Zıtlıkların dikkate değer olduğunu düşünüyorum

MAHMUT SAMİ YILDIZ
Abone Ol

Kübra Özkoç: "Renklerin, dokuların, seslerin, ideolojilerin, fikirlerin, kültürlerin, toplumların ve elbette şahsiyetlerin arasındaki zıtlıkların dikkate değer olduğunu düşünüyorum."

Bütünlerden parçalar koparıp bu parçalardan yeni bütünler oluşturma fikri nasıl doğdu?

M. FatihKutlubay ile söyleşi
Post Öykü

Bütünlerden parçalar koparma ve bunlardan yeni bir şey yaratma fikri aslında çok küçük yaşlarımdan beri var. Evde sürekli eski dergilerden, gazetelerden beğendiğim görselleri kesip, biçip, yapıştırır, onları dosyalar ve sürekli yanımda gezdirirdim. Aslında bunu birçok çocuk mutlaka en az bir kere yapmıştır diye düşünüyorum. Ben sadece, buna biraz fazla takmıştım. Özellikle makasla aramda büyük bir bağ vardı. Diğer yandan görsel sanatlar konusunda bakış açımı genişleten, sevgili ilkokul resim öğretmenim Elif Yalçıntunç’un ise bendeki etkisi çok büyük oldu. Onu yıllardır görmüyorum ama olur da buraya denk gelirse, kendisine selam olsun.

Kolaj yapmaya nasıl başladınız, bize biraz hikayenizden bahsedebilir misiniz?

İlk ciddi kolajlarımı 2018’in bahar aylarında yapmaya başladım. O ara, yaklaşık bir buçuk yıldır yüksek lisans tezimle uğraşıyordum. Tez stresi beni bir hayli yıpratmıştı. Çok uzun süredir yoğun bir melankoli içindeydim ve bundan çok sıkılmıştım. Melankoliden kurtulmak ya da en azından onunla başa çıkabilmek için, bir şeyler üretmem gerektiğini düşündüm. Bir gece öylesine otururken o an yapabileceğim tek şey, en iyi bildiğim şeydi: kesip yapıştırmak. Derdime devayı bununla buldum.

Eserlerinizde zıtlıkları; gelenek ile gelecek ya da Doğu ile Batı’yı sentezlediğinizi görüyoruz. Bu eğilimin sanat görüşünüzdeki yeri nedir?

Bu gezegendeki her şeyin, kendimiz dahil, özünde yalnızca dünya doğumlu olduğunu kabul edebilirsek, zıtlıklar daha çok ilgi çekici hale geliyor.

Renklerin, dokuların, seslerin, ideolojilerin, fikirlerin, kültürlerin, toplumların ve elbette şahsiyetlerin arasındaki zıtlıkların dikkate değer olduğunu düşünüyorum.

Sosyal medyada mahlasım olan “dünya doğumlu” da tamamen bununla ilişkili. Bu gezegendeki her şeyin, kendimiz dahil, özünde yalnızca dünya doğumlu olduğunu kabul edebilirsek, zıtlıklar daha çok ilgi çekici hale geliyor.

Diğer yandan, bu eğilimin sanat görüşümdeki yerinde, tam merkeze müziği koyuyorum. Oryantal ezgilere batı müziğinde rastlamak ya da Türk makamıyla yazılmış bir bestenin batıya ait bir enstrümanla icra edilmesi çok hoşuma gidiyor.

Bu tarz şeyleri düşünürken ve böyle müzikler dinlerken kolaj yapmaya başladığımda da sonuç böyle oluyor.

Sınırsız sayıda imajı birleştirme özgürlüğüne sahipken bir eserin tamamlandığından nasıl emin oluyorsunuz?

Kolajlarımda çok fazla parça kullanmaktan kaçınıyorum. En etkili mesajların sadelikle de verilebileceğini savunuyorum. Aklımdaki fikri olabilecek en basit haliyle ifade ettiğime inandığım an çalışmayı sonlandırıyorum.

Yurtdışında takip ettiğiniz bir sanatçı topluluğu ya da sanat akımı var mı?

Gerçeküstücülük, dışavurumculuk ve dadaizm en çok ilgimi çeken sanat akımlarından.

Gerçeküstücülük, dışavurumculuk ve dadaizm en çok ilgimi çeken sanat akımlarından. Kolaj dünyasında heyecanla takip ettiklerim arasındaysa Lou Beach, Hannach Höch ve Igor Skaletsky yer alıyor.

Bunlar dışında sosyal medyada birçok kolaj topluluğunu, dünyanın çeşitli yerlerinden dijital ve analog kolajlar yapan insanları takip ediyor ve çoğuyla iletişim kuruyorum.

Bazen bazı sanatçılarla birbirimizden habersiz benzer şeyleri yapmış oluyoruz. Bunu fark ettiğimde, kendisiyle hemen iletişime geçiyorum. “Fikrimi çalmış!” gibi bir önyargıdan ziyade, dünyanın başka bir ucunda bambaşka kültürden biriyle aynı şeyi düşünmüş olmak beni çok heyecanlandırıyor.

Edebiyatla ilgili misiniz? Beğendiğiniz beş yazar ve kitap ismi verebilir misiniz?

Elbette. Büyülü gerçekçilik, edebiyatta en çok etkilendiğim akımlardan. Bunun başını benim için İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası çekiyor. Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ı da aynı tarzda bende çok iz bırakan romanlar arasında. Bu kitapların son satırlarını okuduğumda ikisinde de aynı hisleri yaşamıştım, memnuniyet verici bir afallamışlık... Diğer taraftan, kaçış edebiyatından bir türlü vazgeçemiyorum. Patrick Rothfuss’un Kralkatili Güncesi serisinin bende çok ayrı bir yeri var mesela. Okurken bu kadar keyif aldığım başka bir hikaye var mı bilemiyorum. Özellikle İthaki Yayınları, Cihan Karamancı’nın çevirisi gerçekten çok başarılı. Kaçış edebiyatından, vazgeçemediğim bir başka seri de Ursula K. le Guin’in Yerdeniz serisi. Bu seriden Yerdeniz Büyücüsü ve Atuan Mezarları favorilerim arasında. Bir de tüm bunların dışında Cengiz Aytmatov’u çok beğeniyorum. Beyaz Gemi eserini herkese şiddetle tavsiye ederim.

  • KÜBRA ÖZKOÇ
  • 27 Ağustos 1993 yılında doğdu. Çocukluğu ve ilk gençlik yılları Antalya’nın Kemer ilçesinde geçti. 2010’da lise eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul’a taşındı. Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi’nde İstatistik alanında, yüksek lisans eğitimini ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Bilgisayar Ortamında Sanat ve Tasarım alanında tamamladı. Yedi yıldır amatör kemancı, sokak müziği yapıyor, yetişkinlere keman eğitimi veriyor ve çeşitli orkestralarda yer alıyor.