romanlardaki bu yapı öykülerde de kendini gösteriyordu. İki türdeki ilk eserleri tekniğin kullanımı açısından birbirlerine daha yakın dururken, süreç ilerledikçe öykülerinde müstakil bir biçim almaya başladı: Karakter sayısındaki artış, hikayedeki akış kanallarının çoğalması, anlatıların toplumsal konulara yönelmesi. Öykü ve kitap isimlerine bu gözle bakıldığında dahi ipuçları yakalanır. Vicdan Sızlar’daki metinler ise çerçevesi çizilen bağlamda değişimin takip edilebileceği güzel örnekler sunuyor.

Süngü’nün öykülerindeki bir diğer dikkat çeken husus ise anlatıcının şimdiki zaman kipini sürekli kaydırarak hikaye etme biçimine doğru dönüşmesi.

Kitaptaki öykülerin en kuvvetli farklılığı karakter ve ses çeşitliliğinin artması. Anlatmamaya bağlı yapı, kurgulanma biçimi gereği yalnız kalmaya mahkûmken Süngü, bu yolla hikayeleri zenginleştiriyor. Karakterleri birbiriyle konuşturuyor, farklı anlardaki düşüncelerini karıştırarak okura aktarıyor. Öykücülüğümüz için bu denli parçalı parametrelerle oynayarak yeni bir yapıya ulaşmış olması çok kıymetli.

Süngü’nün öykülerindeki bir diğer dikkat çeken husus ise anlatıcının şimdiki zaman kipini sürekli kaydırarak hikaye etme biçimine doğru dönüşmesi. Şimdiden geçmişe ilerlerken geleceğe de sıçrayarak anlatılana bir kat daha ekliyor. Bu tutum da karakterlerin anlatmama halini desteleyecek şekilde çelişen bilgilerle tüm zamanları sakat bırakıyor. Ortaya çıkan okuma biçimi ise romanlarındaki görünmez noktaları birleştirme metodunu yeni ve yetkin bir varoluşa kavuşturuyor. Anlatılan her şey bitmemiş bir forma dönüşerek okuru metne dahil ediyor. Ya da metinden kurtulup okurun zihnine yerleşiyor.

Ele aldığı konular, trajik yanları ironiyle birleştirirken yakın tarihe ait karakter hikayeleri ise gündelik olana ne kadar çabuk alıştığımızı ve unuttuğumuzu işliyor. Süngü’nün metinlerinde sıklıkla yakalanabilecek çember anlatılar, öykülerinde de kendine yer buluyor. Fantastik ve alegoriye kayan bölümlerde tüm bu özellikler farklı oranlarda birleşerek değişken tekniklere göz kırpıyor. Konu çeşitliliği açısından bu durum belki de yazarın gelecek metinleri hakkında ipuçları barındırıyor.

Çetrefilli bir yolda zikzaklar çizmek yerine, kitapta arkeolojik kazılar yaparak bir yere ulaşabilmek mümkün olmazdı. Çünkü kimi yazarların eserleri birbiriyle bağlantılar içerir ve bazen bir cümlesinin devamı başka bir kitapta bulunabilir. Üzerine konuşulacağı zaman Güray Süngü metinlerini bu bağlamda incelemek mecburi bir tutumdur.

Siz iyisi mi Güray Süngü okuyun. Yeni yazdığı bir öykünün devamı yıllar önceki bir romanında ya da kendi zihninizde sizi yakalayabilir. Boş koşu yapın, defansın arkasına sarkın, hatta kırmızı kartla oyundan atılın. Hem anlattıklarına hem anlatmadıklarına kulak verin. Bu yazıyı da “kendi kafamın karışıklığını size aktarıyorum” kontenjanından sayın.

  • 1 “Vicdan Sızlar”, “Cana Kıymık” öyküsü, s:41, İz Yayıncılık.
  • 2 Özellikle “Düş Kesiği” ve “Pencere’den” romanlarında bu özellik açıkça takip edilebilir.