Etrafı dağlık, ortası bağlık: Erzincan

SKYROAD
Abone Ol

Çelebi’nin gönül coğrafyamızda at koşturduğu yerleri bugüngezdiğimizde onun işaret edip yazdığı her yerin hâlâ dimdik ayaktaolduğunu görüp şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz. Şimdi Evliya’nın adımadım gezdiği ve gâh üzüldüğü, gâh serinlediği, gâh eğlendiği “etrafıdağlık ortası bağlık” Erzincan’dayız.

Gülü Gülistan, Bağı Bostan, Çemenistan ve Bülbülista

Anadolu’da yeşil tonların ağırlık kazanmaya başladığı, obaların şenlenip, ağaçların çiçeklendiği Nisan ayının son günlerinde “Arz-ı Can”a uğrayıp güzel doğası ve tarihi birikiminden nasiplenelim istedik. Meğer hiçbir şehir suyundan içilip, bakır sofralarında muhabbete varmadan idrak edilemezmiş. Meğer Evliya Çelebi, o günün zor şartlarında bu zahmet dolu yolculukları sırf can sıkıntısını gidermek için gerçekleştirmemiş. Tanımak istemiş Çelebi, tanış olup yakın olmak istemiş.

Çelebi’nin gönül coğrafyamızda at koşturduğu yerleri bugün gezdiğimizde onun işaret edip yazdığı her yerin hâlâ dimdik ayakta olduğunu görüp şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz. Şimdi Evliya’nın adım adım gezdiği ve gâh üzüldüğü, gâh serinlediği, gâh eğlendiği “etrafı dağlık ortası bağlıkErzincan’dayız.

Erzincan, Anadolu’nun en eski kültür merkezlerinden birisi ve tarihi ipek yolu güzergâhında onlarca kültüre ev sahipliği yapmış kadim şehir.

Sultan Mengücek Gazi ve ailesinin türbeleri, Kemah

Hangi uygarlıklar geçmedi ki Erzincan’ın bakır tezgâhından?
Şehir, Hitit, Urartu, Med, Pers, Hellen, Roma egemenliğinde kalmış, Malazgirt zaferinden sonra Türk hâkimiyetiyle bugünkü çehresine bürünmüş.

Erzincan-Kemah arası ve sağlam Kemah Kalesi

Şehir merkezini ziyaretlerimizin hep sonuna bırakırız. Önce civardan başlarız anlamaya ve öğrenmeye. İlk ziyaretgâhımız Kemah oluyor. Kemah nice sırları, kalesi, Melikgazi Türbesi ve insanı yürekten kucaklayan iklimiyle bizi bekliyor. Yol boyu çayır çimen ve uçsuz bucaksız düzlükleri bir dere kovalıyor.

Hemen yanı başında Doğu ekspresi cuf cuf sesleri eşliğinde meçhule doğru aheste yol alıyor.

Onların da üstünde mağrur ve başı dik yüce dağlar seyr-ü sefa içinde. Doğal yapısı gereği savunmaya çok elverişli olduğundan, eski insanlar tarafından ünlü Kemah Kalesi yapılmış. Kimler tarafından ve hangi tarihte yapıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber, M.Ö. 205 yıllarında Arzak Kralları tarafından yapıldığı tahmin ediliyor.

Kemah Kalesi Orta Çağ’da Sasanilerle Doğu Roma İmparatorluğu arasında çekişme konusu olmuş. Milattan sonra 638 yıllarında Halife Ömer’in kumandanlarından İlyas Bin Camn’ın kuvvetleri daha sonra da Halife Ömer’in orduları Bizanslıları buradan çıkararak geçici olarak kaleye sahip olmuşlar. Müslümanlarda bu bölgeden Hazar Türkleri ve Gürcüler tarafından çıkarılmış.

Kemah Kalesi 678-679 yıllarında Abbasilerin eline geçmiş.

Bundan sonra Kemah Abbasilerle Bizanslılar arasında elden ele geçmiş, 750-751 yıllarında Bizanslıların hâkimiyetine girmiş. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu kapıları Türklere açılınca Alparslan’ın kumandanlarından Mengücek tarafından Kemah Türklerinin eline geçmiş.

Kemah kalesi

İki yüz yıl ömürlü olan Mengücek Beyliği 1228 yılında Kemah’ı Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’a bırakmak zorunda kalmış. 1230 yılında İlhanlılar Kemah’ı Selçuklulardan alarak 14. yüzyıla kadar Kemah’a hâkim olmuşlar. 14. yüzyılın ilk yarısında İlhanlılar’ın zayıf düşmesinden Osmanlı egemenliğinin 16. yüzyılın başlarında kesin olarak yerleşmesine kadar Kemah sık sık el değiştirmiş.

  • 1473 yılında Otlukbeli Savaşı’nda Uzun Hasan’ın Fatih Sultan Mehmed’e yenilmesi üzerine Kemah Kalesi bir müddet yerli elebaşların elinde kalmış.

Ardından 16. yüzyılın ilk yarısında Safavilerin eline geçmiş. 19 Mayıs 1515 Cumartesi günü Yavuz Sultan Selim’in Kemah Kalesi’ni fethetmesiyle Kemah Osmanlı Topraklarına katılmış, bundan sonra bir daha Türk hâkimiyetinden çıkmamış.

Evliya Çelebi 17. yüzyılda yazdığı seyahatnamesinde Kemah Kalesi’ne önemli bir yer vermiş ve kalenin sağlamlığını dile getirmişti. Kemah’ta bizi hayrete düşüren diğer konu ise Sultan Melik Gazi’ye ait olduğu iddia edilen türbeydi. Türbede eşi ve çocuklarıyla birlikte medfun bulunan Sultan Melik Gazi bölgenin fatihi ve İslamlaşması için çok büyük gayretler sarf etmiş. Sultan Melik Gazi’nin bedeni hâlâ çürümeden özel bir ilaçlama yöntemiyle bugüne kadar sapasağlam korunmuş. Kemah’ın hemen girişinde nöbet tutan Sultan Melik Gazi’ye bir Fatiha göndermeden geçmeyin...

Hikâyesi ağlatan memleket: Kemaliye

Yeşil Eğin veya Kemaliye… Erzincan’ın en güzel aynı zamanda en buruk ilçelerinden biri. Zira Anadolu’nun bin yıllık hikâyesi Kemaliye’de ete kemiğe bürünmüş durumda. Kemaliye yol hikâyeleriyle, hasret türküleriyle, özlem dolu manileriyle meşhur. Orada uzakta bekleyip, gidilmeyen, görülmeyen köy de Kemaliye’de, elle, kol gücüyle Ferhat gibi delinen dağ tünelleri de Kemaliye’de…

Dünya’nın Grand Canyon’dan sonra ikinci büyük karanlık kanyonuna sahip, yabancı turist akınına uğrayan, ancak yerli turistler tarafından pek bilinmeyen semt. Karanlık Kanyon’da 2008 yılından beri de “Uluslararası Doğa Sporları” kapsamında ‘b.a.s.e’ jumping atlayışları yapılıyor. Bitki örtüsünün çeşitliliği ve canlılığı ilk bakışta sizi büyüleyebilir Kemaliye’nin. Türkiye’nin hiçbir yerinde görmediğiniz bu bitkiler, kapı tokmaklarına nakşedilmiş kertenkele görünümlü yağmur böceği veya Türk semenderi denilen böcek de sadece bu bölgeye ait.

Fırat’a komşu şirin Kemaliye

132 yıl süren “Taş Yol”

İlçeye giriş yaptığımızda kanyonun büyüklüğü ve haşmeti kadar bizi etkileyen bir diğer konu ise “Taş Yol” hikâyesiydi. Taş Yol, yapımına 142 yıl önce Eğinlilerce Erzincan-Sivas yolunu kısaltmak için başlanmış yol projesi.

Dağların delinmesi kol gücüyle 132 yıl boyunca dededen toruna devam etmiş.

Giden gelmemiş, gelen geri dönmek istememiş uzun yıllar. Hasret bütün ilçeyi kor gibi kavururmuş ki artık buna bir çözüm bulmak icap etmiş. Hem de padişah acı bir ferman buyurmuş; kimse gurbete çıkacaksa bile ailesini yanına almayacak, Eğin boş bırakılmayacak deyû! Eğin boş kalmasın diye nice güzeller yıllarca er yolu beklemiş. Hasret sonunda onlara dağı bile deldirecek cesareti vermiş.

Kemaliye-Taş yolu

Şimdilerde 8 km uzunluğunda bu taş yol, turizm amaçlı kullanılıyor. İnsanı yürekten kavrayan bir hikâye ile bir kez daha karşı karşıya kalıyoruz. Kemaliye’nin merkez mahallelerinin hemen tepesinde ise bizi mani yolu diye bir sürpriz bekliyor. Kadınların, “ela gözlü ağalarına” yazdıkları içli maniler yol boyunca direklere asılmış. Okurken kimi zaman gözlerimiz doluyor. Ne hikâyeler var bilmediğimiz diyoruz.

Kapı tokmaklarına nakşedilen hasret

Kemaliye’de hasret dağa taşa kazındığı kadar kapı tokmaklarına sanatsal bir ruh ile de nakşedilmiş. İlçenin büyük bir kısmı hala ahşap konaklardan oluşuyor. Genelde iki katlı olan bu ahşap konaklar Anadolu insanın ince ruhluluğunu bir kez daha ortaya döküyor.

Kapı tokmaklarına dikkatlice bakın, eğer bir lamba motifi görürseniz, bu “evin şenlik olsun ve ocağın daima tütsün!” anlamına geliyor. Tiz ses çıkartan tokmaklar kadınlar için, tok sesli tokmaklar ise erkeklerin geldiği anlaşılması için yapılmış. Hele bir kuş motifi görürseniz o evin önünde fazla durmayın. Zira kuş, evin erinin gurbette olduğunu, kuş olup uçtuğunu anlatıyor.

Kemaliye’yi öne çıkaran diğer konu şüphesiz büyük şair Ahmet Kutsi Tecer memleketi Apçaağa Köyü’nün burada olması.

Köy kendi kararıyla toplanıp sit alanı ilan ettirmiş kendini. Betonarme yapılara karşı köylümüz. Hepsi Kutsi Tecer’i iyi tanıyor. Her ne kadar Tecer, sağlığında “Orada bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür, gezmesek de tozmasak da, o köy bizim köyümüzdür!” diye özlemini dile getirmiş ancak bir türlü köyüne gelememişse de köylüleri onu unutmamış.

Tecer’e yakışır çok güzel bir kültür merkezi yaptırmış ve onun eserleri ve eşyalarını sergileyerek yaşatmışlar. Apçaağa Köyü ceviz ağaçları, Karadeniz’i andıran muhteşem doğası, kültürü, yemekleri ve taş sokaklarıyla görülmeye ve yaşanmaya değer bir köy.

Kapı tokmağına nakşedilen hasret

Refahiye’nin kültür mirası

  1. Tarihi Esat Muhlis Camii: Avlusunda Bahattin Paşa ve silah arkadaşlarının şehitliği bulunan Esat Muhlis Camii, 2013 senesinde tarihi dokusuna zarar verilmeden yapılan restore çalışmalarından sonra ibadete açılmış.
  2. Seyyid Sinan Türbe ve Camii: Seyyid Sinan ve Ebubekir (Hıra-bekir) adlı zatların 1600’lü yıllarda Horasan’dan geldikleri, Anadolu’ da İslam'ın yaygınlaştırılması faaliyetlerine katıldıkları bilinen zatların türbeleri bulunuyor. Türbenin yanına aynı zamanda 1959 yılında mescit yapılmış.
  3. Kutlutepe Kalıntıları: Roma ve Bizans dönemine kadar uzanan kalıntılar, Refahiye bölgesinin çok eski bir yerleşim yeri olduğunu kanıtlıyor. Tarihte bölgenin önemli bir transit güzergâhı olduğunu söylemek de mümkün. Kemah – Başguvar – Dariza noktalarını içerisine alan Malatya yolunun merkez noktası.
  4. Kadıköy Kilisesi: Refahiye’de bulunan en eski yapılardan birisi Kadıköy Kilisesi. Mimari yapısı diğer tarihi kilise planlarıyla aynı. Giriş kapısında atkı taşı üzerine kabartılarak işlenen haç motifi, içerisinde de duvarlara çizilen ikonalar mevcut. Kutsal
  5. Kaya - Roma Antreposu: Kutsal kaya Hitit dönemine dayanır. Kayanın kuzey kesiminde ise üç odalı Roma antreposu bulunuyor.
  6. Köroğlu Mağarası: Altköy mevkiinde bulunan mağaraya yapılan taş merdivenler sayesinde çıkılabiliyor. Mağaranın doğal güzelliğinin ve havasının bozulmaması adına içerisine taştan oturma yerleri yapılmış. Mağaranın içerisinde Köroğlu’nun atına ait olduğu sanılan izler yer alıyor.
  7. Bal Kaya: Bal kayalarda doğanın muhteşem izlerini görmek mümkün. Her yaz yatan aslan görünümünü andıran kayaların misafirleri bal arıları... Arılar tarafından kaya oluklarında yapılan ballar zamanla akarak, bal şelalesi oluşturuyor.
  8. Göletler: Kalkancı, Akarsu göletleri ve Dumanlı ormanlarındaki göletler Refahiye ilçesinin muhteşem doğa mekânları arasında yer alıyor. Sulama amaçlı kullanılan gölet civarlarındapiknik alanları yer alıyor.
  9. Yaylalar: Soğukgöze ve Karaçam mevkileri arasında yer alan Dumanlı yaylası, 2000 bin rakımlık yüksekliği, çam ormanları ve yeşil bitki örtüsüyle Refahiye’nin önemli bir yaylası. Temiz havası, av hayvanları ve kamp imkânları dolayısıyla yaz ve kış turizm merkezlerinden birisi.

Dumanlı yaylası

Bolluk bereket diyarı: Refahiye

Dumanlı yaylasında kamp

Yüksekliği 2000 m. olan Dumanlı yaylaları, soğuk su kaynakları, göleti, piknik alanları ve kayak imkânları ile yaz ve kış turizm cenneti olan Refahiye ismini Erzincan Mutasarrıfı Şefik Paşa’dan almış. Şehre girdiğimizde haftalık pazarın kurulduğunu gördük. Başbakan ve Ak Parti Genel Başkanı Binali Yıldırım’ın da memleketi olan Refahiye, Erzincan’ın cennet köşelerinden bir tanesi.

Erzincan’ın gönül sultanı; Terzi Baba

Kemaliye ve Refahiye’den sonra merkeze dönüp Terzi Baba külliyesine uğruyoruz. Tarihi mezarlıkların arasından geçerek türbeye varıp dua ediyor, Terzi Baba hakkında bilgi topluyoruz. Dikkatimi çeken Terzi Baba’nın türbenin karşısında yazan kitabedeki bir sözü oluyor: “Vallahi dünya için bir defa Allah demem!” Terzi Baba Camii bugün şehir merkezinde türbeye birkaç kilometre mesafede modern tarzda yapılmış ve caminin iç kubbesine Allah’ın 99 ismi şerifihatla yazılmış bir halde açık bir görüntü vermekte.

Terzi baba

Terzi Baba kimdir?

Anadolu’da yetişen evliyânın büyüklerinden. İsmi Muhammed Vehbî’dir.Hayyât Vehbî ve Terzi Baba diye meşhurdur. 1780 (H. 1195) senesinde doğmuş. Osmanlı Müellifleri, Sefînet- ül-Evliyâ, Esmâ-ül-Müellifîn adlı eserlerde Erzurum’da, diğer bazı eserlerdeyse, Erzincan’da doğduğu yazılı.

1847 (H.1264) senesinde Erzincan’da vefât etmiş.

Altıntepe’de gün yüzüne çıkan tarih

Yüksek dağlarla çevrili Erzincan ovasının kuzey doğu bölümünde yer alan volkan konilerinden en ilgi çekici olanı Altıntepe’de rüzgar insanı uçurmaya yetecek kadar sert esiyor.

Kent merkezine 14 km. uzaklıkta ve ova seviyesinden 60 m. yükseklikteki bu doğal tepe Urartu Dönemi’ne ait iç kale kapısı ve surları, tapınak-saray, iç surların hemen dışında depo binası ile tepenin güney yamacında açılan terasa yerleştirilen açık hava tapınağı ve yeraltına yapılan 3 taş örme oda mezardan oluşuyor.

Binlerce yıllık geçmişe ait bu kalıntılar bir zamanlar gömücüler tarafından yapma edilse de son yıllarda tepe koruma altına alınmış durumda. Tepede bizi bir de sürpriz bekliyordu. Çok manidar gördüğümüz bu misafiri pozlamayı da başardık. Etrafını korku ve merakla süzen bir tilki...

Girlevik Şelalesi

Erzincan merkeze 30 kilometre uzaklıktaki Çağlayan beldesinde bulunan Girlevik Şelalesi Türkiye’de ender rastlanır büyüklüğüyle turistleri etkilemeyi başarıyor.

Şelalenin hemen yanı başında piknik yapmak hayli keyifli. Yakınındaki lokantalarda bulunan üretme havuzlarında yetiştirilen alabalık ve özel olarak hazırlanan ızgara tavukla, yerli ve yabancı turistlere hizmet veriyor.

Girlevik Şelalesinin suyu Kalecik Köyü’ndeki kayalıklardan dokuz ayrı yerden kaynar ve bir dere yatağı vasıtası ile şelaleye kadar ulaşır. Şelalenin yüksekliği 30-40 m. olup, yöreye özgün taştan oluşan üç kademe halindedir.

Girlevik şelalesi

Yaz aylarında çok sayıda turisti ağırlayan Girlevik Şelalesi, kışın da ayrı güzelliklere bürünüyor. İlçede yaşanan çetin kış şartlarında donarak şelale çevresinde oluşan buz sarkıtları izlemeye değer görüntüler oluşturuyor. Biz ilkbaharda gördük muhteşemdi ve kışa tekrar gelmek için sözümüzü de vermiş olduk…

ERZINCAN BAKIRI EVINE DÖNÜYOR

Erzincan Valisi Süleyman Kahraman

Anadolu’nun meşhur ve kıymetli “Erzincan bakırı”nı dünyaya tekrar hatırlatmak üzere “Erzincan Bakırı Evine Dönüyor” projesini başlattı.

Erzincan’da bakır el sanatlarının başlangıcı çok eskiye dayanmaktadır.

  • 1955-1960 yılları arasında küçük atölyelerde işleme bakırcılığın başlaması ile Erzincan el sanatlarında cazibe merkezi olmuş ve 1970’li yıllarda bakırcılık altın çağını yaşamıştır.

Yüzlerce ailenin geçim kaynağı olan bakırcılık sanatının parlak çağı fazla uzun sürmemiş yok olma durumuna gelmiştir. Ticari yönden parlak dönemi ise 1980-1985 yılları arasındadır. Ancak bu dönemdeki fazla sürüm ve fazla kazanma hırsı bakır işlemeciliğinin sanat değerini en alt seviyeye indirmiştir.

Önceleri “Tekli” kalemle işlenen bakır, daha sonra makinelerle işlenmeye başlanmıştır. Bilgisiz kişilerin sektöre girmesiyle bilinçsizce ve sanat değeri olmayan bakır işleri üretilmeye başlanmış ve bundan da bakır el işlemeciliği sanatı büyük ölçüde talep yetersizliği ile karşılaşmıştır.

Bakır sanatı

Üretimin % 10’u yurt içinde, özellikle Ege ve Akdeniz Bölgeleri’ne, % 90’ı ise yurt dışında A.B.D., İtalya, Finlandiya, Japonya, Almanya ve Fransa gibi ülkelere pazarlanıyordu. Sanat değeri azaldığından önce yurt dışı, daha sonra da yurt içi pazarlar gün geçtikçe zayıflamıştır. Halen az sayıdaki atölyelerde üretilen bakır el sanatı ürünleri Bakırcılar Çarşısı’nda faaliyet gösteren mağazalarda işleme bakır ve turistik bakır eşyası olarak satılmaktadır.

Kültürümüzde önemli bir yere sahip, Anadolu topraklarında doğmuş fakat unutulmaya yüz tutmuş Erzincan’ın coğrafi işaret tescilli ürünü olan Erzincan Bakırı İmalat ve El İşlemeciliği sanatının tekrar iç ve dış piyasalarda canlandırılması ile sanatın, incelikleri ile yeni nesillere aktarılması sağlanacak, ilin ekonomik gelişmesinde önemli bir katma değer olacaktır.

Bu amaçla da Ticaret ve Sanayi Odası tarafından 2001 yılında Türk Patent Enstitüsü nezdinde coğrafi işaretler kapsamında tescil ettirilerek koruma altına alınmıştır.

Markalaşma kültürünün geliştirilmesi ve marka ürünler oluşturulması amacıyla yürütülen çalışmalar kapsamında Erzincan Valiliği ve İl Mahalli İdareler Birliği’nce hayata geçirilen “Erzincan Bakırı Evine Dönüyor” isimli proje ile yöresel mirasımız olan bakırın markalaşma serüveni profesyonel bir hal kazanmıştır.

Erzincan valisi, Süleyman Kahraman

“Erzincan Bakırı Evine Dönüyor” isimli Projenin genel amacı: Erzincan yöresine özgü bir işleme sanatı olan bakırcılığın, Erzincan Bakır Evi Müze, Atölye ve Showroom’u ile turizme kazandırılması, bölgeye özgü ürünlerin değerinde pazarlanmasına yönelik sosyal ve teknik altyapının yenilikçi yöntemlerle geliştirilmesine katkıda bulunmaktır.

Yöremizdeki bakır işlemeciliği hakkında önemli ve tarihi-kültürel bilgiler içeren Türkçe ve İngilizce tablo, poster ve broşürlerin yer alacağı müze, yerli ve yabancı turistlerin ilgisine sunularak Erzincan bakırının tanıtımının ve pazarlanmasının en iyi şekilde yapılması hedeflenmiştir.

“Bakır Evi” içerisine kurulan showroom, yerli ve yabancı turistlere yönelik, atölyede işlenen bakır ürünlerinin sunumunun yapıldığı bir mağazaya dönüştürülmüştür.