Yan Kurgunun Ana Hikayeye Etkisi

REMZİ ŞİMŞEK
Abone Ol

Yan kurgu sayesinde, anlatılan olaydan öncesine dair bir şeyler öğrenmemiz, öğrendiğimiz şeylerin anlatılan hikayenin köşe taşlarını oluşturması bir başka tabii durum. Merak unsurunu desteklemek için pek mahir bir yol olduğu ise cabası.

Öyküde olay örgüsü metnin içinde tıpkı yandaki birinci tabloda yer aldığı gibi düz, yan kurgusuz, yükselip alçalmayan bir şekilde yer alabilir ama bu anlatı muhtemelen pek dikkat çekici olmayacaktır. İkinci ve üçüncü şekillerdeki tepecikler yan kurgulara işaret etmektedir. Görüldüğü üzere ikinci şekilde tek yan kurgu varken, üçüncü şekildeki tepecikler olay örgüsünde birden fazla yan kurgu olduğunu ve sayılarının da artırılabileceği manasına geliyor.

Hikayenin olay örgüsünde yan kurgunun bize sağladığı imkanları düşünürsek, aklımıza ilk gelecek olan şey karakterler hakkında bize verebileceği donelerdir. Bunun yanında oluşturulmak istenen atmosfere en büyük desteği yan kurguların verdiği gerçeğini de bir kenara koyalım. Yan kurgu sayesinde, anlatılan olaydan öncesine dair bir şeyler öğrenmemiz, öğrendiğimiz şeylerin anlatılan hikayenin köşe taşlarını oluşturması bir başka tabii durum. Merak unsurunu desteklemek için pek mahir bir yol olduğu ise cabası.

Örnek üzerinden gidersek; bir karakter düşünelim. Babası ile sorunlu bir çocukluk geçirmiş olsun karakterimiz, anlatılan hikayenin merkezinde de bu karakterin güven problemi olsun. Her şeyi göstermek yahut açıklamak yerine yan kurgunun bize sağladığı imkanlarla çocukluğuna dair sadece bir anının aktarımı bile karakterimizi daha güçlü ve sahici bir noktaya taşıyacaktır. Annesi ile sorunlu bir ilişkisi olan karakter tasarlarsak da güven yerine şefkat yoksunluğunu koyabiliriz. Yan kurgusuz bir anlatıda karakterin güven ya da şefkat beklentileri için yapacağı aşırı davranışlar karakterin sahiciliğine gölge düşürecektir. Bir örnek de yan kurgunun hikaye atmosferine sağladığı katkı üzerine verelim; bir kenar mahalle anlatısı yapılacaksa ve bu kenar mahallede yaşanan tekinsiz olaylar ana hikayenin iskeletini oluşturuyorsa, bir hafta önce bonzai aldığı için intihar eden gencin hikayesi sonradan anlatılacaklar için ana hikayeye omuz verecektir.

Şimdi bir de yan kurgunun tehlikesinden bahsedelim. Yan kurgu bahsinde en çok düşülen hata, ilerleyen ana hikayeden kopuk yan hikayeler anlatılma durumudur.

Okur için durum başta sorun teşkil etmeyecektir ama arada anlatılanlar sonda bir yerlere bağlanacağı ihtimalini doğurduğundan beklentileri artıracaktır. Öykü nihayete erdiğinde bu beklentiler karşılanmadığı takdirde, normal şartlarda omuz verecek, metnin kalitesini yükseltecek olan yan kurgunun, metni ayaklarından tutup aşağı çektiği görülecektir. Örülen duvara yanlarından destek veren tahtalar yerleştirmek yükselen duvarın yaslanacağı, güç alacağı bir şey olacakken, ana hikayeden kopuk yan kurgular ana hikayeye yani örülen duvara temas etmeyen açıkta kendi başına dikilmiş neticede bir şey ifade etmeyen tahtalar olarak öylece kalacaktır. Okurun dikkati örülen duvarda olacağından ayrıksı duran tahtalar amaçsızca dikilmiş, kalabalıklık yapan bir şeyden öteye gidemeyecektir. Bu kalabalık görüntü, hep söylenen, anlatıda kelime tasarrufu bahsine ters bir durum olarak görülecektir.

Bu yazının konusu olan yan kurgu bahsine iki örnekle devam edelim. Önceki yazılarda olduğu gibi bu yazıda da ele alınan örnek metinlerden biri yan kurguyu başarılı bir şekilde kullanıp ana hikayeyi güçlendirmiş bir örnek, diğeri ise en çok düşülen hataya düşüp ana hikayeden kopuk yan kurgular nedeniyle ana hikayeyi zayıf düşürmüş bir örnek.

Birinci metin, Türk Edebiyatı dergisinin 509. sayısında yayımlanan Mustafa Çiftçi’nin “Hâkime Hanım ve Klasik Kemençe” öyküsü. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi öykünün yapısını tablo üzerinden daha iyi anlayabiliriz.

Anlatıcı karakterimiz hemen başlangıç kısmında kendisini klasik kemençeye benzeterek tanıtma yolunu seçmiş. Hızlıca, nasıl bir karakter olduğunu öğrendikten sonra hemen bir yan kurgu ile ailesini, yaşam tarzını, hayat görüşlerini ve ailenin ana karakterimiz üzerindeki etkisini görüyoruz. Türk Dili ve Edebiyatı mezunu işsiz karakterimiz kahvaltı sofrasında anne babasına okuduğu şiirlerden ve verdikleri tepkilerden bahsederken okur olarak bizler de şekildeki ilk tepeciğin zirvesine ulaşıyoruz. Zirveden iniş sert olmuyor ve hemen iner inmez bizi ikinci bir yan kurgu bekliyor. İşsiz olmasına rağmen ailesinin ana karakterimizi evlendirme planı yaptığını öğreniyoruz ve zaman kaybetmeden ikinci yan hikaye anlatılmaya başlıyor.

Babasının bir dostunun kızı ile piknik yerinde geçirilen zamanda yaşananlar ikinci tepeciği oluşturuyor. İkinci tepeciğin zirve noktası ise Hakime Hanım lakaplı Zümral’in yapısından kaynaklı yaşadığı sıkıntıların anlatımı oluyor. Aslında eli yüzü düzgün şimdiye kadar çoktan evlenmesi gereken bir kızın neden bekar kaldığının izahı babasının sözlerinde gizli duruyor “Kızım, yolda bir ciddi yürümek vardır, bir de katil gibi yürümek vardır; sen katil gibi yürüyorsun.” Yan karakterimize dair öğrenmemiz lüzum eden her şeyi tepeciğin zirvesine çıkarken ve inerken kolayca öğreniyoruz ve artık sona doğru gönül rahatlığıyla yol alabiliriz. Akıcı dil, biraz önce bahsettiğimiz onca şeyle birleşip, başarılı bir sona dahil olunca karşımıza gayet başarılı bir öykü çıkmış oluyor.

İkinci öykümüz PaltoÖykü dergisinin ikinci sayısında yer alan Recep Kayalı’nın “Solucan Koşusu” öyküsü. Başarılı bir öykü olması için gerekli bir çok hamleyi yapmış bir öykü olan “Solucan Koşusu” yukarıda anlattığımız gibi bir handikapla son buluyor. Öykü boyunca bize anlatılan onca yan hikaye ilerleyen ana hikayeye eklemlenmeyerek büyük bir boşluk hissi yaratıyor. Buyurunuz tabloyu:

Babasının kadim dostu Selim ağabeyin defni sırasında çıkarılan topraktaki solucanın ağır ilerleyişi ile açılıyor öykü. Anlatıcı karakterin o anda gördükleri ve hissettiklerinin anlatımı başlangıç bölümünü oluşturuyor. İlk tepecik, Selim ağabeyin ve ana karakterimizin babasının beraber top koşturdukları amatör futbol kulübünün kıraathanesinde çalışan Doğan’ın Fatiha’yı bilmediğini anlatıcıya söylemesiyle oluşmaya başlıyor. Durumu anlatıcı karaktere fısıldayan Doğan yardım istiyor. Anlatılan bu kısa hikaye kendi içinde başarılı bir yan kurgu olarak anlatıda yerini alıyor. İkinci tepecik babasının diğer kadim dostu Nevzat ağabeyin hikayesini barındırıyor. Nevzat ağabeyin genç yaşında kaybettiği oğlunun hikayesini dinliyoruz ve ana karakterimize olan yakınlığını buradan daha iyi anlıyoruz. Bu da kendi içinde başarılı bir kurgu.

Üçüncü tepecik ise Nevzat, Selim ve ana karakterin babasının gençlik yıllarında bir deplasmanda yaşadıkları olayın anlatımı. Nevzat’ın deplasmanda dizinden sakatlanması, akabinde çıkan kavga, tribünlerin sahaya inmesi ve yedikleri dayak derken zirveden iniyor sona doğru yol alıyoruz. Sona geldiğimizde ana hikayenin ölen Selim ağabeyin gençliğine ait bir aşk hikayesini merkezinde barındırdığını ve son isteğinin de mezarından alınacak bir avuç toprağın sevdiği kadına verilmesi olacağını öğreniyoruz. O ana kadar şekildeki tepecikler zihnimizde yan yana dururken sonun etkisiyle birbirlerinden ayrılmaya başlıyorlar. Son cümle hep bir ümittir. Belki de son cümle onları tekrar birbirine yaklaştırır ümidi içimizden geçse de bu mümkün olmuyor maalesef. Bir çok açıdan güçlü ilerleyen bir öykünün bütün gücünü, bu ayrıksı yapı, bu kopuk anlatı zayıflatıp aşağı çekiyor.

Bu sefer de yine, bahsi geçen bu husus ve daha birçokları için, sayfalarında çokça hikmet barındıran Yolları Çatallanan Bahçe mutlaka okunmalı diyerek sonlandıralım.