Hemad Javadzade: Minyatür sayesinde resim zevkim oluştu

BETÜL DURDU
Abone Ol

İran kökenli ressam Hemad Javadzade, İstanbul’da yaşıyor ve üretmeye devam ediyor. Yurt dışında ve Türkiye’de şimdiye kadar pek çok kişisel sergi açtı ve eserleriyle karma sergilere katıldı. Hemad Javadzade ile gelenekle günümüzü birleştiği sanatını, İstanbul’da olmanın sanatına kattıklarını ve gelecek projelerini konuştuk.

İlk kişisel serginizi 17 yaşındayken karakalem işlerinizle açmışsınız. Bugün çeşitli sergilerde yer alan eserlerinize baktığımızda karakalem dışında birçok farklı teknik de görüyoruz. Üslup ve tekniğinizdeki bu değişim nasıl gerçekleşti?

Yaş aldıkça hayatın güzelliklerini fark ederek daha renkli çalışmaya başladım.

Önce desen ve karakalem çalışarak başladım. Liseye kadar resim eğitimi alma şansım olmadı çünkü küçük bir şehirde yaşıyordum ve orada resim bölümü yoktu. Lisede ve üniversitede ise grafik bölümüne devam etmek zorunda kaldım. Grafik bölümünde de resim tekniklerine dair teorik ve akademik olarak bir şey öğrenemedim. Ben de biraz deneysel şekilde tecrübe ederek bir şeyler yapmaya çalıştım. Bu dönemde hem fikir olarak hem de teknik olarak kendimi geliştirmeye çalıştım. Gençken karamsar ve derin felsefi düşünceleri daha çok çalışıyordum o şekilde zevk alıyordum. Kendimi geliştirdikçe de daha renkli çalışmalar ortaya çıktı. Yaşadığım olayların da bunda katkısı var. Yaş aldıkça hayatın güzelliklerini fark ederek daha renkli çalışmaya başladım. Tabii bu süreç farklı şeylerden de etkilenebilir dönüşebilirdi. Ama süreç bu şekilde işledi şimdiye dek.

Bir eserin üretim süreci sizde nasıl başlıyor? Nelerden ilham alıyorsunuz?

Bütün gün çalışmalarım aklımda. Etrafımdaki her şeyi resim olarak düşünüyorum. Bu hayatımın bir parçası. Yemek yerken bile aklıma bir fikir gelebilir. Dolayısıyla çalışmak istediğimde de temel bir fikir hazır oluyor. Çalışırken de kendimi motive etmem gerekiyor, bazen temposuz bir müzik dinliyorum ve düşündüğüm şeyleri kafamda yan yana getirip bir kompozisyon oluşturuyorum. Eser kafamda oturduğunda ve çalışmaya başladığımda ne zaman biteceğini biliyorum. Ama çok kesin bir süreç değil bu. Elbette çalışırken aklıma farklı bir şey gelebilir ve planımın dışına da çıkabilirim. Ancak bilinçaltından başlayıp nereye gittiğini bilmeden üretmek benim tarzım değil.

Bilinçaltından başlayıp nereye gittiğini bilmeden üretmek benim tarzım değil.

Türkiye’de yaşamayı tercih ediyorsunuz. Buradaki sanat üretimleri ve gündelik hayat sizin üretiminizi ya da yaratıcılığınızı nasıl etkiliyor?

Yaklaşık 9-10 senedir İstanbul’dayız. Buranın kültürünü çok sevdim. Türkiye’deki kültür ortamı sanatımı da çok etkiledi. Burada çok sakin bir ev ve atölyeye sahip olduk ve bizim çok iyi oldu. Evet, bunu İstanbul’da yapabildik çünkü İran’dayken aile, arkadaşlar derken gelen gidenler düzeni ve sakinliği bozabiliyor. Dolayısıyla İstanbul’da resim yapabilmek için ideal bir alanımız var. Hem ben hem eşim bundan çok memnunuz. Mimariden doğaya, tarihten kültüre çok zengin bir şehirdeyiz. Sanat üretmek için fazlasıyla ilham verici. Çünkü İstanbul’un nostaljik bir ruhu var, şehri dolaşırken hissedebiliyorum. Bu da benim çalışmalarım için çok önemli. İstanbul’u gezerken gördüğüm renkli karakterler resimlerime de yansıyor.

Neredeyse tüm sanatçıların etkilendikleri bazı alanlar var? Sizin sanatınızın üzerinde en çok etkisi olduğu düşündüğünüz alanlar neler?

Severek takip ettiğim konulardan biri bilim. Gelişmeleri sürekli takip ediyorum ve sanatımı etkilediğini söyleyebilirim. Ve tarih... Hem bilim hem tarih en çok etkilendiğim alanlar. Edebiyat ve felsefeye biraz uzağım. Seviyorum, okuyorum ama daha çok tarih ve bilim sevdiğim ilgimi çeken alanlar. Çalışmalarımdan da belli oluyor zaten. Aynı zamanda biraz psikolojiye de ilgim var. Özel olarak değil ama severek de okuyorum ve işlerimi etkiledi diyebilirim. Tabii ki diğer sanatçıları da takip ediyorum. Bunun da işlerime bir etkisi oluyor genelde.

Genel olarak çizimlerinizin mistik bir havası var. Hangi ruh hâliyle bu eserler ortaya çıkıyor?

İstanbul’un nostaljik bir ruhu var, şehri dolaşırken hissedebiliyorum.

Bu Orta Doğu ve hatta doğulu olmakla ilgili. Doğu mistik bir dünya ve irfana odaklı. Ben de Orta Doğu’ya ait bir insan olarak ister istemez bunu yaşıyorum ve eserlerime yansıtıyorum. Tabii ki mistik konulara ilgim var, bu alanda okumalar yapıyorum. Ama bunları bilmeden önce de onu içimde hissediyordum. Çünkü coğrafya ayrılmaz bir parçamızdır. Bunu bir kenara bırakmak ve görmemek imkânsız benim için. Diğer açıdan yaşla alâkalı da olabilir. İnsan yaşlanınca daha irfanî bir bakışa sahip olur diye düşünüyorum. Fakat burada bir paradoks da var benim için: Ruhsal olanın göz ardı edildiği gelişmiş bir teknolojik dünyaya sahibiz artık. Bu gelişmiş dünyada da yaşıyoruz, görüyoruz ve bu dünyayı deneyimliyoruz. Fakat Batı’dakinin aksine mistik olanı kaybetmeden materyalist olanla paralel bir şekilde yaşama fırsatımız var hâlâ. Çünkü irfanî dünya yaşadığımız ve içimizde bulundurduğumuz bir şeydir ve bu toprağa ait. Biz de bu toprağa aitiz. Keza ben de çalışmalarımı bu iki farklı bakış açısından etkilenerek hayata geçiriyorum.

Bazı eserlerinize bakınca minyatür sanatını çağrıştırıyor. Ancak daha modern üslup ve formlara sahip oldukları için tam olarak bu minyatür de diyemiyoruz. Geleneği alıp ona yeni bir perspektif sunmak gibi geliyor bana açıkçası. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Minyatür bize tarihten kalan bir miras. Bu mirası göz ardı etmek garip geliyor bana. Çünkü minyatürle büyüdüm, minyatür sayesinde resim zevkim oluştu. Dolayısıyla minyatür sanatı benim hayal gücümün bir parçasıdır. Zihnimin büyük bir kısmı minyatürle doludur. Fakat minyatürlerin aynısını yapmayı istemiyorum çünkü o zaman şahsi tecrübemin bir anlamı kalmıyor. Bu yüzden kökünün nereye dayandığını belli eden yeni bir şey üretmeye çalışıyorum resimde. Çalışmalarım da genellikle tam minyatür değil, daha çok resim ve illüstrasyon diyebilirim. Benim için önemli olan resmin nerden geldiğinin ve hangi kültüre ait olduğunun belli olması. Bu bir kimlik meselesi zira. New York’ta bir sergide yer alsa da eserimin Orta Doğulu bir sanatçıya ait olduğunun anlaşılmasını isterim.

İstanbul’u gezerken gördüğüm renkli karakterler resimlerime de yansıyor.

Son olarak özellikle Türkiye’de eserlerinizle birçok sergiye katıldınız, hatta kendi serginizi açtınız. Eserlerinizi gelecek dönemde nelerde göreceğiz? Başka sergiler var mı?

Geçtiğimiz mart ayında Washington’da bir sergim oldu. Eylül ayında İstanbul Contemporary’de olacağım. Henüz belli değil ama birkaç sergi daha olacak Türkiye’de. Bir aksilik çıkmazsa 2023’te İstanbul’da büyük bir kişisel sergi açmayı düşünüyorum. Eserlerime olan uluslararası ilgi ve özellikle Türkiye’deki ilgi beni üretmek için çok motive ediyor. Umarım bu şekilde devam eder, güzel işler sunabileceğim daha birçok fırsatım olur.