Todorov’u Anlamak

GÖNÜL YONAR
Abone Ol

Edebi türler içinde şüphesiz ki en ele avuca sığmayan tür fantastiktir. Diğer bütün edebi türlerin kenarı köşesi bir çerçeve içine alınırken, fantastik söz konusu olduğunda bunun imkânsızlığını en başta alanın kurmasal araştırmacıları söyler. Elbette bunun en temel nedeni tarihsel süreç ve işlevselliktir.

“Bir şeyin tam olmaması, çelişkili bir biçimde onun sürmesinin de garantisidir.”

Yaklaşık kırk altı yıl önce (1970) yapısalcı bir yaklaşımla yazılan ve dilimize çevrilen Todorov’un Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım adlı yapıtı, bazı nitelikli çalışmaları saymazsak fantastik edebiyat alanında ortaya konulan neredeyse tek çalışmadır. Şüphesiz ki, Fransa’da o dönemin yapısalcı kesinlemeleri ve tanımları o günden bugüne çoktan aşıldı. Biz bu çalışmada Todorov’un kırk altı yıl önce yapısalcı pencereden fantastiğe getirdiği tanım ve açılımları ele aldığı çalışması üzerinde duracağız.

Edebi türler içinde şüphesiz ki en ele avuca sığmayan tür fantastiktir. Diğer bütün edebi türlerin kenarı köşesi bir çerçeve içine alınırken, fantastik söz konusu olduğunda bunun imkânsızlığını en başta alanın kurmasal araştırmacıları söyler. Elbette bunun en temel nedeni tarihsel süreç ve işlevselliktir.

Tarihsel süreçte fantastik, insanın gerçek ile hayal arasına sıkışmış, kabul ile red arasında bocalayış tarihiyle örtüşür. On yedinci yüzyılın sonundan itibaren başlayan duyumsal dünya arayışına kurban verilmiş bir fantastik, on yedinci yüzyıl öncesinde olağan, kendiliğinden, doğal olanın içinden geçen ve öyle görülen, gündelik durumlar ve duyumlar dünyasının dışına itilmiyordu. Bu çabanın, insanın yavaş yavaş tek boyutlu olmaya, görmeye, hissetmeye evrildiği on sekizinci yüzyıl başlarından itibaren değiştiğini görmekteyiz.

Bu kısa tarihsel süreç, her dönemde başka sınıflandırmalarla fantastiğin tanımlanışını zorunlu kıldığı gibi, örneklerden hareketle yapılan tanım enflasyonunu da beraberinde getirdi. Bu çok tartışmalı durum “Tür konusunda her kuram edebiyat yapının nasıl görüldüğüne bağlıdır.” düşüncesinden hareketle zaten sakıt hale geliyordu. O halde, türe kuramsal yaklaşımlar hiçbir işe yaramayabilirdi. Nitekim ileride göreceğimiz üzere Todorov fantastik türe dair sadece bir “yaklaşım” geliştirmek istediğini söyler.

Çünkü, bir edebiyat yapıtı sözel, dizimsel ve anlamsal (izlek) yönlerine göre gruplandırıldığında her bir yapıt, kendinden menkul bir tanımla karşımıza çıkabilir. Bunu bilen Todorov, fantastiği tanımlarken ya da bu kavramı kategorilere ayırırken tümdengelim yöntemini kullanır. Bu yöntem sayesinde fantastiğe dair “genel bir çerçeve” oluşturmaya çalışır. Çerçeveye sığmayan örnekler için “açıklanamayan” ifadesini kullanarak örneği olduğu gibi bırakır. Onun bu yöntemi yazının sonunda da söyleyeceğimiz gibi kimseye eyvallahı olmayan bir yöntemdir çünkü her kuram kendi bilimselliği içinde kendi örnekleriyle vardır.

Diğer bir nokta ise fantastiğin işlevidir. Bir edebi tür olarak fantastik iki yönü ile işlevseldir. Birincisi sosyal işlev, diğeri bireysel işlev. Sosyal işlev, her türlü illegal olguların legal yönden (yazınsal bir tür yoluyla) toplum önüne çıkabilmesidir. Yani fantastik tür, toplum tarafından dışlanmış, tabu haline dönüştürülmüş her türlü olguyu kendi dil düzleminden hareketle yazın dünyasına akarabilir. Bunu yaparken, gerçeklik sınırları sorgulanan bir tür olması nedeni ile rahat hareket eder. Belli bir sansüre uğramış yasak izlekler, “kendisine başvurulmadıkça kabul edilemez gibi gelen belli sınırların aşılması” gibi durumlarda fantastik, ortaya koyduğu örneklerle hiçbir türün başaramadığı bir işlevselliğe bürünür. Özellikle ölüsevicilik, ensest, aşırı cinsellik, eşcinsellik, çoklu sapkınlık gibi her dönem ve her toplumda sansürlenmiş konuların piyasaya sürümünde fantastik bir aralık kapıdır. Böylece kurumlaşmış bu sansür alanı fantastik tür ile dolaşım kazanır.

İkinci işlevsellik ise daha çok yazarının uğrayabileceği tabular üzerinden, yasakları delme girişiminin fantastik anlatı yoluyla gerçekleşmesidir ki bu nokta oldukça önemlidir. Yazarların psikelerindeki sansür, toplumun bazı davranışları ve alışkanlıkları cezalandırmasının bireyde de bazı tabuların oluşmasına olanak sağlayan cezalandırma duygusuyla dolmuştur. Yazar bunun farkındadır ve kendi psikozlu halini fantastiğin diline ve temalarına gizleyerek sunar. Toplum, bir psikozluyu yargılayarak onu bir hastahaneye tıkarken, fantastik yoluyla bu hastalıklı hallerini bir türün imkân ve olanaklarına gömen ve böylece gizleyebilen bir yazarı olağanüstü yaratıcı olarak kabul edebilir.

On sekizinci yüzyıldan sonraki sert realist dönemde fantastik için “aklın marazi durumları”, “cin çarpmışların sayıklamaları”, “içine cin girmişlerin halüsinasyonları” gibi suçlamaların yapılmasının bu zihinsel performans ile yakın ilgisi vardır. Bir yüzyıl sonra fantastiğe dair ne varsa psikanalizin araştırma alanına girmesi bundadır. Psikanaliz dolaylı ya da doğrudan fantastik yoluyla edebiyata girebilmiştir. Bu dönem kapandıktan sonra ve fantastiğe daha fiyakalı bir “don” biçildikten sonra ancak fantastik yapıtların, yazarların psikelerinin birer tezahürü olmayabileceği anlayışı yerleşmeye başladı.

Fantastiğin ele avuca sığmadığını Todorov türe yapısal bir “yaklaşım” sergilediğinde şüphesiz ki biliyordu. Onun fantastiği tanımlarken ortaya koyduğu kategoriler, okurun metin karşısındaki duruşu ya da konumlanışıyla ilgili değildi. Okurun metin karşısından kahramanla ya da kendisiyle özdeşleşen bir kararsızlık hali idi.

Şimdi yavaş yavaş bu yapısal yaklaşıma doğru ilerleyelim ve Todorov’un kırk küsur yıl öncesinde türe nasıl yaklaştığına bakalım.

Todorov kitabın ilk bölümünde tür kavramı üzerinde uzun ve kavramsal açıklamalarla bazı çağdaş kuramlar üzerinde durur. Fakat bizim için önemli olan cümlesi “Temelde bir dilin ne olduğunu anlamak için nasıl dillerin incelenmesi gerekiyorsa, yazınsal söyleme ulaşmak istiyorsak eğer, o söylemi somut yapıtlar içinde ele almamız gerekir.” tespitidir. Onun türe yaklaşımı bu şekildedir. Edebiyat yapıtlarının türler açısından incelenmesinin anlamı şudur: Yapıtların her birinin özgül niteliklerini ortaya koymak yerine, birçok metinde geçerli olacak bir kuralı ortaya çıkarmak.

Bu tespit Todorov’u fantastiği açıklarken oldukça rahatlatmış görünmektedir. Çünkü bu yöntemde, bir olguyu betimlemek için ona ilişkin tüm örneklerin gözlemlenmesi gerekmez. Yani görece olarak sınırlı sayıda olgu saptanarak bunlardan genel bir varsayıma ulaşılır. Bu varsayım başka yapıtlar üzerinde doğrulama ya da yadsıma yoluyla sınanır. Bir başka deyişle fantastiğe dair verilen örneklerin ortak noktasının; anlatılan tuhaf olaylardan çok, bu tuhaf olayların özel bir biçimde “algılanması” olduğunu belirtir. Bu nedenle alegorik, tekinsiz ve olağanüstünün fantastik sınıfına girdiği izlenimi verdiğini fakat bu üç kategorinin fantastik olmadığını söyler.

Todorov’a göre fantastik türde okur, olayların algılanmasında gerçeklikle düşselin arasında bir kararsızlık durumunda kalmak zorundadır. Burada Todorov diğer fantastik araştırmacılardan ayrılır. Okurun tereddütü, fantastiği yaratan temel unsurdur. Kendi ifadesiyle “Kendi doğal yasalarından başka yasa tanımayan bir öznenin görünüşte doğaüstü bir olay karşısında yaşadığı kararsızlıktır.” Yani şeytanı, hava perileri, vampirleri olmayan dünyada öyle bir olay meydana gelir ki, o bildiğimiz dünyanın yasaları bunu açıklamaya yetmez. Olayı algılayan kişi iki olanaklı çözümden birini benimsemek zorundadır: Ya duyulardan kaynaklanan bir yanılsama, düşüncelerimizin yarattığı bir şey söz konusudur ve o zaman yasalar olduğu gibi kalır; ya da olay gerçekten olmuştur, gerçekliğin bir parçasıdır, işte o zaman bu gerçekliği bizim bilmediğimiz yasalar yönetir. Yani şeytan ya bir yanılsamadır, düşsel bir varlıktır; ya da öteki canlı varlıklar gibi şeytan da gerçekte vardır.

Bu konum, ya kahramanın ya da okurun yaşaması gereken kararsızlık noktasıdır ki işte fantastik buradadır. Kararsızlık bittiği an ya tekinsiz alana geçiş yapmışızdır ya da olağanüstüne ki bunların ikisi de Todorov’a göre fantastik alanın ihlalidir.

İkinci bölüm, kitabın belkemiği olan tanım üzerinedir. Todorov birçok kuramsal izahtan sonra fantastiğin olası tanımları arasında gidiş gelişlerle yol bulmaya çalışır. Bu yol buluş okuyucuya yol göstermekten ziyade, labirentin içindeki seyahatine, serüven ve keşiflerine okuyucuyu dâhil etme isteğidir.

Todorov, fantastiğe dair yukarıda yer verdiğimiz ve bir kez daha tekrar edeceğimiz şu tanım ile bizim düşünce dünyamıza yaklaşır: “Fantastik, kendi doğal yasalarından başka yasa tanımayan bir öznenin, görünüşte doğaüstü bir olay karşısında yaşadığı kararsızlıktır.” Todorov bu tanım ile Fransızca bir sözcük olan “hesitation” (duraksama) sözcüğünü ‘kararsızlık’ olarak fantastiğin kuramsal çerçevesine yerleştirmiştir. Kararsızlığın okuyucu ve öykü kişisi arasındaki etkinin bir edebi ifade biçimi olan fantastiği tanımlar hale gelmesi tanımın temel sorunsalı olarak karşımızda durur. Todorov’a göre, kararsızlık bittiği anda, tekinsiz ya da olağanüstü başlar.

Burada Todorov’un birden fazla tanım verdiğini de belirtmek gerekir. Bunlara fantastiğin “oluş”tuğu esnadaki özellikleri demek de mümkün.

Todorov biz istemesek de fantastiği kategorize eder ama hiçbir şart altında değişmeyen koşulları da sayarak okuru kendi kararsızlığı içinde bırakmaz. Ama yine de aşağıdaki şemada görüleceği üzere, “hiç açıklanamayacak” bir alanın varlığını da teslim eder. Ona göre fantastiğin kendi koşullarını oluşturabilmesi için üç durumun netleşmesi gerekir: Birincisi; metin, okuyucunun öyküdeki kişilerin dünyasını canlı kişilerin yaşadığı bir dünya olarak doğal bir açıklama ile doğaüstü bir açıklama arasında “kararsızlık” duymasını sağlamalıdır. İkincisi; bu kararsızlığın en az bir öykü kişisi tarafından hissedilmesi gerekir. Böylece okuyucunun görevi bu kişiye verilmiş olur. Kararsızlık artık metnin bir izleği olur. Üçüncüsü; okuyucu metin karşısında bir tavır takınmalıdır. Bu tam bir ikircikli hal, kararsızlık, askıda olma halidir. Bu üç koşulun bir ve üçüncüsü gerçek anlamda türü oluştururken, ikinci şıkkın gerekliliği çok da şart değildir. Fakat fantastik örneklerin çoğu bu üç şarttan geçerek gerçek anlamda türün örneklerini oluştururlar.

Bundan sonraki bölümde Todorov, bizim şemalaştırdığımız alanlarda dolaşarak fantastiği örneklerinden hareketle kategorize etmeye çalışır. Saf fantastiği önce tekinsiz ve olağanüstü diye ikiye ayırır. Tekinsiz alanda, saf tekinsiz ve tekinsiz fantastik olacaktır. Bu alan mantıklı açıklamaların ve korku edebiyatının örnekleri ile doludur. İkinci alan olan olağanüstünü ise üçe ayırır. Olağanüstü, fantastik olağanüstü ve saf olağanüstü. Olağanüstü ve fantastik olağanüstü kategorisinde fantastiğe en yakın anlatımlar ve evrenselliğin çok daha geniş örnekleri vardır. Gerçek anlamda fantastiğe yakınlık olağanüstü ve fantastik olağansütünde yakalanır. Fakat Todorov bu kategorinin içinde olağanüstünü saf olağanüstünden ayırmak için dört kategori daha açar.

Bu dört kategori olağanüstünün alttürüdür ve kesinlikle saf olağanüstünden ayrılmak üzere sınıflandırılmıştır. Hiperbolik, egzotik, enstrümental ve bilimkurgu olarak betimlediği bu kategoriler de fantastiği en belirgin şekilde gerçekleştiren alanlardır. En sonunda artık elimizde tek bir alan kalmıştır: Saf olağanüstü. Todorov bu kategori için: “Kanıtı olan, “bahanesi” hazır, sınırı belirsiz tüm bu olağaüstü çeşitlerinin karşısında hiçbir biçimde açıklanamayan saf olağanüstü yer almaktadır.” der. Onun bu kadar detaylandırılmış kategorileri saf olağanüstü söz konusu olduğunda aniden kesmesinin nedeni kendi içinde saklıdır. “Açıklanamayan” anlatılar -bizce- artık metafizik alana girer ve bunu gerçek anlamda sadece “başka gerçeklik alanları” olarak ifade edip bırakmak gerekebilir.

Bundan sonraki bölümlerde fantastiği bekleyen tehlikelerin en önemlisi olan alegorik anlatım ve şiirsel anlatım üzerinde duran Todorov, örtük okurun olayların doğasıyla ilgili değil de bunları anlatan metinle ilgili kuşkuları olduğu durumda fantastiğin varlığının tehdit altında olduğunu vurgular. “Eğer bir metni okurken her tür temsili dışlarsak ve her tümceyi kendi başına anlamsal bir bileşim olarak görürsek fantastik ortaya çıkmaz.” der. Bu, şiirsel anlatımın fantastiği neden tehdit ettiğini gösteren bir cümledir. Zaten fantastik kurmacayı gerektirdiğinden, şiir istese de fantastik olamaz. Alegorik anlatımda da durum farklı değildir. Alegorik dil, “bir şey derken başka bir şey belirtir.” Ayrıca metaforun sürekliliği de alegoriye dönüşerek sonsuza dek fantastiği geçersiz kılar. Bununla birlikte alegorinin tinsel olanı da içermesi bizi aslında saf olağansütüne yaklaştırabilir. Ama Todorov bu konuda katıdır, ne saf olağanüstüne bu sınıfı dâhil eder ne de tinseli fantastiğin içine sokar. Onun net tavrı şudur: Her kurmaca, her düzanlam fantastiğe bağlı değildir; ama her fantastik kurmacaya ve düzanlama bağlıdır.

Fantastiğin söylemi konusunda retorik figürlerin düzanlamından kaynaklanan sorunlara değinen Todorov, mecazlı anlatımlarla anlatıcının fantastiğin gerçekleşme aralıklarında bazen anlatıyı fantastiğin dışına çıkardığını vurgular. Verdiği örnekler üzerinden durumu ispat etmeye çalışırken mecaz dilin ve anlatıcının söylemi nasıl etkilediğini gösterir. Dilin gücünü ifade ederken fantastiğin zaten dil dışında bir gerçekleşiminin olmadığını söyler. Mesela şeytanlar ve vampirler yalnızca sözcüklerden ibaret olmakla kalmaz, aynı zamanda hiçbir zaman olmayanı, “doğaüstü”yü algılamamızı da sağlar. Böylece doğaüstü, dilin bir simgesine dönüşür. Dilin bu gücü aynı şekilde anlatıcı söz konusu olduğunda da geçerlidir. Ben anlatıcısı, inanma eşiğinin sürekli dengede kalmasını sağlar. Özellikle birinci kişi, fantastiğin kendi varlık alanı yani kuşku için şarttır. (Mesela masallarda anlatıcı olarak birinci kişi çok ender kullanılır. Çünkü anlatıcının anlattığı doğaüstü dünyaların varlığı hakkında bir kuşku yoktur.) Fantastikte ise inanmak ya da inanmamak aralığı şart olduğundan birinci kişi okur ile özdeşleşmeyi en kısa yoldan başaracaktır.

Bir başka nokta fantastiğin anlatısal sıralamasına riayettir. Okumaya başladığımız bir romanın ortasından başlayıp sonra en başa dönebiliriz. Fakat bu, fantastik bir yapıt için söz konusu olduğunda, okuyucu fantastiğin kuşku aralığının sırasını bozmuş olur. Fantastik türün, söylemden kopmayan en önemli özelliklerinden biri de işte bu sıralamadır. Okuyucu, fantastik kurgu ile kurduğu özdeşleşme sürecini ihlal etmemelidir.

Bir başka husus, bir fantastik kurgunun tekrarlanan okumalarının fantastiği yoketmesi tehlikesidir. Fantastik bir anlatının birinci ve ikinci kez okunması ortaya farklı izlenimler çıkartır şüphesiz. Fakat ikinci okumada artık özdeşleşmenin olması beklenemez. O halde ikinci okuma kaçınılmaz şekilde bir üst-okumaya dönüşmüş olur. Yani, ikinci okumada fantastik bir kurgunun etkisini duyumsamak yerine, bu kurguda kullanılan teknikler yöntemler saptanmış olur. Kısaca, bir fantastik kurgunun ikinci kez okunması, fantastik anlatının mühendisliğinin yapılması anlamına gelir. Oradaki kişi artık okur değil bir mühendistir.

Todorov kitabın devam bölümlerinde, fantastiğin izlekleri konusuna giriş yapar. Ben ve sen izleklerinden önce önemli bir soru sorar: “Bir yapıttaki fantastik öğeler o yapıta ne kazandırır?” Üç yanıtla izleklere giriş yapar. Bunlardan birincisi; fantastik, okurda başka edebi tür ya da biçimlerin uyandıramayacağı özel bir etki uyandırır. Bu, korku, dehşet ya da daha sarsıcı bir etki olabilir. İkincisi; fantastik, öykülemenin emrindedir. Gerilimi canlı tutar. Fantastik öğelerin varlığı, olay örgüsünü özellikle sıkı tutmaya yarar. Üçüncüsü ise, fantastik, bir evreni betimlemeye yarar ve bu evrenin dil dışında bir gerçekleşimi yoktur. Betimleme ve betimlenen nesne ancak fantastik dil sayesinde varlık kazanır ve birbirinden farksız hale gelir. Todorov bu üç maddeyi edimsel, sözdizimsel ve anlamsal işlevler olarak tanımlamış olur.

“Ben” ve “sen” izleklerinin fantastik için ne anlam ifade ettiğini kitabı bitirmeden önce vurgulayan Todorov, “ben” izleğinin, insanın kurduğu dünyada aracı olmaksızın göreli olarak yalnızlaşmasını kodladığını, “sen” izleğinin ise “ben” izleğinde gereksiz olan “aracı” olduğunu söyler. Üçüncü kişiyle olan ilişki bu alanın temelini oluşturur. Fakat bu iki izlek arasında asimetrik bir ilişki vardır. Ben sen’in içinde vardır, ama sen ben’i içermez.

Son olarak edebiyat uğraşısının içinde fantastiğin işlevi üzerinden ucu açık bir bahis açarak, sesli düşünmemiz için biz okurları da teşvik eden bir yapısalcı ile kitabı noktalarız. Yazarın ele aldığı ve bizim bu yazının düzeni açısından ilk paragraflara yerleştirdiğimiz fantastiğin tarihsel süreci ve işlevi her zaman tartışılacaktır. Çünkü tür, kendinden menkul özellikleri ile okuyucuyu öne çıkaran kalıplarıyla ve her örnek anlatıda bir başka kategori oluşturmasıyla işlevselliğine bir de aktif bir tür oluşu eklemiş görünmektedir.

Sonuç

Günümüzde fantastiği incelediğimiz alanlarda modern eleştirinin imkânlarından faydalanıyoruz. Göstergebilimi ve anlatı çözümlemeleri üzerinden beslenen bu eleştiri anlayışı, yazınsal yapıtlara daha özgün ve bilimsel bir pencereden bakıyor. Bu durumun Todorov’un bir öngörüsü olduğunu düşünmemize olanak sağlayan bir uyarısı var. Todorov, belki de kitabın sonunda söylemesi gereken şeyi ta en başında söyler. “Eğer bana, şu yapıt sizin kategorilerinizden hiçbirine uymuyor, dolayısıyla kategorileriniz yanlıştır, derseniz, size ancak şöyle karşı çıkabilirim: Dolayısıyla sözcüğünüzün hiçbir anlamı yok; yapıtlar kategorilerle örtüşmez, çünkü kategoriler oluşturulmuş biçimde varolur; örneğin bir yapıt birden çok kategoriyi, birden çok türü örnekleyebilir. Böylece yöntemsel açıdan numunelik bir çıkmaza gireriz: Varolduğu haliyle bir tür kuramının betimsel başarısızlığı nasıl kanıtlanabilir.?” der. Şüphesiz onun muhtemel çıkışları kırk beş yıl önceden görüp eleştirinin döneme hasredilmesi gerektiği vurgulaması da oldukça önemli.

Bugün yazın araştırmalarında yapıtın anlamsal yapısına ulaşmanın çeşitli yolları kuramsal çerçevelere oturtularak sürekli yenileniyor. Bu durumu Todorov’un, yapıtları kategorize ederken uyguladığı örneklere göre tanımların değişmesi gibi, yani dinamik tanım diyebileceğimiz bir pozisyon olarak okuyabilir miyiz? Bunun, insan bilimleri geliştikçe her anlamda mümkün olduğunu söylemek Todorov’a sürekli ve sonsuz bir katkı olacaktır.

Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım için önemli birkaç noktayı da son söz olarak ekleyelim. Birincisi, standart fantastik okuru için ben-sen izleklerinin anlatıldığı bölüm hariç, kitabın geneli kuramsal dil üzerine kurulduğundan ve yapısalcı-biçimci kuramlar üzerinden devam ettiğinden sıkıcı ve hatta anlaşılmaz gelecektir. Eserin yazıldığı dönemin tartışmaları da gözönüne alındığında, kendine özgü açık uçlu sorularıyla Todorov yapısalcı-biçimci akıma kuvvetli bir ayna oluşturmuştur.

Fakat, özellikle verilen örneklerin temel Batı edebiyatı yapıtları olması, gotik, korku, polisiye ve bilimkurgusal örneklerin hiçbirinin Doğu (Rus-Doğu) edebiyatlarından örnekleri içermemesi parçacı bir kuramsal yapıyı ortaya koyduğunu gösterir. Bu Todorov’un bir seçimidir ve kuramını oluşturacak yapıtların seçiminde özgürdür. Fakat kitaba dair bütünlükten yoksun bir durumun tesbiti de önemlidir.

Üçüncü nokta direkt bu esere yöneltilmiş bir eleştiri olmaktan ziyade, fantastiğin bizatihi kendi yaklaşım alanına yöneltilmiş bir eleştiri olarak tanımın “metafizik alanları neden “bir başka gerçeklik alanı” olarak değerlendirmediği üzerinedir. Bu yazının kapasitesini aşan son şıkkı burada bir soru olarak bırakmak ve fakat bunun üzerinden düşünmek, Doğu edebiyatlarında fantastiğin varlığını araştırmak için mihenk olacaktır.