16. Yüzyıldan bir İstanbul - Paris karşılaştırması

HALİL SOLAK
Abone Ol

1547’de, Fransa Kralı 1. François tarafından İstanbul'a büyükelçi olarak gönderilen Monsieur D'Aramon’un Kanuni dönemi Osmanlı İmparatorluğu’na dair izlenimlerini maiyetinde bulunan Jean Chesnau’ya borçluyuz. Chesnau, bu Doğu yolculuğunu ayrıntılı bir şekilde kaleme alarak bugüne ulaşmasını sağlamıştır. (D' Aramon Seyahatnamesi, çev. Işıl Erverdi, Dergâh: 2012).

İri Mermer Taşlar, Kızıl Somaki Sütunlar

D'Aramon’un başkent İstanbul’a adım attığında ilk dikkatini çeken yapı, “Büyük Efendi’nin Sarayı” diye bahsettiği Topkapı Sarayı’dır:

Antoine de Favray – İstanbul Panaroması, 18. yy sonları.

“Burada aşağı yukarı üç bin muhafız bulunur ve burası asla açılmayan on bir demir kapının bulunduğu yüksek duvarlarla çevrilidir. Ana kapı şehrin üst kısmındadır ve genelde açıktır. Bir diğer kapı ise liman tarafındadır ve bazen Büyük Efendi, deniz kıyısında birçok yerde yayılmış bulunan bahçelerinde gezintiye çıktığında bu kapı açılır. Adı geçen saray harikulade güzelliktedir ve inşası için İstanbul şehrinde bulunan Kadıköy taşı gibi bütün Rumeli ve Anadolu havalisinden de her renkten iri mermer taşlar, kızıl somaki sütunlar ve daha başka nadide şeyler buraya taşınmıştır. Odaların içine yahut binanın geri kalan kısmına girilmez; sadece büyük avluya, bazı salonlara ve haftada dört kez huzura çıkılabilen aşağıdaki salonlara giriş izni vardır.”

Başkentin insan profili

Saraydan sonra D'Aramon, şehri gezmeye çıkar. Bütün bir şehir boyunca su kemerleri, köprü kemerleri, kızıl somaki sütunlar gibi eski kalıntılarla birlikte, çeşmeler, büyük beylerin evlerine ait birçok bahçeler, eski Rum kiliselerinin kalıntıları ve hamamlar elçinin dikkatini çeken diğer unsurlardır.

Sıra şehirde yaşayan insan profiliyle tanışmaya gelir:

  • “Şehirde esasen Türkler yaşar; sonra da uçsuz bucaksız sayıda Yahudi. İspanya, Portekiz ve Almanya'dan kovulan zanaatkârların Türklere her türlü el sanatını öğretmiş olduğunu belirtmeli. Ayrıca dükkânların çoğu da Yahudilere aittir. Aynı zamanda, ülkede oldukça Rum'la birlikte bütün bir Doğu ülkesinde ticaret yapan birçok yabancı Hristiyan tacir de bulunur. Bunlar Venedikliler, Floransalılar, Ragusalılar, Sakız Adalılar oldukça az miktarda Fransızlar ve birçok başkalarıdır.”

Jean Baptiste Hilaire – Yeni Cami.

Dünyanın en kullanışlı limanı

Hemen her seyyahın uğrak yerlerinden biri de elbette Pera'dadır. “İstanbul'dan yaklaşık iki ok atımı mesafede bulunan bir yer” olarak tarif ettiği Pera, D'Aramon’a göre şehrin en büyük, en güvenli, en güzel limanı olmakla birlikte, dünyadaki en kullanışlı liman olarak kabul ediliyor. Hem Akdeniz'den hem de Karadeniz'den gelen bütün büyük gemilerin buraya geldiğini, gümrük denen yerde mallarını indirerek karaya çıktıklarını söyler.

Gece vakti sokaklarda…

İvan Ayvazovski – Gün Batımında Ortaköy.

D'Aramon’un İstanbul geceleriyle ilgili yaptığı gözlemler de ilginçtir. Akşamları herkesin erkenden evine çekildiğini ve geceleri şehrin güvenliği için, bir elinde değnek, diğer elinde bir fenerle mahallede bir bekçinin gezdiğinden bahseder: “Şehrin büyüklüğü doğrultusunda görevlendirildiği, kendisine buyrulmuş mahallede dolaşır. Bir gürültü duyduğu takdirde, ertesi gün bunu hakimlere bildirir ve onlar da derhâl duruma müdahale ederler. Geceleri soyulmaktan korkmaya lüzum yoktur; zira değneğiyle bu yalnız adam, bir sürü okçusuyla gezen Paris'in gözetleme amirinden çok daha korkutucu ve tedirgin edicidir.”

D'Aramon’un abarttığını düşünüyorsanız, İstanbul’da karşılaştığı ve hatırlanmaya değer gördüğü satırları bitirdiği şu cümleyi okumalısınız:

  • “Burada şehir o denli düzenli ve sükunet de o denli büyüktür ki, burayı görmeyen biri için bu neredeyse inanılmazdır.”