Akdeniz'de başlayan ve Nil'de sona eren bir ses: Asmahan

RIDVAN TULUM
Abone Ol

G. Tornatore’nin The Legend Of 1900 filmindeki,gemide doğduğu yılın adını alan “1900” gibi birgemide doğdu Asmahan. Filmdekinden farklıolarak, Avrupa-Amerika arası seyahat yapanlüks bir seyahat gemisinde değil de İzmir’denBeyrut’a doğru giden Nil isimli bir gemide, Arapcoğrafyasında soylu bir aile olan ve Fransızlarakarşı etkili direnişler gösteren Atraşlar’ın bir mensubuolarak doğdu. Sene 1917’idi o doğduğunda, doğardoğmaz suyla tanıştığında ve suya doğru ağladığında…Denizin ortasında doğan bu kıza önce Amal (Emel) adınıverdiler: Amal el-Atraş. Gemide doğdu çünkü BabasıPrens Fahd el-Atraş, Dürzî İsyanı sebebiyle Manisa’nınDemirci kazasında Osmanlı kaymakamlığı görevini bırakıphamile eşi ve oğluyla Lübnan’a doğru kaçıyordu.

Prens Fahd el-Atraş ve ailesi Devlet-i Âliyye’deki görevinden ayrılıp, dağılmak üzere olan bir imparatorluktan, zorunlu göçle geldikleri memleketlerinde (Suriye) 6 yıl geçirdiler; sonrasında Prens vefat edince, Fransızlara karşı yapılacak büyük bir Dürzî ayaklanması öncesinde, Amal’ın annesi Mısır’a göç etmeye karar verdi. Annenin kesin kararıydı bu… Amal, 6 yaşındaydı; annesi ve kardeşleriyle birlikte hayatını değiştirecek Kahire’ye ayak bastığında… Soyadlarını sakladıkları bu şehirde, gemide doğan Amal’ın çocukluğunu sıkıntılı günler takip edecekti, annesi bu koca şehirde evin yükünü dikiş-nakış ve çamaşır işleri yaparak sırtlanmıştı. Prenses olmaktan vazgeçen, vazgeçmeye mecbur kalan ya da buna cesaret eden bir annenin kızı olarak büyüyecekti Amal… Ya da Asmahan…

Üç yaşında Mısır'a göç eden ailesi besteci Davud Hüsnü'yle tanıştı.

Aksiyonu bol hayatların olmazsa olmazıdır; düşersin, kalkarsın, bir an gelir ve her şey değişir. O an geldiğinde 1931 yılıydı. Dünyada yeni bir harbin kıvılcımları belirmeye başlamıştı; tabii her büyük ve değişik hikâye “tesadüfle” ortaya çıkar. Bu da öyle oldu. Kardeşi Farid, yeni yeni müzikal işler yapmaya ve tanınmaya başlamıştı; bir gün Mısır’ın en ünlü bestecilerinden D. Hüsnü’yü evlerinde ağırladı, her şey o gün oldu. Amal odasında şarkı söylüyordu; bunu duyan D. Hüsnü, tekrar söylemesini istedi, duyduğu sese hayran kalmıştı. O gün, Amal’ın ismi, sahneye taşıyacağı Asmahan’a dönüştü ve hep öyle kaldı.

Asmahan'ın sesiyle adını duyurmaya başladığı bu yıllar -aynı zamanda- Ümmü Gülsüm'ün büyük bir rekabet içinde olduğu Münire'tül Mehdiye'den bayrağı devralarak, Arap kadın vokal tahtına oturduğu zamanlara tekabül etmekteydi. Hicaz'ın yeni divası belli olmuştu artık. Asmahan'ın icra kabiliyetiyle, o dönemde Ümmü Gülsüm'e eş gösterilecek kadar dikkat çeken bir ses olduğu düşünülüyordu. Asmahan, yıldızının parlamaya başladığı bu yıllarda, büyük abisi Fuad'ın ısrarlarıyla kuzeni Prens Hasan el-Atraş'la evlenip Şam'ın güneyindeki sarp bir alan olan Cebel el-Dürzî'ye taşınmasıyla, şarkı söylemeye uzun bir ara vermiş oldu.

Sesine geri döndü Asmahan. Unutulmaz şarkılara imza attı. Aynı zamanda sinemaya da geçiş yaptı; önce 1941 yapımı Intissar El-Şebab ardından 1944 yapımı Gharam wa Intiqam filmlerinde başrol oynayarak, yüzünü, sesini ve şarkılarını ölümsüzleştirerek adını tüm Hicaz'a kazıdı. 14 Temmuz 1944 sabahı, Gharam wa Intiqam filminin son sahnelerini çekmeden önce beraberindeki arkadaşı Mary Keltra'yla birlikte şoförünün kullandığı otomobiliyle Ras El Bar'a doğru giderken, nasıl olduğu anlaşılmaz bir şekilde otomobilinin Nil Nehri'ne uçmasıyla, kederli bir nihayete ulaştı Asmahan'ın hayatı. Şoförün her nasılsa kurtulmayı başardığı bu kazadan arka koltuktaki Asmahan ve arkadaşı sağ çıkamayacaktı. Akdeniz'de başlayıp, Nil'de sonlanan bir hayat…

Mohamed El Qasabgi ve Zakariyya Ahmad'ın bestelerini seslendirdi.

Çılgın bir hayattı onunkisi. 2. Dünya Savaşı’nda casusluk şüpheleri taşıyan bir hayat. Bu yakıcı sesli genç kadının ölümünün Arap dünyasında uyandırdığı yankı, ölümüne sebep olan kazanın üstündeki sır perdesinin büyüklüğüyle ilgiliydi. Asmahan'ı kim öldürmüştü? Dış istihbarat, iç siyaset, kraliyet ailesi, kabilesinden birileri, politik faaliyetleri… Asmahan'ın Kahire'de yıldızlaştığı dönemde (1941) Mısır, İngilizlerin, Suriye ve Lübnan ise Fransız Vichy Hükümeti'nin (Alman yanlısı Nazi Fransa'sı) kontrolü altındaydı. İngilizlerin planı doğal olarak Suriye ve Lübnan'a en kolay yoldan girerek, Almanları etkisiz hâle getirmekti. Bu sebeple Kahire'de yaşayıp, Suriye- Lübnan bölgesini oldukça iyi bilen, etki alanı güçlü, meşhur bir Dürzî prensesine yani Asmahan'a çengel atmaları gayet olası ve mantıklı bir hamle gibi görünüyor.