Bizans'tan günümüze İstanbul'un inşası - 5

FATİH SARIMEŞE , GÜLFER YILDIZ
Abone Ol

Geçen ay yayınlanan yazımızda İstanbul’da fetihten hemensonra gerçekleşen imar faaliyetleri ile Mimar Sinan’ın inşaettiği bazı külliyelerden bahsetmiştik. Bu yazımızda iseKanuni Sultan Süleyman’dan sonra İstanbul’da gerçekleşenimar faaliyetlerine değineceğiz.

Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra tahta geçen II. Selim (1566-1574) ve III. Murad (1574-1595) dönemlerinde kent siluetini etkileyecek önemli gelişmeler yapılmamıştır. Galata’da ise iskan genişlemiş, Haliç’te yeni açılan kanallar sayesinde yerleşim genişlemeye başlamıştır.

Fethiye Camii'nin 19. yüzyıla ait bir gravürü

Fetihten sonra camiye çevrilen kiliseler serisine 1586 senesinde Pammakaristos Kilisesi de katılmış. Camiye çevrilen kilise Fethiye Camii ile anılmaya başlanmıştır. Cemaat sayısının arttırılması için caminin etrafındaki boş alanlar nüfusun yerleşmesi için dağıtılmıştır. Şehirde artan nüfus artışından dolayı arsalar küçültülerek dağıtılmasına dikkat edilmiştir.

17. yüzyılda İstanbul’da iki adet büyük külliye yapılmıştır.

Bu iki büyük külliye dışında yapılan küçük ölçekli külliyeler ise genellikle medrese merkezli olmuştur. Söz konusu iki büyük külliyeden ilki 1598 senesinde yapımına başlanan ve banisi Safiye Sultan olan Eminönü Yeni Camii’dir. Çeşitli sebeplerle inşası sekteye uğrayan külliye yaklaşık 65 sene sonra 1663 yılında IV. Mehmed’in validesi Hatice Turhan Valide Sultan tarafından tamamlanmıştır.

Yeni Cami ya da Valide Sultan Camii, İstanbul'da 1597 yılında Sultan III. Murad'ın eşi Safiye Sultan'ın emriyle temeli atılan ve 1665'te zamanın padişahı IV. Mehmed'in annesi Turhan Hatice Sultan'ın büyük çabaları ve bağışlarıyla tamamlanıp ibadete açılan camidir.

Bu yüzyılın bir diğer büyük külliyesi ise Sultan Ahmed Külliyesidir.

I. Ahmed (1603-1617) döneminde 1609 yılında yapımına başlanan külliye 1617 yılında tamamlanmıştır.

I. Ahmed caminin yapılacağı yerde yer alan Mesih Paşa ve Sokollu Mehmed Paşa gibi şanlı vezirlerin saraylarını satın alıp yıktırmış, daha sonra camiyi inşa ettirmiştir.

Burada dikkat edilmesi gereken husus külliyenin yapılacağı yerde bulunan paşa saraylarının satın alınmasıdır. Zira Sultan I. Ahmed istese iki dudağı arasından çıkacak bir emir ile alanda yer alan bütün yapıları bedel ödemeden yıktırabilirdi; fakat Sultan bu yolu tercih etmiyor.

Zira İslam inancına göre dini bir yapı inşa ettirecek kişi haram para ile kul hakkı yemeden bu işin üstesinden gelmelidir. Aslında bu durum İslam inancında bütün işlerinde kullanılması için inanlara tebliğ edilse de dini yapıların inşa sürecinde bu huşu çok daha kıymetli olmaktadır. Külliyenin mimarı, Mimar Sinan’ın haleflerinden olan, dönemin Başmimarı Mimar Sedefkar Mehmet Ağa’dır. At Meydanı’nda Ayasofya’nın karşısına yapılan yapı, kütlesel olarak Ayasofya ile rekabet içerisinde olmakla birlikte Marmara denizi tarafından kentin en önemli simgesel yapılarından biridir. 17. yüzyılda inşa edilen büyük ölçekli bu iki yapının çarşıları ticaretin önemli merkezlerini oluşturmuştur.

Sultan Ahmet Camii veya Sultânahmed Camiî, 1609-1617 yılları arasında Osmanlı Padişahı I. Ahmed tarafından İstanbul'daki tarihî yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa'ya yaptırılmıştır.

Kentin çeşitli yerlerinde küçük ölçekte birçok cami, mescit, medrese, sıbyan mektebi inşa edilmiştir. Bu dönemde Sultanahmed ve Yeni Camii Külliyeleri dışında yapılan küçük ölçekli külliyeler genellikle medrese-türbe merkezli külliyelerdir. Bu külliyelerden bazıları Kuyucu Murad Paşa Külliyesi, Ekmekçizade Ahmet Paşa Külliyesi, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi’dir. Bu dönemde siyasi bakımdan Celali İsyanları ile uğraşan devlet ayrıca Askeri bakımdan girdiği savaşlarda galibiyetle çıkmaya becerebilse de 1683 Viyana kuşatması hezimeti ile Avrupa’da ilerlemesi durmuş hatta geri çekilmeye başlamıştır.

17. yüzyıl sonlarına doğru güvensizlikten dolayı, özellikle Anadolu’dan çok kişi kent ve civarına göç etmiştir. Bu dönemde kentin nüfusu 600.000 ile 750.000 arasında tahmin edilmektedir ve bu durum kenti Avrupa ve Yakın Doğu’nun en kalabalık şehri yapmaktadır.

Ekmekçizade Külliyesi

18. yüzyılda sadece Anadolu’dan değil, Avrupa ve Asya’dan gelen yoğun göçler neticesinde kent nüfusu 1.000.000’u geçmiştir. Gayrimüslim tebaanın oturma semtlerine göre bu dönemde açılan yeni elçiliklerin kurulacağı semtler de belirmeye başlamıştır.

Kent merkezinde ortaya çıkan yangınlar sebebiyle, Haliç, Üsküdar ve Boğaziçi’nde yerleşim artmaya başlamıştır. Kent merkezinde artan nüfusla paralel olarak su ihtiyacı da artmıştır. Bu nedenle bu dönemde büyük oranda çeşmeler inşa edilmiştir. Artan nüfusu sonucu III. Ahmed döneminde (1703-1730) kente göçü engellemek için fermanlar çıkarılmaya başlanmıştır.

Lale Devri olarak da anılan III. Ahmed döneminde savaş yerine sulh egemen olmuş ve başkent yeniden biçimlenmeye başlamıştır.

Batı’nın düşünce ve zevk anlayışı her alanda egemen olmaya başlamıştır.

III. Ahmet Çeşmesi, İstanbul'da Topkapı Sarayı'nın giriş kapısı ile Ayasofya arasında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın önerisiyle III. Ahmed tarafından Perayton isimli bir Bizans çeşmesinin yerine inşa ettirilen çeşmedir.

Yirmi sekiz Çelebi Mehmed’in Paris’e gönderilmesi ve oradaki izlenimlerini detaylı olarak saraya bildirmesi Osmanlı’nın saray mimarisini etkilemiştir.

1721-1722 yıllarında Kağıthane’de Batı etkili ilk saraylardan olan Sa’dabad Sarayı’nın yapımına başlanmıştır.

Lale devrinde özellikle saray-kasır inşaatı yoğunlaşmasına rağmen, Üsküdar’daki Yeni Valide Külliyesi ile kent içerisinde yer alan Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi Lale Devri’nin klasik geleneğe bağlı anıtsal dini yapılarındandır.

Hekimoğlu Ali Paşa Camii'nde bulunan Kabe tasvirli çini (TDV İslam Ansiklopedisi)

Barok etkiler saraylardan sonra, kentte ilk olarak meydan çeşmelerinde karşımıza çıkmaktadır. Topkapı Sarayı’nın Bab-ı Hümayun kapısı önünde bulunan III. Ahmed Sebili ve Meydan Çeşmesi (1728-1729) dönemin barok çeşme mimarisini bize sunmaktadır. Bu dönemde ortaya çıkan Barok ve Rokoko mimari anlayışı, kente yeni bir kimlik kazandırmıştır. Mimaride Barok ve Rokoko üslup anlayışının dini mimaride belirgin özellikleri Patrona Halil İsyanı ile tahtan indirilen III. Ahmed’in yerine geçen I. Mahmud döneminde (1730-1754) karşımıza çıkmaya başlamıştır. Şehirde barok ve rokoko mimari üslup özelliğini en iyi yansıtan örnek şüphesiz Çarşıkapı’da inşa edilen Nuruosmaniye Camii’dir.

Yapımına 1748 yılında I. Mahmud döneminde başlanan yapı III. Osman döneminde 1754 yılında tamamlanmıştır.

25 m. çapı aşan kubbesi, farklı süsleme programı ve mimari anlayışı ile yeni üslubun tüm özelliklerini yansıtmaktadır.

Nuruosmaniye Camii, İstanbul'da inşa edilmiş ilk barok özellikli camidir. Çemberlitaş semtinde, Kapalıçarşı girişinde yer alır.