Yeni başlayanlar için edebiyat

HABER MASASI
Abone Ol

Editör liman lastiğidir. Evet bu daha yakın bir tanım oldu sanırım. Yazarlar ile okuyucu arasında tampon vazifesi gören, gerek okuyucunun gerekse yazarın toslayacağı ilk kişidir. Böylece ne gemi ne de liman zarar görmez. Olan editöre olur. Çünkü o her iki tarafında çıkarlarını korumakla mükelleftir.

Yazarlar ile okuyucu arasında tampon vazifesi gören, gerek okuyucunun gerekse yazarın toslayacağı ilk kişidir.

Editör: Burada bahsettiğimiz elbette dergi editörüdür. Öyleyse, editör bir derginin bel kemiğidir, azı dişidir, orta direğidir. Abartıyorum farkındayım. O zaman şöyle diyelim; edebiyata yeni heveslenmiş ve ilk eserlerini vermeye çalışan gençlerin yazılarının, yayımlanıp yayımlanmayacağına karar veren bir süzgeçtir. Ya da şöyle diyebiliriz; editör liman lastiğidir. Evet bu daha yakın bir tanım oldu sanırım. Yazarlar ile okuyucu arasında tampon vazifesi gören, gerek okuyucunun gerekse yazarın toslayacağı ilk kişidir. Böylece ne gemi ne de liman zarar görmez. Olan editöre olur. Çünkü o her iki tarafında çıkarlarını korumakla mükelleftir. Yani hem nitelikli eserleri atlamayacak yazara haksızlık etmeyecektir, hem de okuyucunun para verip aldığı dergide iyi eserler okumasını sağlayacaktır. İyi bir metni geri çevirirse yazar tarafından eleştirilecek, kötü bir metin yayımlarsa okuyucu tarafından eleştirilecektir. Buradan bakınca editörlük de zor işmiş yahu.

Ne işi var böyle bir yazının bu dergide, diyerek ilk tepkisini gösterir.

Kimin tanımladığına göre değişikliğe uğrayan bir kavramdır editör. Mesela yazar için kibirli biridir. O, bütün bilgi ve birikimini kullanıp bir eser yazmış ve dergiye göndermiştir. Ama işte jenerikte ismi olan şu editör bir zahmet yazıyı okuyup kendisine dönmemekte ve eserinin hangi sayıda yayımlanacağına dair bilgi vermemektedir. Gün içinde sık sık mailine bakar. Yok. Cevap gelmemiştir. Homurdanır. Günler sonra mail gelir. Yazısı reddedilmiştir. Homurdanmaya devam eder. Ama bir şey vardır cevapta. Çalışırsa iyi bir yazar olabileceği söylenmektedir. Bu da iyi bir şeydir. Bu arada editörün o kadar da kötü biri olmadığına karar verir. (Kendimden biliyorum.) Okuyucu için etkisiz elemandır editör. Zaten görevi iyi metinleri seçmektir. O da görevini yapmıştır. Ama kötü bir eserle karşılaşırsa aklına ilk editör gelir. Metnin yazarından önce editöre homurdanır. Ne işi var böyle bir yazının bu dergide, diyerek ilk tepkisini gösterir.

Yazdığı yazıyı ikinci bir defa okumaya bile gerek görmeden kendisine gönderen, noktalama işaretlerinin düzeltilmesini bile kendisinden bekleyen yazarların kaprislerini çekmektedir.

Bunlardan başka editörün bir de görünmeyen görevleri vardır. Mesela dergileri poşetlemek, adres etiketlerini yapıştırmak, postaneye teslim etmek, kimi bayilere bizzat elden teslim etmek gibi. Editör ara sıra durup düşünür... Bu kadar çileye neden katlandığına dair bir cevap arar. Üstelik, derginin matbaa ve posta giderleri için hemen her sayıda arkadaşlar arasında para toplanırken o da vermektedir. Yazdığı yazıyı ikinci bir defa okumaya bile gerek görmeden kendisine gönderen, noktalama işaretlerinin düzeltilmesini bile kendisinden bekleyen yazarların kaprislerini çekmektedir. Evde hanımı ve çocukları onun yüzünden edebiyat denen şeyden soğumuşlardır artık. Bir sürü kitap alıp saatlerce okumakta ve kendilerine vakit ayırmamaktadır; maddi sıkıntı çektikleri halde, gelen yazıları okuyabilmek için eve internet bağlatmıştır; zırt pırt seyahat edip para harcamaktadır. Editör düşünür. Mantıklı ve rasyonel bir cevap arar. Cevap yoktur. Tutku ya da aşk mantıklı ve rasyonel olmadığına göre...

Ama bir gün... Bir gün mailine, dergilere ilk defa eser gönderen bir yazarın metni düşer.

Ama bir gün... Bir gün mailine, dergilere ilk defa eser gönderen bir yazarın metni düşer. Okur. Heyecanlanır. Kimi eksikleri vardır ama iyi bir kumaş vardır bu arkadaşta. İşte o heyecanlandığı an aradığı cevaptır. İyi bir yazar keşfetmenin, keşfedebilecek olmanın, buna yaklaşıyor olmanın heyecanı. Böyle bir şey olduğunda editör bir cezbeye kapılır. Bütün çilelerini unutur.

Bir de, dergi çıkarmak karın doyurmadığından, eve ekmek götürmek için başka bir iş yapmaktadır. Akşama kadar çalışıp kalan zamanında edebiyatla uğraşmaktadır. O yüzden dikkat edin, sabah bindiğiniz otobüsün şoförü, eser gönderdiğiniz derginin editörü olabilir. (Akif Hasan Kaya)